Savaşların yıkıcılığına ve insanoğlunun barışa olan ihtiyacına işaret eden Dünya Barış Günü, sadece bir günlük bir kutlama değil 365 güne yayılması gereken bir idealdir. Zira savaşlar yalnızca askerlerin değil aynı zamanda sivillerin, doğanın, havanın, suyun, hayvanların da yok olması demektir.İnsanoğluna yakışan ise hem kendi yurdunda hem de tüm dünyada barışı tesis etmek, tüm sorunları adalet temelinde ortadan kaldırmak olmalıdır. 

Ancak savaşın, eşitsizliklerin, haksızlıkların sürekli şekil değiştirdiği de bir gerçektir. Artık bin kaç on bin kişilik, Taliban gibi gruplar, milyonlarca insanın kaderini ellerine alırken, Suriye’nin ve Irak’ın Kuzeyinde geçmiş yıllarda yaşandığı gibi, silahlı terör grupları adam öldürme, keyfi tutuklama, işkence, mala zarar verme, ekili arazileri yakma gibi pek çok suçu işleyerek etnik temizliğe varacak şekilde, milyonlarca insanı öz yurtlarından, topraklarından sürebilmektedir. IŞID gibi çağdışı yapılanmalar, barbarlığın en uç örneklerini hüküm sürebildikleri her metrekarede göstermektedir. Ya da iklim değişikliği ve ekonomik yıkımlar sebebiyle on milyonlarca insan göç yollarına düşüp, denizleri, dağları aşarken hayatlarını kaybetmişlerdir. Ne yazık ki başta Yunanistan olmak üzere, pek çok Batılı devletin güvenlik güçlerinin, göçmen botlarını batırması, düzensiz göçmenlere sistematik olarak şiddet kullanması insanlık tarihine kara birer leke olarak geçecek acı olaylardır. Dünya Barış Günü’nde bu ve benzeri yaklaşımların da ortadan kaldırılması talep edilmeli ve insanlığın herkese lazım olduğu hatırlanmalıdır.

Bunların yanında tüm dünyada kadınları hedef alan şiddetin, ücret eşitsizliklerinin ve temsilde adaletsizliklerin de giderilmesi gerekir. Kadınların büyükşehirlerde dahi uğradıkları saldırılar ve eşitsizlikler asla kabul edilemez. Benzer şekilde hayvanları hedef alan şiddet de insanlık için büyük bir sorundur. Sokak hayvanlarından, ev hayvanlarına ve doğada yaşayan hayvanlara kadar her canlının refah içinde yaşama hakkının olduğu kabul edilmeli ve her devlet gerekli koruyucu tedbirleri almalıdır. İnsanlığa gerçek anlamda huzuru ve barışı getirecek olan bakış açısı budur.

Bilinmelidir ki, savaş da barış da çok boyutlu kavramlardır ve kadınları, doğayı, hayvanları içine almayan, adaletsizlikleri, eşitsizlikleri küresel çapta ortadan kaldırmayı hedeflemeyen hiçbir çaba gerçek anlamını bulamayacaktır. Umuyorum ki, “Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir.” diyen “Yurtta barış dünyada barış” sözüyle insanlık tarihine ismini kazıyan Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi mirasçıları olarak biz Cumhuriyet çocukları, barışın her anlamıyla insanlık ailesini kucaklaması için mücadelemizde başarı sağlayacağız. Dünyayı, savaşların sahnesi değil kardeşçe yaşayanların yuvası haline, hep birlikte, getireceğiz. 

Dayanışma duygularımla,

Umut Oran

Print Friendly, PDF & Email