23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramından sonra 1 Mayıs İşçi Bayramı da “pandeminin” gölgesinde kutlanmak zorunda bırakılıyor.

Oysa dünyanın dört bir yanında covid-19 pandemisi sebebiyle on milyonlarca insan işini, aşını, gelecek umutlarını kaybetmiş durumda.

Türkiye’deyse durum her anlamda en az 2 kat kötü. Zira gelişmiş ülkeler kapanma dönemlerinde yurttaşların gelir ve iş kaybı yaşamalarını engellemek için çok ciddi yardım paketleri açarken Türkiye’de 17 günlük kapanmanın sonucunda herkese “başınızın çaresine” bakın deniliyor.

Ne yazık ki sorun sadece Covid-19 değil. Gelişen teknoloji sebebiyle tüm ekonomik ilişkiler az ya da çok değişime uğrarken tıpkı daha önceki sanayi devrimlerinde olduğu gibi pek çok işçi, iş piyasasının tamamen dışında kalma ya da çok uzun süreli işsizlik riskiyle karşı karşıya.

Mevcut riskler en çok da üniversiteden yeni mezun olan gençleri ve son 2 yıldır okul yüzü görmemiş öğrencileri tehdit ediyor. Zira daralan ekonomileri ve teknolojik değişimin yaratacağı kronik işsizlikleri de düşündüğümüzde “kayıp nesillerin” ortaya çıkması an meselesi gibi görünüyor.

İşte böylesi kırılma dönemlerinde en önemli direnç noktası “işçilerin, emekçilerin örgütlü mücadelesidir.”

Şayet emekçiler, güçlerini birleştirebilirlerse “sürekli artan eşitsizlikleri” ortadan kaldırmak için bir şans ortaya çıkabilir.

Bu anlamda 1 Mayıs’ı sadece bir bayram olarak değil mücadele ve kararlılık günü olarak da görmek ve idrak etmek gerekiyor.

Başta 1 mayıs 1977’de toprağa düşen emekçiler olmak üzere işçi sınıfını selamlıyor, dayanışma ve mücadele bayrağının daha yukarı çekileceği günlerin yakın olmasını umut ediyorum.

1 Mayıs kutlu olsun!

Print Friendly, PDF & Email