Büyük şair Nazım Hikmet, “Umut” şiirini şu dizelerle bitirir:
“…
İşler atom reaktörleri işler
Yapma aylar geçer güneş doğarken
Ve güneş doğarken hiç umut yok mu
Umut umut umut
Umut insanda”
Nazım Hikmet, şartların en ağır olduğu zamanlarda bile umudunu insanda bulan, insandan umudunu kesmeyen bir şairdi. Aslında onun umudu, çağlar boyunca yaşamış milyarlarca insanın da umuduyla aynıydı: İnsan!
Ben de bu bakış açısını her daim korumaya çalıştım. Her türlü adaletsizliği yapan insan da olsa çözümün de yine insanda olduğunu, umudumuzu yine başka insanların var ettiğini öğrendim. Bu yüzden Mustafa Kemal Atatürk’ün: “Umutsuz durum yoktur: umutsuz insan vardır. Ben umudumu hiç kaybetmedim.” sözünü zihnimin en derin noktasına kadar işledim. Böylece en karanlık anda bile insana bakarak, insanlardan enerjimi alarak umudumu korudum.
Anadolu’nun dört bir yanına yaptığım ziyaretlerde de hep insanlara odaklandım. Siyasette aradığım cevapları bazen Niğde’de bir çiftçide, bazen İstanbul’da genç bir işçide, bazen de Van’ın Başkale’sinde “öğretmen olma hayali kuran” bir kız çocuğunda buldum. Ve gördüm ki yüzünü insana dönen, insanın umut olduğuna inanan, insanın içinde büyük bir dönüştürme kudreti olduğuna inananlar için “umutsuzluk yoktur.”
İşte bu bakış açısıyla, bundan 3 yıl önce, CİMER’e bir yazı yazarak 1924’te Atatürk’ün emriyle kurulan, Türkiye’nin ilk pandemi hastanesi Heybeliada Sanatoryumu ve 200 dönümlük arazisinin durumunu sordum. Zira o günlerde ülkemiz Covid-19 pandemisiyle savaşırken, hem tarihi hem de yeri itibariyle Heybeliada Sanatoryumunun Türk milletine yeniden şifa dağıtabilecek bu tesis haline getirilebileceğine inanıyordum. Yaklaşık 2 yıl sonra yani 2020’de gelen cevap karşısında sadece şaşırmadım, aynı zamanda üzüldüm zira o eşsiz hastane arazisi, Diyanet İşleri Başkanlığı’na tahsis edilmişti. Oysa Diyanet İşleri Başkanlığı’nın böyle bir araziye ihtiyacı yoktu!
Ben de, hiç bir resmi siyasi görevim olmamasına rağmen, bir İstanbullu ve yurttaş olarak konuyu gündeme getirmeye, kamuoyunu haberdar etmeye ve Türk milletinin iradesiyle bu yanlıştan dönülmesini sağlamaya karar verdim.
Açıkçası, başta Adalar sakinleri olmak üzere, Adalar Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Türk Toraks Derneği, Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası, İstanbul Barosu başkanlığı ve İstanbul Tabip Odası gibi kurum ve kuruluşlar konuyu sahiplendiler. Kamuoyunun da desteğiyle konu mahkemeye taşındı ve İstanbul 14.İdare Mahkemesi “tahsis kararının iptaline” karar verdi.
Elbette bu bir zaferdi ancak yasal yargı süreci tamamlanmadığı için zaferi ilan etmek için erken sayılabilirdi zira Türkiye’de nelerin olabileceğini hepimiz her gün görüyorduk. Ancak çok şükür ki korktuğumuz olmadı ve nihayet 27 Aralık 2022 tarihinde, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 4.Dava Dairesi, Sanatoryumun Diyanet İşleri Başkanlığına tahsisini “temyiz yolu kapalı” olmak üzere “iptal etti.” Yani karar kesinleşti!
Değerli Dostlarım,
Ben bu zaferin, her alandaki umutsuzluğa karşı ilmek ilmek, dayanışmayla örülmüş bir zafer olduğunu düşünüyorum. 2023’ün “umut yılı” olacağına dair inancımın temel sebeplerinden biri de bu konu ortaya çıktığı andan itibaren Türk milletinin gösterdiği büyük duyarlılık. Konu Heybeliada olsa da emin olun Edirne’den Kars’a kadar her yaştan Cumhuriyet çocuğu, sorunu sahiplendi ve herkes bulunduğu yerden katkı sunmaya çalıştı. Ve sonunda halkın iradesi galip geldi.
2023 boyunca da bu mücadele ruhunun ve birlikteliğin çok önemli dönüşümlere imkan verecek başarılara sebep olacağına inanıyorum. Ben, şartlar ne olursa olsun Türk milletinin gücüne ve azmine güveniyorum. Bu yüzden 2023’ü “umut yılı” olarak kabul ettiğimi, her birinizin “umudunuzu” yükselteceğinizi biliyorum.
Yolumuz açık, başarılarımız daim olsun.
Dayanışma duygularımla,
Umut Oran