Değerli Dostlarım,

Mustafa Kemal’in kendi ifadesiyle, Cumhuriyet Halk Partisinin 1.Kurultayı, 4 Eylül 1919’da toplanan “Sivas Kongresi”dir. Bir başka deyişle, Atatürk, Cumhuriyet Halk Partisi ile Kuvayi Milliye’yi ve Kongreler Dönemini “bir bütün” olarak ele almış, tüm mücadelesini de bu eksende yürütmüştür. Bu anlamda CHP, sadece bir siyasi parti değildir, aynı zamanda Kurtuluşun ve Kuruluşun “öncüsüdür.” CHP; yurdun dört bir yanında örgütlenen direniş hareketleridir. CHP; “büyük Türk milletinin iradesinin ete kemiğe büründüğü” yerdir. Ve CHP; kimsenin kuşku duyamayacağı şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri demektir. 

Bu kadar müstesna özellikleri olan bir siyasi yapının, özellikle gündelik siyasi tartışmalar ekseninde ve son derece sığ bir şekilde ele alınması Türkiye açısından üzücüdür. Tek Parti dönemi diye parantezler açarak ya da Atatürk’e saldırmaya cesaret edemeyenleri “İnönü”ye saldırarak yapılmaya çalışılan şey, sadece rakip bir siyasi partiye zarar vermek değil, bunların çok ötesinde, Cumhuriyet’in “kuruluş felsefesine ve değerlerine” saldırmaktır. En azından Cumhuriyet çocukları, CHP’yi hedef alan saldırıları bu şekilde değerlendirmek durumundadır. 

Aslına bakılırsa Mustafa Kemal de bu günleri tahmin etmiş gibi, bizlere çok değerli belgeler bırakmıştır. Onun “Gençliğe Hitabesi” ve “Bursa Nutku” aynı zamanda Türk gençliğine bırakılmış birer vasiyetnamedir ve hala günceldir. 

Ancak çok açık ki, özellikle son 21 yıllık süreçte, Cumhuriyet Halk Partisi, “psikolojik üstünlüğünü” tamamen kaybetmiştir. Mesele kişileri aşan bir noktaya ulaşmış ve her yaştan Cumhuriyet çocuğu, büyük bir boşluğun içine düşmüştür. CHP’liler, aralıksız olarak hakarete uğramaktadır, aşağılanmaktadır, kamuda ve belediyelerde dışlanmaktadır. Bütün bu zulüm sahneye konulurken ne yazık ki, CHP’lilere yol gösterecek aydınlar nerdeyse yoktur. CHP’lilere umut verecek yapılar nerdeyse yoktur. Ve en acısı Cumhuriyet çocuklarını örgütleyecek yapılar da nerdeyse yoktur. Bizler için bu bir “Gerileme Dönemidir.” Gerilemenin “Çöküş Dönemine” evrilip evrilmeyeceğine bugünden bakarak bir cevap üretmek mümkün değildir ancak bir şeyler yapılmazsa “Çöküş Dönemi” riskinin çok ama çok büyük olduğunu söylemek de bir parti neferi olarak benim sorumluluğumdur.

Değerli Dostlarım,

Ortadoğu coğrafyası Batı’ya doğru, Türkiye’yi de içine alacak şekilde genişletilirken, kendine Batı  diyen “tek dişi kalmış canavar” da, kendi sınırlarını Marmara Denizi’nden başlatmak yani Türk’ü “Ortadoğu”ya hapsetmek istemektedir. Oysa Mustafa Kemal’in önderliğindeki büyük Türk Devrimi, Türk milletini, Ortadoğu’da ya da Batı’da değil, “Muasır Medeniyetlerin ötesinde” konumlandırmıştır. Bunun günümüzdeki anlamı, “başkalarının planlarında rolümüzü oynamak değil”, “Türk milletinin kendi planlarını oluşturmak ve herkesi bu plana uydurmaktır.” Cumhuriyet çocuklarının en temel görevi budur!

Ben, bu anlamda, şartlar ne kadar ağır olursa olsun, bu temel vazifenin, bizler için “umut” olduğu kanaatindeyim. Şayet bizler “bir arada durmayı başarabilirsek ve gelecek nesillerin de parçası olmaktan gurur duyacakları bir duygu birliği inşa edebilirsek”, 100 yıl önce Sevr hayallerini yırtıp attığımız gibi, günümüzün emperyalist planlarını da yırtıp atarız. 

Bu kutlu yolda başarılı olmak için ihtiyaç duyduğumuz yegane güç “büyük Türk milletinin” kendisidir. O halde CHP’nin kuruluş tarihi olan “4 Eylül 1919 ruhuyla”, yine ve yeniden “Türk Devrimini” gelecek kuşaklara, geliştirerek aktarmak için safları sıklaştırmak zorundayız. Ben, her yaştan Cumhuriyet çocuğuna ve özellikle Gençlerimize güveniyorum. Başarmak dışında bir yolumuzun olmadığını da biliyorum. 

“Yaşasın 4 Eylül ruhu! Yaşasın büyük Türk milleti”

Dayanışma duygularımla,

Umut Oran

Print Friendly, PDF & Email