19 Mayıs’ta Samsun’a çıkan Mustafa Kemal ve arkadaşlarını, Cumhuriyet çocukları olarak, hala doğru şekilde anlayamadığımızı düşünüyorum. Zira, Mustafa Kemal’i başarıya götüren şey, sadece 19 Mayıs’ta Samsun’a ayak basması  değil, o güne kadar başarabildikleridir. Türk milletini onun ardından vatan savaşına ikna eden bir geçmiş sebebiyle Mustafa Kemal, kurtuluş sürecini yürütebilmiştir. 

Bu noktadan hareket ettiğimizde, Atatürk’ün tüm eserlerini gençlere emanet ettiğini de düşündüğümüzde, Mustafa Kemal’in manevi mirasçılarının birinci ödevi şudur: Her yaşta zamanının en iyileri arasında olmak, her daim kendisini geleceğe hazırlayacak başarılara sahip olmak ve hiç durmadan daha fazla gelişmek için çabalamak… 

Ancak böyle bir hayat sürenler, ihtiyaç halinde, bir adım öne çıkıp, Türk milletinin ihtiyacı olan adımları atmasını sağlayabilirler. Hiç bir şey yapmadan, zamanın gerektirdiği değişimleri algılamadan, Türk milletinin nabzını tutmadan, Türkiye Cumhuriyetini ilelebet payidar kılmak mümkün değildir. 

O halde bugün, 19 Mayıs 1919’un 106. zafer yılında, Türk çocuğunun durup kendisine şu soruyu sorması gerekir: “Bir gün İstiklal ve Cumhuriyet’i müdaafa mecburiyetine” düşersem vazifeye atılmak için kendimi yeterince geliştirdim mi, Türk milletinin gözünde “muteber” bir insan olarak nam saldım mı?

Bunu başarabilen her genç, Atatürk’ün öz be öz evladıdır ve zaruret ortaya çıktığında tıpkı Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkması gibi, “ilk adımı” atacak olanlar da o gençlerdir. 

Artık kapalı devre sosyal ortamlarda, yankı odalarında, herkesin birbirini çok haklı gördüğü küçük yapılarda vakit kaybederek Cumhuriyet’e ve Mustafa Kemal’in mirasına sahip çıkılamaz. 

Gün, her anlamda kendini geliştirme ve Türk milleti için doğal “rol model” olana kadar çalışma günüdür. 

Benim anladığım 19 Mayıs ruhu da budur: Her an vatan ve millet bizden hizmet bekleyecekmiş gibi çalışmak, gelişmek, Türk milletine önderlik etmek.

Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur. 

Ne mutlu Türk’üm diyene.

Umut Oran