Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı dehşet verici olaylar, her anlamdaki kutuplaşmalar ve yoğun baskılar sebebiyle geleceğe dair çok olumlu düşünceler taşımadığınızı biliyorum. Sadece son 1 ayda yaşananları düşündüğümüzde dahi karamsarlığa kapılmanın, korkuyla irkilmenin ve bireysel kurtuluş yolları aramanın çok yaygın tavırlar olduğunu da görüyorum. Ancak bilmelisiniz ki ne insanlık tarihinin en kötü dönemlerini yaşıyoruz ne de Türk tarihinin en şanssız nesilleri bizleriz. Tarih boyunca insanlık binlerce defa bugünkü çaresizliği hissetti ve belki çok daha fazla karamsarlığa kapıldı. Ama her dönemin sonunda, hem de bütün iyi ihtimallerin tükendiğinin düşünüldüğü anlarda insanlık, umutları yeniden yeşertmeyi ve hayata sımsıkı tutunmayı bildi.

Sanayileşme döneminin sancılı dönemlerinde Paris ve Londra sokakları “beş parasız” yaşamaya çalışan insanlarla doluyken ve her anlamda yıkım kol gezerken ağır bedeller ödeyen nesiller sayesinde geniş halk kesimleri insanca yaşayabilecekleri bir hayata kavuştular.

Kurtuluş Savaşı’nın kahraman evlatları da sadece yaşadıkları günlerin değil aynı zamanda 1.Dünya Savaşının, Balkan Harbinin, her yöne gerçekleşen göçlerin ve yıkımların yükünü de omuzlamışlardı. 1919 Mayıs’ında yola çıkanlar, arkalarında kaç kişinin olduğunu hiç bilmiyorlardı. Ama tarihin her döneminde olduğu gibi “haklı olmanın gücünü” bedenlerinde ve ruhlarında hissediyorlardı.
Ben de, insanlık tarihinin ve Türkiye’nin tüm devrimcileri gibi, “haklı olmanın” ilk ve vazgeçilmez bir güç kaynağı olduğuna inanıyorum. Şartlar ne kadar olumsuz olursa olsun, kendimizi ne kadar yalnız hissedersek hissedelim, karşımızdaki odaklar ne kadar vahşi olursa olsun “haklı olan biziz” ve hiçbir kudret “haklılığımızı elimizden alamaz.”

O halde dünyanın tüm haklıları gibi bizler de çok ama çok güçlüyüz. Mücadele ederken güçlüyüz; direnirken güçlüyüz; dönemsel kayıplar verirken güçlüyüz ve emin olun zafere yürürken de güçlü olacağız.

Bu anlamda Cumhuriyetin değerini bilen, insanca, hakça bir düzen kurmak için “ben de varım” diyen herkes bugün için aynı safta yer almasa da ve hatta bir diğerini hiç tanımasa da zamanı geldiğinde güneşe doğru koşan nesiller gibi birbirlerini bulacak ve el ele zafere yürüyeceklerdir. Uzak diyarlar gibi görünseler de; Kars’ın Digor’u, Afyonkarahisar’ın Dazkırı’sı, Bolu’nun Dörtdivan’ı ya da Şırnak’ın Güçlükonak’ı birbirine bir nefes kadar yakındır ve asla kopmayacaklardır.

Biliyorum ki her soydan, inançtan ve yaştan Türk Milleti; evlerinde ve gönüllerinde biriktirdikleri “haklılığı” örgütlü mücadeleyle alanlara aktaracak ve bir kez daha “haklılar kazanacaktır.” Kazanacağımıza olan inancım tamdır!

2017 yılının, zafere giden yolun güzel sürprizlerle dolu kavşağı olmasını diliyor, başta vatanımızı bekleyen kahraman Mehmetçiklerimiz ve hasretle onları gözleyen aileleri olmak üzere tüm yurttaşlarımın yeni yılını kutluyorum. Gücünü haktan alan herkese saygılarımı sunuyorum.

Mutlu yıllar,
Umut Oran

Print Friendly, PDF & Email