Türkiye yıllardır devam eden büyük sarsıntılardan, karanlık yollardan geçiyor. AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana “eski Türkiye’yle hesaplaşma” hevesi bugünlere “kurumsuzluk, organizasyonsuzluk, başıbozukluk” olarak yansıyor.
İki yıldır devam eden Covid-19 pandemisiyle mücadele edemeyen iktidar; esnaf, zanaatkar, küçük üretici yok olurken “5 maske dağıtma işini bile yapamayıp” kitleleri kaderiyle başbaşa bıraktı.

AKP iktidarının “hayalperest” dış politikası sebebiyle yaklaşık 10 milyon mülteci Türkiye’nin dört bir yanına yerleşirken bugün başta Afganistan olmak üzere, Irak’tan, Suriye’den, Pakistan’dan ve hatta Afrika ülkelerinden yoğun mülteci akını devam ediyor ve iktidar sadece olayları seyrediyor.

Gençler işsizlikle, aşsızlıkla, geleceksizlikle boğuşurken iktidar çözüm bulmak yerine eğitim sistemini yapboz tahtasına çevirip gençlerin geleceğini yok ediyor.

Ve son olarak da Türkiye’nin ciğerleri yanarken iktidar bloğu “koordinasyon, dayanışma, imkanların verimli kullanımı” gibi konuları tamamen unutmuş görünüyor. Yangınla değil, halkla, muhalefetle, gazetecilerle mücadele etmeye odaklanmış bir yönetim var. İktidar, karar alamıyor. Sahada organize olamıyor ve en kötüsü halkı umursamıyor.

Tüm bu olayları üzüntü, şaşkınlık, öfke ile izlerken 1999 depremini ve o günlerde yaşadıklarımı hatırladım. Depremi Bolu’da yaşamış bir yurttaş olarak, o günün tüm teknik imkansızlıklarına rağmen, hükümetin, valinin, belediye başkanlarının, askerin ve polisin bir şeyleri düzeltmek için koşturmasını asla unutamam. Herkes sorunların bir ucundan tutup, sabahlara kadar çalışıyordu. Mehmetçik, hükümetin emriyle, organizasyon ve personel avantajıyla nerede ihtiyaç varsa oraya koşuyordu. Sen/ben kavgası, iktidar/muhalefet çekişmesi yoktu. Bir an önce vatandaşın derdine derman olma çabası vardı.

Bugünse tam bir keşmekeş var. Kim ne yapıyor belli olmadığı gibi, iktidar, muhalefet partilerine mensup belediye başkanlarını rakip gibi görüyor, yandaş medyada yangının sorumlusu muhalefetmiş gibi algı oluşturulmaya çalışılıyor, Mehmetçik’in yurttaşın hizmetine koşmasıysa engelleniyor. Yani adeta Türkiye ateşlere teslim ediliyor.
1999 depreminde, bütün imkansızlıklara rağmen, “tek yumruk olup vargücüyle sorunlarla mücadele eden” bakış açısı 9 gündür devam eden yangınlar için bir türlü tesis edilemiyor. İşte vahim olan bu! Devletin farklı birimlerinin bir türlü adım atamamasının sebepleri açık:

1) Başkanlık Sisteminin işlememesi!
2) AKP’nin çıkardığı Büyükşehir ve Belediye yasalarının hayatın gerçekleriyle uyuşmaması.
Elbette büyük Türk milleti tüm sorunları aşacak kudrete sahiptir ancak gelinen noktada iktidar bloğu, bırakın halka fayda sağlamayı, tam tersine halka ayak bağı olmaktadır. Evi yanan, hayvanları, ormanları, anıları yanan insanlara “çay atılmaktadır!”, “keşke evim yansaydı diyeceksiniz” diye açıklama yapan AKP’liler her yerdedir. Bu akıl tutulması yangınları büyütmektedir.

Ancak tüm bu olumsuzluklardan da bir umut doğacaktır. Türk milleti, yaralarını mutlaka saracak ve yeniden hayata tutunacaktır. Bize düşen görev, iktidarın iş bilmezliğine takılmadan, elimizden gelen tüm katkıyı yangının devam ettiği bölgelere vermek olacaktır. Ben de bu duygularla yangın bölgesinde mücadele eden belediye başkanlarımıza, yurttaşlarımıza ve doğaya katkı sunmak için felaketi yaşayan bölgelerde olmaya, sorunlara yerinde çözüm aramaya çalışacağım.

Dayanışma duygularımla,
umut oran

Print Friendly, PDF & Email