Beşiktaş’ta onlarca polisimizi ve masum insanımızı hedef alan terör saldırısı, Kayseri’de gerçekleştirilen ve kahraman Mehmetçiklerimizi toprağa düşüren hain girişim ve hemen ardından Rusya Büyükelçisi’nin öldürülmesi; çöküş sürecine giren devlet düzeninin yarattığı dehşet verici sonuçlardır.

İktidara geldiği günden beri ortak aklı reddeden zihniyet, yaşanan acı olaylardan hiçbir şekilde ders almadığı gibi sorumluluk da kabul etmemektedir. Son yıllarda sürekli olarak tedavüle sürülen ve temelinde “kıskançlık” olduğu ileri sürülen “uluslararası komplo” iddialarıysa iç kamuoyunun bir kısmını tatmin etse de, “kıskançlık merkezli bir uluslararası ilişkiler teorisi” yoktur.

Benzer şekilde iktidar bloğunun kazanım olarak gördüğü her şey devlet düzeninin çökertilmesi anlamına gelmektedir. Örneğin vesayeti yıkmak olarak tanımlanan süreç; Türk ordusunun emir komuta zincirinin kırılması, laik karakterinin zayıflatılması ve mezhepçi kadrolaşmanın önünün açılmasıdır.  FETÖ’yle mücadele ediyoruz denilense daha önce FETÖ’ye teslim edilen kadroların “başka tarikatlara ve yandaşlara” verilmesinden başka bir şey değildir. Tüm kamu gücünü elinde toplayan iktidar; personel seçiminde ve kariyer basamaklarının tırmanılmasında liyakat yerine sadakati, yetenek yerine parti ya da fikir aidiyetini esas almaktadır.

Yaşanan onca acıya ve saldırıya rağmen iktidar bloğunun herhangi bir çözüm önerisi de bulunmamaktadır. İktidar bloğu, kendileri dışında herkese “şehitlik ve gazilik” önererek halkın kutsal duygularını istismar etmekten başka bir vaat sunmadığı gibi her olaydan sonra özeleştiri yapmak yerine adeta hatalarını bastırarak daha yüksek sesle tehditler savurmayı  ve de  “yayın yasağı” koymayı siyaset sanmaktadır.

Sadece son bir haftada yaşananlar bile yarınlarda yaşanabilecek çok daha acı olayların habercisidir. Çünkü iktidar bloğu yaşananlardan ders çıkarmamaktadır, özeleştiri yapmamaktadır, sorumlu aramamaktadır, aklın ve bilimin ışığında kurumsal çözümler düşünmemektedir. Tam aksine tüm enerjisini kendine göre “düşman” olarak kodladığı muhalif çevreleri ve kurumları yok etmeye harcamaktadır.

Yüzlerce yıllık geleneği temsil eden GATA’nın, Askeri Okulların kapatılması iktidarın “düşman” algısının sonucudur. Oysa son olayda görülmüştür ki mesele kurumun adı değildir mesele topyekûn zihniyet meselesidir. Rus Büyükelçiyi katleden polis, bu iktidar döneminde Polis Okulu’na girmiş, bu iktidar döneminde “güvenlik soruşturmasından geçmiş”, bu iktidar döneminde polis olmuş, bu iktidar döneminde asaleti tasdik olunmuş ve yine bu iktidar döneminde görev almış biridir. Aynı şekilde AKP’nin hükümet olduğu dönemde okula gitmiş, AKP’nin “dindar ve kindar gençlik” yaratma iddiasının hayat bulduğu yıllarda eğitim görmüş, her kanalda AKP’lilerin konuştuğu bir iklimde yetişmiş ve nerdeyse tüm ömrünü AKP’nin tek başına iktidar olduğu bir dönemde geçirmiştir. Ve ne yazık ki kutuplaştırmanın, düşmanlaştırmanın, ötekileştirmenin, saldırganlaştırmanın egemen olduğu son 15 yılın bir parçasıdır. O; Taksim’de terör estiren “palalıların”, Ali İsmail’e tekme atan “fırıncıların” ve Kayseri’de olduğu gibi ana muhalefet partisine mensup gençleri “linç etmeye” çalışanların oluşturduğu “zorbalığın” bir parçasıdır Ülkemizin dört bir yanında Aleviden, Kürtten, spor yapan kadınlardan, şort giyen kızlardan yani kendileri gibi düşünmeyen herkesten nefret eden gençler vardır. Ve yaratılan “nefret iklimi” bu insanları provokasyona açık hale getirmektedir.

Şüphesiz ki yaşanan bu durum sürdürülebilir değildir. Hiçbir ülkede toplumun farklı kesimleri bir diğerini hain diye damgalayıp sonra da başarılı olamaz. Milli birlik, “makbul gruplar” yaratarak değil tüm yurttaşları “makbul” görerek ve ortak idealler etrafında toplayarak sağlanır. Türkiye özelinde birliğin formülüyse adil olmak, laikliğe sahip çıkmak, nefret söyleminden vazgeçmek ve her koşulda ATAMIZIN aydınlık mirasına sahip çıkmaktır. Ortaya koyduğu ilkeler bağlamında ATAMIZIN  görüşleri günceldir ve yaşadığımız her sorunu çözecek kadar nettir. “Yurtta barış dünyada barış!” ilkesine sarılmak, “Hayatta en hakiki yol gösterici bilimdir!” demek, “Bağımsızlığın bütünlüğü ancak mali bağımsızlık ile mümkündür!” sözünü rehber edinmek ülkemizi kurtuluşa götürecektir. Mezhepçilikte, etnikçilikte, nefrette, hurafecilikte, İslamcılıkta, piyasacılıkta, ötekileştirmede ısrar etmekse kan, gözyaşı ve ölüm getirecektir.

Dünyanın hızla kaotik bir ortama sürüklendiği bu dönemde bir kez daha tüm yurttaşlarımızı aklı, bilimi ve adaleti referans alarak “ATATÜRKÇÜ milli bir duruş” sergilemeye ve akılla, bilimle, adaletle ve gerçeklerle bağını koparmış görünen iktidar bloğuna karşı hayatın her alanında sesimizi yükseltmeye çağırıyorum. Çocuklarımızı bu yıkım ikliminden kurtarmak için dayanışma içinde birleşmekten, mücadele etmekten ve bir diğerimize yalnız olmadığını hissettirmekten başka bir seçenek yoktur… PKK’yı da, FETÖ’yü de, IŞİD’i de uluslararası komploları da yenecek olan güç: Laikliğe, demokrasiye, kardeşliğe ve barışa inanan halkımızdır.

Daha iyi bir Türkiye mümkündür