Tarihsel gelişimi, insanlığın daha güzele daha iyiye doğru yürüyüşünü durdurabilir miyiz? Türkiye’yi dünyanın gelişmiş ülkelerindeki gelişim dinamiğinden koparabilir miyiz? Maalesef bu konuda birçok örnek verebilirim. Sadece kadın politikaları, kadınların işgücüne katılımına dair izlenen politikalar dahi bu bağlamda acı bir örnektir. Dünyanın ulaştığı nokta ile tezat oluşturan durumumuz ibret vericidir.
İşte birkaç örnek…
* Dünyada ilk defa gelişmiş ülkelerde kadınların işgücünde aldığı pay erkekleri yakaladı. Örneğin, artık ABD’de iki çalışandan biri kadın… Türkiye’de ise ancak dört çalışandan biri kadın… AB ve OECD ülkelerinde çalışabilecek durumdaki kadınların %55-65’i çalışıyor. Bu oran her geçen gün de artıyor. Türkiye’de ise bu oran sadece %23. Üstelik her geçen gün daha da azalıyor.
* Türkiye’de gerçek işsizlik rakamını gösteren tarım dışı işsizlik oranı erkeklerde %14,7 iken kadınlarda %22 düzeyinde. Oysa gelişmiş ülkelerde kadın işsizlik oranı erkeklerden daha düşük. Örneğin, ABD’de resesyondan sonra işsiz kalan her 4 kişiden 3’ü erkek. Yine ABD’de kadın işsizlik oranı %8.6 iken erkek işsizlik oranı %11.2…
AVRUPA İLE KADIN EMEĞİNDE AYRIŞTIK
* Başta Norveç gibi Kuzey ülkeleri, özel sektörde de kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık uyguluyor. Norveç, 2002 yılında yaptığı yasal düzenleme ile kamu ve özel şirketlere, yönetimlerinde kadınların yüzde 40 oranında temsil edilme zorunluluğu getirdi. Aradan geçen 8 yılda Norveç’in 400 büyük şirketinde kadınlar yönetimde yüzde 40 oranında temsil ediliyor.
İspanya ve Hollanda da 2015 yılına kadar uygulanmak üzere benzer kanunları kabul etti. Kendimizi bir parçası olarak gördüğümüz Avrupa ülkeleri, artık kadınların üst yönetiminde temsil edilmesi gibi meselelerle uğraşırken Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu 2009 Küresel Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre (The Global Gender Gap Report 2009) 134 ülke arasında sondan 6’ncı sırada yer alıyor. Arkamızda sadece Suudi Arabistan, Benin, Pakistan, Çad ve Yemen var. Yine aynı endeksin 2007 tarihli çalışmasında Türkiye, kadın istihdamında 128 ülke arasında 123. sırada yer alıyor. Daha da trajiği 2010 yılı Türkiye’sinde; çalışma çağındaki 25.8 milyon kadın nüfusun yüzde 27’sine denk gelen 7 milyon kadınımız okuma yazma bilmemekte veya hiç eğitim görmemiş durumdadır.
* Oysa araştırmalar, kadınların işgücüne katılmalarının genel ekonomi üzerinde de çok olumlu etkileri olacağını öngörüyor. Örneğin, dünyanın önde gelen finans kuruluşlarından Goldman Sachs’ın hazırladığı çalışmaya göre, işgücünde artan kadın çalışan sayısının GSYİH’yı İtalya’da %21, İspanya’da %19, Japonya’da %16, Amerika Fransa ve Almanya’da %9 ve İngiltere’de %8 oranında arttıracağını öngörüyor.
HÜKÜMET, KADINLARIMIZI 4 YILDA 24 SIRA GERİLETTİ
Evet, yukarıda aktardığımız sorunların birçoğunun uzun bir geçmişi var. Ancak bu durum Türk siyasetinin son 30 yılında tam hakim olan sağ iktidarların ve son 8 yılda ülkeyi yöneten AKP iktidarının sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor. Çünkü AKP iktidarında, dünyadaki bütün bu hızlı gelişmelere rağmen Türkiye’de kadınların durumları geriledi. Örneğin, Dünya Ekonomik Forumu’nun “Küresel Cinsiyet Eşitliği Raporu”nda 2006 yılında dünya ülkeleri arasında 105’inci sırada yer alan Türkiye aradan geçen 4 yılda 129’uncu sıraya geriledi.
AKP iktidarının istihdamda uyguladığı bıyıklı kriteri, bürokraside kadınların yönetimden dışlıyor. The Washington Institute adlı Think Tank’ın bu kapsamda derlediği verilere bakalım:
* Bugün 26 bakanın sadece ikisi kadındır. 25 müsteşar arasında tek bir kadın yoktur. 85 müsteşar yardımcısı arasıdan sadece 3’ü kadındır. Kamuya bağlı kurumlarda 139 genel müdür arasında sadece 8’i kadındır.
