Milletlerin uzun tarihlerinde “derin izler bırakan”, “büyük değer atfedilen” ve “kader belirleyici” olarak görülen olayların sayısı bir elin parmakları kadardır. Örneğin, her savaş ağırdır ve ödenen bedeller çok büyüktür ancak 1071’de “Malazgirt’te yapılan savaş” Türk milletinin önünde uzanacak binlerce yılına yol açması bağlamında özeldir ve kritik öneme sahiptir.

Benzer bir durum Çanakkale’de geçerlidir. Osmanlı Hanedanı’nın on yıllar boyunca devam eden her alandaki gerilemesine karşı umutları azalmış, kendine güveni sarsılmış bir millet; ölüm pahasına savaş alanlarını doldurmuş ve “1919 ruhunun temellerini” 1915’ten başlayarak atmaya başlamıştır. “Bir hilal uğruna” toprağın altına giren “güneşler” sayesinde Türk milleti, Anadolu’ya tüm gücüyle tutunmak için gerekli olan “özgüvene” ulaşmıştır.

Yaklaşık 100 yıl önce emperyalizmin ve maşa olarak kullandığı devletlerin ardı arkası kesilmeyen saldırılarına karşı verilen “onur mücadelesinin” kilit noktasıysa 26 Ağustos’ta başlayan ve Türk tarihine “30 Ağustos Zaferi” olarak geçen “Büyük Taarruz” olmuştur.

Tertemiz toprakları düşman postallarıyla kirletilen, kadınları aşağılanan, ulusal onuru ayaklar altına alınan büyük Türk Milleti, kazandığı “zaferle”, tüm dünyaya “Biz de varız! Sonsuza kadar bu topraklardayız!” demeyi başarmıştır. Bu yönüyle 30 Ağustos Zaferi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu yolunda atılan en büyük adımlardan biridir.

30 Ağustos Zaferi’nin bir başka önemiyse Mustafa Kemal’in tarihe çelik harflerle yazdığı “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir! İleri!” emridir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları yani büyük Türk milleti, bu emirle beraber yürüyüşünü devam ettirmiş ve düşmanın son askeri de vatan toprağından atılana kadar durmamıştır. Ancak Mustafa Kemal’in emri sadece o günle ve o koşullarla ilgili değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu için “İlk hedefiniz Akdeniz’dir” talimatı aynı zamanda gelecek nesillere bırakılmış “stratejik bir hedeftir.” Bilindiği üzere eski Türk toplumlarında yönler, renklerle tanımlanırdı. Bu anlamda ak yani beyaz “batıdır.” Akdeniz de Batıdaki Deniz anlamına gelir. O halde Mustafa Kemal, Batı Denizini yani bir bütün olarak bugünkü “Ege Denizi ve Akdeniz’i” içine alan bölgeyi Türk milletinin “varlığı ve geleceği için ilk hedef olarak koymuş” demektir. Yani bizlere, Anadolu coğrafyasında “var olabilmenin ve var kalabilmenin” vazgeçilmez sınırlarını göstermiştir. Gerçekten Akdeniz, Anadolu’nun hem nefes borularıdır hem de dünyaya açıldığı yolların buluşma noktasıdır.

Aradan geçen yaklaşık 100 yıl içinde, 1922’de Anadolu’dan kovulan emperyalist güçlerin ve onların emrindeki devletlerin, Türk milletinin Anadolu’daki varlığından memnun olmadıkları ortadadır. Bu memnuniyetsizlik sebebiyle yine “kovuldukları yerden” yani Batı Denizinden doğru hamle yaptıkları ve Türk milletini “geri çekilmeye, Anadolu’nun ortasında hapsolmaya” zorladıkları görülmektedir.

Ege’de, başta adalar olmak üzere, kıta sahanlığı sorunu ve Akdeniz’de oluşturulan Türkiye karşıtı ittifakın yarattığı Münhasır Ekonomik Bölge ve Doğu Akdeniz sorunları bir bütün olarak “Akdeniz’e ulaşan Türk milletini” geri püskürtme adımlarıdır. Bu noktada “vatan toprağının aynı zamanda denizleri yani mavi vatanı ve her iki vatanın üzerindeki gök kubbeyi de kapsadığı” asla hatırdan çıkarılmamalıdır. O halde Türkiye’den bir karış toprak istemek neyse Mavi Vatanımızdan bir karış istemek de aynı şeydir ve her iki talebe de “aynı kararlılıkla karşı durmak tarihsel görevimizdir. Cumhuriyet çocukları, vatanın her karışının savunulması konusunda 57.Tümen Komutanı Albay Reşat Bey kadar kararlı ve sorumluluk sahibi olmak durumundadır.

Bilinmelidir ki, Türkiye Cumhuriyeti’ni, Misak-ı Millînin her karış toprağında ve suyunda sonsuza kadar “egemen kılacak” olan ruh, 1919’da yakılan ve 1922’nin 30 Ağustos’unda gök kubbeye kadar harlanan “bağımsızlık ruhudur.” Mustafa Kemal’in her yaştan askeri için temel ödev, kurtuluşun ve kuruluşun manevi mirasını sahiplenmek ve bizlere bu güzel coğrafyayı armağan eden atalarımızın koyduğu “ileri” hedefleri gerçekleştirmektir. 30 Ağustosları her yıl yeni bir “Zafer Bayramı” haline getirmenin yolu, Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet payidar kılacak büyük hamleleri durmadan yapmaktan geçer. Ne mutlu bizlere ki, tüm olumsuzluklara rağmen “Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Cumhuriyet Halk Partisini” sahiplenen Cumhuriyet çocukları, hala Atatürk’ün izinde mücadeleye devam etmektedir. Bu mücadele azim ve kararı, Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Anadolu’daki varlığını “sonsuza kadar uzatacak” en büyük hazinedir. İlk hedef olarak konulan Akdeniz’den sonra hedefimiz “muasır medeniyetlerin ötesine geçmek” için tüm “milli güç unsurlarını” akıl ve bilimin rehberliğinde harekete geçirmek ve Türk Milletini Akdeniz’den Hazar’a ve Kuzey Denizi’nden Afrika’ya kadar “dokunulmaz” kılmaktır.

30 Ağustos Zafer Bayramımız ve Türkiye Cumhuriyeti’ni yüceltme davamız kutlu olsun.

umut oran

Print Friendly, PDF & Email