Umut Oran
Basın Açıklaması
16.4.2018
 İnsanoğlunu diğer tüm canlılardan ayıran temel özellik “bilgiyi biriktirebilmek ve başkalarına aktarabilmektir.” Böylece insan; sadece kendi yaşam deneyimini değil başkalarının deneyimlerini de kullanmaya ve ortak bilgilerden faydalanarak kendi kısıtlı kapasitesini toplumun sınırsız kapasitesiyle genişletmeye imkân bulur. Bu sayede bir kez bile dev surlarla çevrili bir kale görmeyen bireyler kalelerin ardında “güvenlik arayışının”, güçlü toplar karşısında işe yaramayacağını bilir. İnsanlığın bilgi birikimi sayesinde tekerlek bir kez, yelkenli bir kez, buhar gücü bir kez icat edilir ve takip eden nesiller her bir icadı, eldeki bilgileri kullanarak geliştirme şansına sahip olur. Bilgi birikimi “olumsuzlukları” aşmak için de büyük şanstır. Yaşlı balıklar genç balıklara sahte yemlere kanmamaları gerektiğini anlatamazlar, ama atalarımız bizlere “Aynı şeyleri yapanlar aynı sonuçları alırlar!” diye nasihatte bulunabilirler.
Bilgi aktarımının en kritik öneme sahip olduğu alanların başındaysa “siyaset” gelir. Zira siyasi partiler, temsili demokrasilerin vazgeçilmez unsuru olarak, karar alıcı pozisyondadır ve alınan her karar toplumun geleceği demektir. O halde her bir siyasi parti için “eski kadrolardan ve olaylardan mümkün olduğu kadar fazla bilgiyi devralmak” ve insanlığın ortak aklını referans alarak mücadele etmek hayati öneme haiz olacaktır.
Örneğin Mustafa Kemal, yeterince organize olmamış bir ordunun ve askerinin arkasında birleşmiş bir halkın olmadığı koşullarda “savaş kazanılamayacağını” bilecek kadar savaş sanatı ve tarih bilgisine sahiptir. Kurtuluş Savaşının en kritik anlarında Yunan ordusunun ağır baskısına karşı ordusunu Anadolu’nun kalbine, Sakarya’nın doğusuna çeker. Bilir ki karşısında yedi düvel vardır ve o yedi düvel ancak Eliflerin kağnıları ard arda dizilince, kocabaşlı sarı öküzler bile mücadeleye omuz verince defedilebilecektir. Çanakkale’de “ölmeyi emrettiği” askerleri tanıdığı için, günü gelince ordularına hedef olarak Akdeniz’i de gösterebilmiştir. Böylece Çanakkale’yle Dumlupınar bir olur. Onbeşliler, tarihi yarıp da İzmir’i kurtaran askerler haline gelir. İnsanlığın ortak aklını referans alanlar; kendilerinden öncekilere ve kendilerinin öncesine bakarak en doğru yolu bulurlar. Bir başka deyişle zaman ve insan değişse de bilgi hep birikir. İnsanlık; damla damla biriken tecrübeler ışığında yürür kutlu hedeflere.
Ancak bazen de tam tersi işler. Zamanın belli dönemlerinde insanoğlu kendi birikimini reddetme aşamasına gelir. Aynı şeyi yapınca farklı sonuçlar alabileceği yanılgısına saplanır. Hiç düşülmemiş gibi aynı yolda, aynı çukura düşer durur bazen siyasiler. Akıl tutulması öyle yaygınlaşabilir ki çukura her düşüşten sonra yol da unutulur, çukur da!
Ne yazık ki Türkiye’nin 16 yıllık siyasi tarihi de aynı yollarda yürüyenlerle aynı çukurlara düşenlerin hikayesi haline gelmiş durumdadır. İktidar sürekli aynı yolu yürürken, muhalif unsurların tamamı da yerli yerinde duran çukurlara düşmektedir. Bu çukurların en büyüğü hiç şüphesiz ki seçimler ve referandumlardır. Son referandum tarihi 16 Nisan 2017’dir; yani o günden bugüne, milletin “hayırlı iradesinin mühürsüz gerekçelerle çalınmasının” üzerinden tam 365 gün geçmiş bulunmaktadır. O günden bu yana 8.760 saat geçmiştir. AKP’nin iktidara geldiği günden bugüneyse yaklaşık 189 ay ya da 5.644 gün ya da 135.456 saat geçmiştir. Bir başka deyişle muhalefet unsurları 8.127.360 dakikadır iktidar bloğuna karşı bir “alternatif” geliştirememiştir. Bu süre zarfında mevsimler değişmiştir, insanlar değişmiştir, genç delikanlılar orta yaşa adım atmıştır, yenidoğanlar lise çağına ulaşmıştır. Ancak iktidarın iktidar, muhalefet unsurlarının da muhalefet kimliğinde hiçbir değişim olmamıştır.