* Türkiye’de öğretmenlerin %40’ı kadın olmasına rağmen, Milli Eğitim Bakanlığı’nın tepesinde yer alan 27 bürokrat arasında tek bir kadın yok. Türkiye’de mühendislerin %35’i; doktorların %30 kadın olmasına rağmen, yine Sağlık, Tarım, Enerji gibi farklı bakanlıkların tepe kadrolarında kadın bulunmuyor.
AKP, YÖNETİMDE ERKEK OLİGARŞİ TARAFTARI
* Aslında AKP’nin kadına bakışını en güzel özetleyen örneklerden biri Yüksek Yargı ve Adalet Bakanlığı’nda kadınların temsilidir. Türkiye’de avukatların yüzde 33’ü kadın olmasına rağmen siyasi iktidarın yönetimindeki Adalet Bakanlığı’nda tek bir üst düzey bürokrat yer almamaktadır. Diğer taraftan, siyasi iktidardan bağımsız özerk ve AKP iktidarının her fırsatta hedef aldığı Yüksek Yargı’da kadınlar, Türkiye ortalamasının çok üzerinde yer almaktadır. Danıştay üyelerinin %49’u, Yargıtay üyelerinin %20’si, Anayasa Mahkemesi’ndeki 13 üyeden 2’si kadın. Özetle, AKP’nin kadın karşıtı ideolojisi düşünüldüğünde Yüksek Yargı’yı hedef almaktaki gayesi anlaşılabiliyor.
KADIN İSTİHDAMINA SON TEHDİT
Kadının emek dışına itildiği bu ortamda gündeme gelen yeni bir yasla uygulama, 100 binlerce yeni kadını emek dışına itecektir. Buna göre, özellikle düşük eğitimli kadınların en kolay iş bulabildiği tekstil ve hazır giyim sektörü tehlikeli ve ağır işler kapsamına alınıyor. Böylece sektörde çalışan kadınlar ayda 5; yılda 60 gün ekstra özel günleri nedeniyle izin alabilecek. İlk başta kadın emeği adına olumlu görülen bu yasa çok daha büyük kadın kitlelerini emek dışına itecektir. Bu uygulama %44 ile Türkiye ortalamasının çok üzerinde kadın istihdam eden ve Türkiye şartlarında kesinlikle ‘ağır ve tehlikeli’ işler sınıfına yerleştirilemeyecek tekstil sektöründe kadın istihdamını dışlayacaktır.
Halihazırda yaşam savaşı vermekte olan tekstil ve hazır giyim sektörünü hızla kadın çalışan sayısını azaltmak mecburiyeti ile karşı karşıya bırakacaktır.
KADIN İŞÇİLERDEN ALINAN KESİNTİLER AZALTILSIN
Bu noktada Türkiye’de kadın istihdamının makul ölçülere gelmesi için acil bir eylem planı öneriyor. Bu kapsamda öncelikle şu adımlar atılmalıdır:
• Öncelikle bürokraside ve özel sektörde belirli bir kadın kotası konulmalıdır.
• Hem vatandaştan hem de şirketlerden dünyanın en ağır vergilerini alan devletimiz, kadınların işgücünde kalabilmesi için hamilelik, özel günler gibi dönemlerdeki işgücü kaybını karşılamalıdır.
• Kadın işgücünü teşvik için en pratik yöntemlerden biri kadın işçilerden kesilen SSK primi daha düşük tutulması olacaktır.
• Tekstil ve hazır giyim sektörünün ağır ve tehlikeli işler sınıfından çıkarılmalıdır.
Saygılarımla,
Umut Oran
Türkiye yıllar içerisinde ilmek ilmek işlene işlene AKP’ nin yönetimine hazırlandı ve adeta ellerine altın tepsi içerisinde sunuldu.
Dönem dönem sol partiler hükümet ortağı olsa da, sağın baskın olduğu politikalar ile yönetildik..
Darbe dönemleri ve sonrasında ezilen sol kimlik etkisizleştirildi..
Sağ bakış açısının tüm bu süreç içerisinde kadına verdiği yer de hayat görüşlerinin paralelinde ne yazık ki çok merkezde olamadı !..Ve tabi ki bu iş hayatına da yansıdı ki ülke nüfusu içerisindeki kadın oranına baktığımızda bu bir paradokstur. Sayısal çoğunluğuyla kadın daha çok yaşamın içerisinde ve etkin görevlerde olması gerekirken erkek egemen toplum buna bir türlü geçit vermedi. Öte yandan kadın da kendisine yasalarla verilmiş hakları yeterince kullanamadı.
