“Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” diyen Mustafa Kemal de atalarından güç alıyor, atalarının yaptığı büyük işleri aşmak için kendinde kuvvet buluyordu. Atatürk, en az 7.000 yıllık yurdumuz dediği Anadolu’ya bakınca Sümerleri, Hititleri, Hektorları, Fatihleri ve binlerce yıl boyunca Anadolu’ya can veren isimsiz Anadolu çocuklarını görüyordu. Onların başarılarını tam kalbinde hissettiği için 1919’da Samsun’a çıkarken inançlıydı. Sivas’ta Türk milletinin seçkin çocuklarıyla kararlar alırken özgüvenliydi ve elbette savaş meydanlarında vuruşurken çok kararlıydı. Bu kararlılık sebebiyle ne ileri atılırken ne de geri çekilirken kuşku duydu zaferden. Sakarya’nın doğusuna kadar Türk ordularını çekerken, onun kaybettiğini düşünen “işbirlikçiler”, “artık ondan kurtulduk” diye mutlu olan hainler vardı. Oysa Mustafa Kemal, Türk Milletinin savaş kaybetse de asla “tutsak” olmayacağını ve mutlaka yeniden doğacağını biliyordu.

İşte bu inanç sebebiyle asıl görevinin düşmana bakmak ya da emperyalizmin silahlarının parıltısına kapılmak olmadığını tam aksine bakması gereken yerin Türk milletinin gözlerinin parıltısı olduğuna emindi. Böylece ellerine-ayaklarına zincir vurulan Türk milletine “İlk Hedefiniz Akdeniz’dir!” diye kükredi. Ne mutlu onlara ki bizlere de “daha büyük işler yapmak” için güç alacağımız “onurlu bir ülke” bıraktılar.

Ancak işimiz bitmedi. O gün savaş meydanlarında yendiğimiz emperyalizm bugün kıyafet değiştirerek yeniden karşımıza dikildi. O günlerin intikamını almak için “milli birliğimize” saldırdılar önce. Türk milletini kökünden ve kurucu değerlerinden hızla uzaklaştırmak için yıllarca uğraştılar ve sonunda ulaşmak istedikleri noktaya yaklaştılar. Artık bir diğerini “öteki” olarak gören bir kitle yarattılar.

Öyleyse emperyalizme ve onların yerli işbirlikçilerine karşı yeni bir “zafer” kazanma vakti. 30 Ağustos 1922’nin ruhuyla yeni zaferler kazanmak ve emperyalizmi bir kez daha denize dökmek zorundayız. Bu noktada hiç şüphe yok ki en büyük sorumluluk Atatürk’ün iki büyük eserinden biri olan Cumhuriyet Halk Partisi’ndedir. CHP’nin kaderiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderi aynıdır. Biri kaybederken diğeri kazanamayacağı gibi, birinin yok oluşu da diğerinin yok oluşu anlamına gelir.

O halde Cumhuriyet sevdalıları “Zafer Bayramında” bir kez daha “devrimci, halkçı, milliyetçi, her koşulda laik, devletçi ve Cumhuriyetçi” bir yeni meydan okumaya hazır olmalıdır. Tarihin CHP’ye biçtiği rol: Devrimci bir bakış açısıyla Cumhuriyetimizi ilelebet payidar kılmaktır! Bu yolda karşımıza pek çok engeller çıkacaktır. Ancak bizler de, tıpkı bizden öncekilerin yaptığı gibi, Sümerlerden, Truvalılardan, Selçuklulardan ve Osmanlıdan aldığımız feyizle her zorluğun üstesinden geleceğiz. Büyük Türk milletini yurtsuz ve geleceksiz bırakmayacağız. 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu, yeni zaferlerin de müjdecisi olsun!

Umut Oran

Print Friendly, PDF & Email