Umut Oran
Basın Açıklaması
28.7.2018

Onlarca yıldır devam eden hatalar zincirinin son halkası olarak hayata geçen “rejim değişikliğinin” üzerinden 1 aydan fazla süre geçmiş olmasına rağmen kurtuluşun ve kuruluşun mimarı olan Cumhuriyet Halk Partisi’nde “anlamlı bir özeleştiri süreci” başlatılamamıştır.

Tıpkı 16 Nisan hileli referandumundan ve öncesindeki pek çok seçimden sonra olduğu gibi Cumhuriyet Halk Partisi’nin “kurumsal değişim” ihtiyacı göz ardı edilerek tüm mesele “bireylerin liderlik yarışı” haline dönüştürülmek istenmektedir. Oysa daha önce defalarca dile getirdiğim üzere “CHP’nin insanüstü liderlere değil ortak aklı egemen kılacak kurumsal bir dönüşüme-gelişime ihtiyacı vardır. “21.Yüzyılı CHP’nin Yüzyılı” yapacak olan şey de “tek karar alıcıların” çok çalışkanlığı, dürüstlüğü ya da hitabet yeteneği değil milyonlarca insanı aynı amaca yönlendirecek, objektif kriterlerin herkese uygulanmasını sağlayacak ve değişimi kurallara bağlayacak yepyeni bir yönetim sistemidir.

Tarihin tüm insanlığa öğrettiği de budur! Bireyler kısa ömürlüdür; kalıcı olmaya aday olanlarsa ancak kurumlardır. O halde rejim değişikliğine engel olamayan bir kurumsal yapının yeniden örgütlenmesinden, yeni sözler bulmasından, yeni kadrolarla ve yepyeni kurallarla yoluna devam etmesinden daha doğal bir şey yoktur.

Ancak 24 Haziran’dan bugüne yaşanan olayları ve kullanılan dili göz önüne aldığımızda, “ortak aklı egemen kılmak bir yana” var olan “ortak yaşam alanının” dahi tehdit altında olduğu tespit edilecektir. Olağanüstü kurultay için gerekli imzalar konusunda “tarafların” birbirlerine karşı takındıkları tavır ve kullandıkları üslup tüm sınırları zorlamaktadır. Üzülerek belirtmeliyim ki böyle devam ederse, Pazartesi gününden itibaren diyalog zemini iyice ortadan kalkabilecektir!

Uyarmak Zorundayım: Bu Yol CHP’ye fayda sağlamaz
Oysa makamlar ve kişisel kavgalar geçici “fikirlerse” bakidir. Fikrin olmadığı yerdeyse klasik sen-ben çatışmasından öte bir şey bulunamayacaktır. Gelinen noktada CHP’yi tek başına iktidar yapacak yöntemlere dair herhangi bir cümleye rastlanmadığı gibi seçim yenilgilerinin sebeplerine dair tek bir özeleştiri cümlesi de duyulmamıştır. Türk milleti huzurunda uyarmak zorundayım: Bu yol CHP’ye fayda sağlamaz! Zira CHP; “iki kişi” arasına sıkıştırılmak istenmektedir. Başta fedakâr kurultay delegeleri olmak üzere tüm milletvekilleri, il-ilçe başkanları ve belediye başkanları da taraf seçmeye, yani “birinin destekçisi” olmaya zorlanmaktadır. Bu bakış açısı ise herkesi germekte ve ayrıştırmaktadır. Artık son sözlerin de söylendiği bu günlerin ardından kısa süre önce MHP’de yaşanan mahkeme süreçlerinin benzerinin ortaya çıkabileceği görülmektedir. Özellikle imza sayıları üzerinden tarafların “sert açıklamaları” meseleyi iyice içinden çıkılmaz hale sokmuştur. 

Yandaş basın “Belediye Başkanlıklarını Paylaşma Hevesi” algısı yaratıyor
Konu “iki kişi” arasındaki seçime indirgendiği için tartışma zemini tamamen değişerek “yandaş medyaya” malzeme veren bir noktaya ulaşılmaktadır. Elbette CHP için yandaşların neler söylediği önemli değildir, ancak fikirlerin tartışılmadığı bir ortamda yaşananların tamamen koltuk kavgası boyutuyla ele alınacağı da bir vakıadır. İlkelerin, ideolojinin, zamanın değişen ruhunun hiç konuşulmadığından bahisle yandaşlar tüm olan biteni “Belediye Başkanlıklarını paylaşma hevesi” olarak topluma anlatmaktadır. Tarafların bugüne kadar yerel seçimlerde aday belirmelerini nasıl ya da hangi demokratik, katılımcı, bilimsel yolla yapacaklarına dair tek bir söz söylememiş olması da yandaşların elini güçlendirmektedir.

