23 Nisan 1920, büyük Türk devriminin, artık geri döndürülemez şekilde Anadolu insanıyla bütünleştiğinin ve Anadolu’nun yegane karar mercinin Mustafa Kemal’in arkasında toplanan geniş halk kitleleri olduğunun tüm dünyaya ilanıdır.

1800’lerin sonundan itibaren kaderi “bir avuç emperyalist devletin” iki dudağının arasında olan Osmanlı Devleti, halkının refahını ve güvenliğini sağlamaktan uzak kalmış, Anadolu insanının on yıllardır devam eden savaşlar sebebiyle yok oluşla karşı karşıya kalmasını engelleyememiştir. İşte bu şartlar, emperyalizmin ve işbirlikçilerinin “işgaliyle” sonuçlanmış ve Anadolu, karış karış parçalara ayrılmıştır. Bu anlamda 19 Mayıs 1919’da “özgürlük için yola çıkan Mustafa Kemal”, adımını attığı her karış toprağı Türk yurdu haline getirmiş, 23 Nisan 1920’de açılan Büyük Millet Meclisiyle beraber, “kuruluşun da kurtuluşun da tek adresinin” Anadolu insanı olacağının altını çizmiştir.

Aradan geçen 103 yılda, tarih ters yüz edilmiş, Batı dünyasının üniversitelerinde, düşünce kuruluşlarında, karanlık odalarında oluşturulan sahte fikirler; kitaplarla, makalelerle, filmlerle Anadolu insanına zerk edilmiş ve sanki Osmanlıyı yıkan Cumhuriyetmiş gibi akılla ve bilimle hiçbir ilgisi olmayan “yanlış bir düşünce kitleselleştirilmiştir.” Bugün bile pek çok yurttaşımız, kendisini “Osmanlının torunu” olarak nitelerken, bu tavrıyla Cumhuriyeti karşısına almaktadır. Oysa, üzerinde asla tartışılmayacak olan konu, Türkiye Cumhuriyetinin, Osmanlı yıkıldıktan sonra, işgal altındaki eski Osmanlı topraklarında, eski Osmanlı halkı tarafından, kan ve gözyaşı pahasına kurulduğudur. Bu anlamda, Osmanlıyı yıkan emperyalist devletler ve onların içerdeki işbirlikçileridir. Osmanlı bakiyesi insanlara Anadolu’yu “yurt” olarak kurtaransa Müdafaai Hukuk Cemiyetleriyle başlayan, Temsil Heyetiyle organize olan, Büyük Millet Meclisiyle de ete kemiğe bürünen “bağımsızlık sevdalılarıdır.” 

Gelinen noktada, tarihi, “Türk milletinin evlatlarının birbirini boğazlaması” için silah olarak kullanan zevatlar bilmelidir ki, emperyalizme uşak olanların seslerinin gür çıkması “haklılık göstergesi değildir!” Tam aksine, Anadolunun sessizliği dahi, “çelikleşmiş bir birlik ve beraberlik haykırışıdır.” Büyük Millet Meclisinin ve devamında Türkiye Cumhuriyetinin kökü de 100 yıl öncesine değil, kuşak kuşak, nesil nesil en az 7.000 yıllık bir mevcudiyete dayanmaktadır. 

Bu anlamda inancım, büyük Türk milletinin, şartlar ne olursa olsun, ilelebet payidar kalacağıdır. Bu kutlu yolda, aynı kimlik kartını taşıdığımız bazı yurttaşlar kendilerini efendi, Cumhuriyet çocuklarını da köle ya da zamane zencisi olarak görebilir, yumruklarını emperyalizme değil yanı başındaki komşusuna sıkmayı marifet sayanlar çıkabilir ve hatta kendi gibi düşünmeyenleri zorla susturarak tüm sorunları çözeceğine bile inanabilir, ancak herkes bilmelidir ki, büyük Türk milleti tüm oyunları bozacak ve kışkırtmalara karşı birliğini koruyacak güçte ve kararlılıktadır. 

23 Nisan 1920, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınız kutlu olsun. Ne mutlu Türk’üm diyene!

Mustafa Kemal Atatürk ve yol arkadaşlarına minnetle…

Umut Oran

Print Friendly, PDF & Email