1935 yılında TBMM’ de 17 kadın milletvekili varken yıl 2010 bu sayı yanılmıyorsam 50 bile değil .. 1935’ten 2009’a kadar meclise 8 bin 794 erkek vekile karşılık sadece 236 kadın vekil girebilmiş..
Paradokslarımıza bir örnek daha ..TÜSİAD içerisinde kadın sanayici ya da iş sahibi üye oranı nedir bilmiyorum ki özünde bu oranın da bir önemi olmamalı. Sadece bir kadın üyesi bile olsa o derneğin adı TÜSİAD değil başka bir şey olmalı ama ne yazık ki derneğin adının açılımında sadece erkekler var !..
Biz kadına ve erkeğe eşit bakamadığımız gibi henüz İŞ İNSANI kavramını da kullanamıyoruz.
Ama tabi ki tün bunların hiçbiri tesadüf değil. Bu olumsuzlukların sebebi olarak ben hep yakın tarihimizin en önemli cinayeti diye nitelendirdiğim Köy Enstitülerinin kapatılmasını görmüşümdür..sanıyorum hemen hepimiz orada yapılmak istenenleri okuduk, inceledik. Bu okullar kapatılmasaydı kadın/erkek ayırımı olmaksızın kendi kendine yeten, donanımlı, öz güveni yüksek bireyler yetişecekti ve bu öğretmenler etraflarına, görev yaptıkları bölgelere bilgilerini aktarıp onlara ışık olup, aydınlatacaklardı. Ne feodal yapı kalacaktı, ne bugün yoğun olarak yaşanan iş ve aş sorunu olacaktı, ne tahıl ambarı dediğimiz Anadolu bu hale gelecekti , ne de kadınlarımız sadece eş ve anne misyonuyla sınırlandırmaya çalışılıp, bastırılacaktı..Toplum içinde çok daha önemli görevler üstlenip çağdaş Türkiye’yi yaratmada yapı taşı olacaklardı..Ve de herkes özgür ve eşit olacaktı.Bu eğitim biçiminin bu topraklara katacakları birkaç cümle ile tarif edilemeyecek kadar çoktu ancak bildiğimiz nedenlerle sonlandırıldı..
Yanlışları birbirine ekleye ekleye bugüne geldik..
Milli Eğitim Bakanlığı’nın tepesinde yer alan 27 bürokrat arasında tek bir kadın yok diyorsunuz ..kadın olmamasının yanı sıra, farklı sektörden birinin yönetimindeki bir bakanlığın hizmet alanındaki sorunlar nasıl irdelenip, çözümler üretilebilir..
Ve bugün hep birlikte, her bakımdan deyim yerindeyse ”çivisi çıkmış” bir ülkede yaşamak durumundayız..
Son cümlem aslında bu ülkenin sade bir vatandaşının durum saptamasıdır ve asla bu koşulların kabullenildiği anlamına gelmemelidir ..
5 Aralık Türk Kadınının Seçme ve Seçilme Hakkı Kazanmasının Yıldönümüydü ama Türk kadını verilen bu haklarını yeterince kullanabiliyor mu acaba ya da bugün toplumun neresinde ?
Türk kadını bazı haklarına diğer ülke kadınlarından önce sahip olmuştur. Ancak bugün itibariyle kadın erkek eşitliğinin sağlandıgı ülkeler sıralamasında sonlarda yer almaktadır.
Bu durumu değiştirmek bir hayal midir ? Zaman zaman karamsarlığa kapılsam da dün akşam katıldığım bir konferansta edindiğim bir bilgi bu karamsarlığımı dağıtmaya yetti. Dün akşam dinlediğim 27 yıllık araştırmacı yazar Prof. İlknur Güntürkün Kalıpçı araştırmaları sırasında Atatürk’ün hazırladığı ve 2000’li yıllarda bile uygulanabilecek ”Misak-ı Maarif” programına ulaştığını anlattı. Ve anlattığına göre o program bugün arapsaçına dönen eğitim sistemini düzeltmeye yetecekmiş..düşünebiliyor musunuz Ata’mız o günden bugüne çözümler bırakmış iş ki bu programları uygulayabilen, işinin ehli kişiler yönetime gelsin. Umarım bu belgelerden önümüzdeki seçimlerden sonra CHP iktidarının Milli Eğitim Bakanı yararlanır ve eğitim sorununun çözümüyle birlikte ki Prof. İlknur Güntürkün Kalıpçı’ya göre bu 6 ayda çözülebilecek bir sorun ve beraberinde adım adım diğer sorunları da aşarız.
Atatürk’e layık ”Çağdaş Türk Kadını” kimliğimizi korumaya sonuna kadar devam edeceğiz.