Yurdun dört bir yanındaki Cumhuriyet çocuklarının gördüğü ve bildiği şekilde, Türk milleti tarihinin en sorunlu zamanlarından birini yaşıyor. En acı olan şeyse memlekette bizlere “umut” olacak gelişmelerin neredeyse hiç olmaması. Öyle bir noktaya gelindi ki artık “yiyecek ekmek bulmanın” bile lüks sayılacağı günlerden korkmaya başladı yurttaşlar. Gerçekten de kurlar aralıksız olarak her gün yükseliyor, çarşıda pazarda hakim olan duygu, büyük bir karamsarlık… Mevsim meyvelerini/sebzelerini alabilmek bile neredeyse imkansız hale geldi. 

İşte böyle bir durumda, az da olsa yüzümüzde tebessüm uyandıracak bir gelişme oldu. Siz değerli dostlarımın hatırlayacağı üzere, 1924 yılında, Atatürk’ün kurduğu ve yıllarca veremle mücadelede büyük başarılar elde etmiş olan, 660 yatak kapasiteli Heybeliada Sanatoryumu, 2005 yılında kapatılarak, kaderine terk edilmişti. Ben de 2020 yılında, tam da covid-19 salgınının zirve yaptığı bir dönemde, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çerçevesinde, bir yurttaş olarak, Sağlık Bakanlığı’na başvurmuş ve Sanatoryum arazisinin ve binalarının durumunu sormuştum. Amacım arazinin tekrar hastane arazisi olarak kullanılmaya başlanmasını sağlamaktı. Aldığım yanıt ise şaşırtıcıydı zira Sağlık Bakanlığı, Heybeliada Sanatoryumunun ve 200 dönümlük arazisinin “Diyanet İşleri Başkanlığı’na” tahsis edildiğini bildiriyordu. 

Türkiye’de başka bir arazi yokmuş gibi, bir hastane arazisinin de Diyanet İşlerine devredilmesinin yanlış olduğunu ve Sanatoryum arazisinin yeniden hastane olarak kullanılmasının daha doğru olacağını bulduğum her vasıtayla Türk milletiyle paylaştım. Sizlerin de katkılarıyla Türk milletinin ilgisini bu konuya çekmeyi başardık. O dönemde hem İstanbul Büyükşehir Belediyesi hem de Adalar Belediyesi gerekli desteği vererek konunun gündemde kalmasına büyük katkı verdiler. Oluşan kamuoyu sayesinde Türk Toraks Derneği, Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası, İstanbul Barosu Başkanlığı ve İstanbul Tabip Odası, Heybeliada Sanatoryumunun ve arazisinin “İslami Eğitim Merkezi” kurulması amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığına devredilmesi kararını mahkemeye taşıdılar. 

Ve nihayet İstanbul 14.İdare Mahkemesi, Diyanet’e tahsis edilen Heybeliada Sanatoryumu’nun ve 200 dönümlük arazisinin “2.derece korunması gereken kültür varlığı” ve “1. derece doğal sit alanı” olduğunu belirterek tahsis işlemini “iptal etti.” Böylece büyük bir hatadan dönülmüş oldu. 

Elbette mücadele bitmedi. Başta İstanbul Tabip Odası olmak üzere, Türk Toraks Derneği, Şehir Plancıları Odası, İstanbul Barosu Başkanlığı, Adalar Belediyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi işbirliğiyle Heybeliada Sanatoryumunun ve arazisinin yeniden “sağlık amaçlı” olarak işlevlendirilmesi ve Türk milletinin hizmetine sunulması için yasal yolları sonuna kadar kullanmamız gerekiyor. İnanıyorum ki bu ilk adımdan sonra gelecek adımlarla beraber Heybeliada Sanatoryumu ve arazisi yeniden hayat bulacak ve nice hastalara şifa dağıtmaya devam edecek.

Hepimizin yüzünü güldüren bu kararı benim için bir kat daha önemli kılan noktaysa “kamuoyunun gücünü” bir kez daha göstermiş olmaktı. Gerçekten de, “sadece yurttaş kimliğimizle” de bir şeyleri gündeme getirebileceğimizi ve kamuoyunun desteğiyle kamu kurumlarını “yanlıştan döndürebileceğimizi” bir kez daha ispatlamış olduk. Bu başarıda, sizlerin konuyu sosyal medyada gündemde tutmanızın da konuyu sahiplenmenizin de büyük payı var. İnanıyorum ki, bizler yani her yaştan Cumhuriyet çocukları, birbirimize sıkı sıkı sarılıp, dayanışmamızı arttırırsak daha pek çok mücadeleyi de kazanabiliriz. Hatta yeterince örgütlü ve kararlı davranırsak Türkiye Cumhuriyetini yeniden Mustafa Kemal’in kutlu rotasına da sokabiliriz. Ben size inanıyorum; sizin de benimle omuz omuza olduğunuzu çok iyi biliyorum. 

Yolumuz açık olsun. 

Dayanışma duygularımla, 

Umut Oran