CHP Mahkeme Kapılarına Düşürülmemelidir!
Ancak halen yapılabilecek şeyler mevcuttur. İlk ve en kestirme adım olarak, kullanılan “kırıcı ve suçlayıcı” dilin terkedilerek meselenin “fikri zemine çekilmesi” ve herkesin sadece fikirleri konuşmasının sağlanması gerekmektedir. CHP’yi kısır kavgalardan kurtaracak olan da CHP seçmenine özgüven verecek olan da “fikirler ve başarıya götürecek öneriler” üzerine odaklanmaktır. Görünen o ki aksi her durumda “imza sayıları üzerinden yürüyen tartışma, mahkeme safhasına ya da ağır kavga görüntülerine varacaktır.” Böyle bir durumsa seçim hezimetlerinin üzerine “çok daha büyük bir hayal kırıklığı” anlamına gelecektir. Düşüncem odur ki şartlar ne olursa “CHP, mahkeme kapılarına düşürülmemelidir!”

Tarihin Yüklediği Büyük Sorumluluk Herkesi Sağduyulu Olmaya Çağırıyor!
Hatırlanmalıdır! CHP sıradan bir parti değildir. Devlet kuran, devrimler yapan bu dev çınarın seçmenleri de sıradan insanlar değillerdir. İktidar bloğunun “düşmanlaştırmalarına, kriminalize etmelerine” rağmen fedakâr CHP seçmeni partiden kopmamış ve yapılan onca “yönetimsel yanlışa” rağmen Cumhuriyetçilerin büyük cephesinde mücadele etmeye devam etmişlerdir. Sadece bu bile sakinleşmek ve fedakâr CHP tabanına hak ettiği zaferleri sağlayacak “kurumsal değişimi” başlatmak için yeter sebep olmalıdır. Tarihin CHP’ye yüklediği büyük sorumluluk istisnasız şekilde herkesi “sağduyulu” olmaya çağırmaktadır.

Herkes Ortak Bir Takvim Etrafında Millete Sözünü Söylemelidir
Gelinen noktada, aklın yolu birdir: Yenilgilerin sebeplerini ortaya koyacak ve CHP’yi zafere ulaştıracak “tüzük değişikliklerini tespit etmek, parti içinde her anlamda adaleti ve demokrasiyi tesis etmek, CHP’yi 21.yüzyılın yükselen yıldızı haline getirecek yeni programı ve takvimi ortaya koymak…” Günün acil cevaplar aranan sorun alanları bunlardır. Konuşulması gerekenler de “kimde, ne kadar ıslak imza” olduğundan ziyade bu konular hakkında ne düşünüldüğüdür. Çok geç olmadan ve “kardeşler arasında kavga çıkmadan” önce esas rakibin “Cumhuriyet ve demokrasi” karşıtları olduğu hatırlanmalıdır. Kurtarılacak bir Cumhuriyet ve ötesine geçilecek muasır medeniyetler seviyesi ortadayken “fikirler” temelinde ortaklaşmayı sağlayamayanlarla ilgili hem tarihin hem de iradesine hiç kimsenin “ipotek koyamayacağı” Cumhuriyet Halk Partililerin söyleyecek sözleri mutlaka olacaktır. Zira CHP’den daha önemli kimse yoktur. Unvanı ve iddiası ne olursa olsun her bir partilinin görevi de CHP’nin büyüklüğünün farkına varmak ve kişisel hırslardan arınarak, akıl ve bilim yolundan yürüyerek başarıya ulaşmaktır. Atatürk’ün iki büyük eserine karşı kendini sorumlu hissedenleri bir kez daha hayal kırıklığına uğratacak herkesle her platformda “mücadele etmek de” biz Cumhuriyetperverlerin boynunun borcudur.

Print Friendly, PDF & Email