Öyle ki 16 Nisan’da “rejim” değişmiştir, mühürsüz referandumlar mühürsüz kanunlara dönüştürülmüştür, birileri hileye başkaldırır korkusuyla “palalı gruplar” oluşturmuştur, herşey “tek elden”, “tek yerden” yönetilir hale getirilmiştir. Yani 2002’den beri sahnelenen oyunda yeni bir aşamaya geçilmiştir. Geçmişin tüm kuralları ortadan kaldırılmış, yepyeni kurallar ortaya çıkarılmıştır. Örneğin artık “Ankara’da hakimler var!” denilememektedir. OHAL koşullarında ve KHK baskısı altında hak aramak olası değildir. Güvenlik güçlerinin sandık başında bekleyebileceği bu yeni dönemde “geçmişin yöntemleriyle sandık güvenliği sağlamak” da mümkün olmayacaktır.
Bilinen ve denenen tüm yollar, bir daha kullanılmamak üzere geçmişe terkedilmiştir. Artık yeni bir Türkiye vardır. O halde muhalefet unsurları da yenilenmek, yeni yollar bulmak, yeni umutlar üretmek zorundadır. Aksi her durumda sonuç değişmeyecek yani 16 Nisan gecesi sokaklarda beklediği söylenen eli silahlı gruplar yeni 16 Nisanlarda da önce oyları çalacak sonra da TOMA’larla, tanklarla, toplarla çaldıkları oylara dokundurtmayacaktır.
İnsanoğlunu diğer tüm canlılardan ayıran temel özellik “bilgiyi biriktirebilme ve başkalarına aktarabilmektir.” Halihazırda elimizde 487.641.600 saniyelik AKP iktidarı altında yaşama tecrübesi vardır. Yalanlara şahit olunmuştur, iftiralara muhatap kalınmıştır, TOMA’ların zehirli suyuyla yıkanılmış, binlercesi aynı anda atılan gaz bombaları ciğerlerimizin son hücresine kadar tahrip etmiştir. İktidar bloğunun 16 yıldır yönettiği Türkiye’de kumpas davaları yaşanmış, Türk Ordusu’na tuzak kurulmuş, terör örgütleriyle el ele “Megri megri” denmiş, Habur’da yargı, Oslo’da insan aklı ayaklar altına alınmıştır. İktidar bloğunun hukuksuzluk, zalimlik, adam kayırmacılık, yandaşlık demek olduğu binlerce kez görülmüştür.
Bu ahval ve şerait içinde, bu ülkede umudun yaşatılmasından bizzat sorumlu olan muhalefet unsurlarına sorulacak tek bir soru vardır: “İktidar bunları yaptı da siz 16 yılda farklı olarak ne yaptınız?”
Bu soru sadece bir kişiye ya da partiye yönelik değildir. Şahsım da dahil olmak üzere; Cumhuriyetten, demokrasiden, adaletten ve iyilikten yana olup “tek adam rejimine” karşı olduğunu söyleyen herkese yönelik bir “özeleştiri” çağrısıdır. Bu düzeni değiştirmek, iktidar olmak, Türkiye’yi herkesin yaşamak isteyeceği özgür, huzurlu ve zengin bir ülke yapmak için ve bir daha 16 Nisanlar yaşanmasın diye “Ne yaptık?”
Bilgiyi biriktirebilen ve başkalarına aktarabilen tek canlı olarak bizlerin bu soruya cevap bulmamız gerekir. Cevapları, iktidarın çizdiği alanlarda aramak değil, sorunun olduğu yerde aramak gibi bir zorunluluğumuz bulunmaktadır. Başka bir partiyle “ittifak ihtiyacı” ortaya çıkarsa tüm milletvekillerini “merkez yoklamasıyla” tayin etmek doğru olmadığı gibi küçücük salonlarda birkaç saate sıkıştırılmış kongre ve kurultay yapmak da doğru değildir. Hele hele Cumhurbaşkanı adayını “tüm seçmenlerin tercihine” sunmak yerine kapalı kapılar ardında tespit etmeyi düşünmek sadece sorunları arttıracaktır.
O halde gün; bilgiyi biriktirmek ve geçmişten ders almak günüdür. Hiçbir komplekse kapılmadan “sorunları konuşmak” ve Cumhuriyet sevdalısı milyonlarca insanın aklını çözüm için kullanmak en doğru yoldur.
Ben hâlâ, ilk günkü gibi, Türk Milletinin gücüne inanıyorum. Muhalefet unsurları 1 adım atarsa Türk Milletinin yepyeni bir huzur ülkesi inşa edeceğini, daha eşit, daha adil, daha zengin ve daha fazla sevgiyle dolu bir düzen kurabileceğimizi biliyorum.
Rejimin değiştirildiği günden bu yana geçen 365 günde yapılanları ve yapılmayanları gören bir Cumhuriyet sevdalısı olarak, aynı hatalarda ısrar edenlere karşı bir santim bile geri adım atmayacağımın da bilinmesini istiyorum.

Print Friendly, PDF & Email