Dünyanın her hangi bir coğrafyasında “barış” talebinden daha acil ve daha meşru hiçbir talep bulunamaz. Ancak barışı sadece silahların patlamadığı bir durum olarak görmek ya da savaşın olmadığı bir zaman dilimi gibi resmetmek hem yetersiz hem de işlevsiz bir bakış açısıdır. Barış; aynı zamanda huzur ve aynı zamanda uyum ve hoşgörü demektir. Öyleyse hayatın her alanında huzur istemekten ve insanoğlunun erdemine yakışır bir uyumu aramaktan daha acil bir gündem yoktur.

Ancak ne acı ki Türkiye’miz, iktidarın izlediği yanlış dış politika anlayışı ve Suriye’de yaşanan gelişmeler sebebiyle savaşın içindedir. PKK, IŞİD, FETÖ vb terör örgütleri sebebiyle barıştan uzaktır ve maalesef 14 yıldır devam eden kutuplaştırma, ayrıştırma, ötekileştirme siyaseti sebebiyle huzurdan da uzaktır. Aralıksız kullanılan nefret diliyse her anlamda uyumu ortadan kaldırmış, herkesin herkesi düşman olarak gördüğü bir iklim yaratılmıştır.

1 Eylül Dünya Barış Gününde bile insanlar, “Acaba bugün nerde bomba patlayacak?” diye birbirlerine sorarken, masum evlatlarımız “Bugün de ölmedik!” demekten kendilerini alamamaktadırlar. Artık düğünlerimizin bile hedef alındığı, çocuklarımızın bombaların insafına terk edildiği bir dönemden geçmekteyiz.  Savaşsızlık halinden bahsetmenin mümkün olmadığı bu zaman dilimi aynı zamanda büyük huzursuzlukları da bağrında taşıyor. Yılların birikmiş emeğini tarafsız ve güvenli olduğu varsayılan sınavlarda kaybediyor çocuklarımız. Herkes bir şekilde “fişlenirken” liyakat sisteminin ayaklar altına alındığını fark ediyor kalabalıklar. İyi insan olarak ulaşılamayan makamlara ve servetlere bencillerin, köşe dönmecilerin, ahlaksızların ve hırsızların kolayca ulaştığına tanık oluyor her yaştan düzen mağduru insanlar. Ve barış umudu gibi huzur da, uyum da, hoşgörü de uzaklaşıyor bu coğrafyadan.

Tablo ağır ve ama ne olursa olsun savaşsız bir ortamı, huzuru, uyumu ve hoşgörüyü talep etmek yani “Barış!” diye haykırmak dışında bir yol yok. Bu yüzden her zamankinden gür sesle barışı talep etmek, “barış kavramını” birilerinin tekeline bırakmamak ve ancak adaletin, eşitliğin, hakça paylaşımın, hukukun üstünlüğünün, huzurun, uyumun, özgürlüğün ve dayanışmanın toplamından gerçek barışın inşa edilebileceğini söylemek gerekiyor.

Dünya Barış Gününde, dünya barışına katkıda bulunmak ve ülkemizin üzerindeki karabulutları dağıtmak için hiçbir şey yapamıyorsak, en azından sokakta karşılaştığımız insanlara bir kez gülümsemeyi, trafikte daha az korna çalmayı, insanlara iyiliğe ve erdeme dair birkaç söz söylemeyi teklif ediyorum. İnanıyorum ki barışa giden yolda en küçük katkı bile işe yarar ve barış, kendisini çağıranlara doğru hızla yaklaşır.

Can Yücel ustanın da dediği gibi: “Şu göğüs kafesimi genişleten umudum var oldukça, / Güzel günlere olan inancım hiç bitmeyecek. “

Umut ve barış dolu günler diliyorum. Dünya Barış Günümüz kutlu olsun.

Saygılarımla,

Umut Oran