Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı, CHP’li Umut Oran’ın, 7 Haziran sonrasında giderek artan ve 120 şehit verilmesine yol açan terör olaylarına ve bölgenin sosyo-ekonomik durumuna dair açıklaması aşağıdadır. 

Umut Oran

Basın Açıklaması

13.9.2015 

AKP TERÖRÜ SIFIRDAN ALDI, ZİRVEYE ÇIKARDI…

ÇÖZÜM, BİRİNCİ SINIF DEMOKRASİDE…

·         AKP’nin 2002’de “sıfır” noktasından alıp, izlediği yanlış ve tutarsız politikalarla zirveye çıkardığı ayrılıkçı terör, sadece silahlı mücadeleye konu bir olgu değildir.

·         Sorun; ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal, idari, mali ve hukuksal boyutları ile birlikte ele alınıp, bu alanların hepsinde çözüm hedeflenmelidir.

·         Kürt sorunu, birinci sınıf demokrasiyle, daha fazla özgürlükle ve toplumsal mutabakatla hayata geçirilecek demokratik yurttaşlık ilkesi ile çözülür.

·         Refahın adil dağıtıldığı, bireysel hakları en üst düzeyde güvenceye alan, tüm yurttaşlarının etnik, kültürel ve inançsal taleplerine saygılı ve hepsine eşit mesafede duran, çoğulcu, demokratik sosyal hukuk devletine ihtiyacımız var. Bunu başardığımızda ortak vatan algısı ve aidiyet duygusu pekişecek, teröre uygun zemin ortadan kalkacaktır.  

AKP’nin iktidara geldiği 2002 sonunda sıfıra inmiş bölücü terörü; o günlerde kendini fesh etme noktasındaki PKK’yı, izlediği yanlış ve tutarsız politikalarla zirveye çıkarmayı başardı (!) 

AKP, bölücü terör sorununu; silahla olmuyorsa, kapalı kapılar ardındaki güvenilmez bir tüccar tavrıyla, oyalama ve her kesime yönelik kandırma taktiği ile çözeceğini umdu. 2009’da başlattıkları açılım sürecinde, teröristler için Habur’da göstermelik seyyar mahkeme kurdular, gelenleri otobüs üzerinde şovla dolaştırıldılar. Bu süreç kısa sürede fiyaskoyla sonuçlandı. Daha sonra Erdoğan, özel görevli adamlarına Oslo’da müzakere masası kurdurdu. Devlet, terör örgütü ile müzakere masasına oturdu. “PKK ile görüşen şerefsiz ve namussuzdur” diyerek bunu önce reddedip sonra itiraf etti. Bu süreçte operasyonlar durduruldu. Terör örgütü adeta devletin muhatabı ve muadili konumuna yükseltilerek, cesaretlendirildi. Kapalı kapılar ardında, milletten gizli yaptıkları mutabakatlar gereği, örgüte, devleti bağlayan sözler; “Sizi rahatsız eden, vali, komutan, subay kim varsa gereğini yaparız” diye güvence verdiler. Terörle mücadele eden görevlileri Ergenekon kumpası ile içeri attılar. Anayasa çalışmalarında fikrini aldıkları Öcalan’ı ülke siyasetinde önemli bir figür haline getirdiler. 

AKP, Kürt sorununun ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal, idari, mali ve hukuksal boyutlarını ise görmedi. Türkiye’nin en geri kalmış bölgeleri olan Doğu ve Güneydoğu’da teröre kaynaklık eden sosyoekonomik yapıyı iyileştirme, bölgeler arası gelişmişlik farklarını giderme yönünde adım atmadı. Bölge insanına iş, aş yaratılamadı. Doğu ve Güneydoğu’nun Türkiye’nin en geri kalmış bölgeleri olma özelliği değişmedi. Mahrumiyete, geri kalmışlığa mahkûm edilmişlik duygusundaki bölge insanında, adil bir toplumun eşit yurttaşları algısı oluşturulamadı. Bu terkedilmiştik ve güvensizlik duygusu, etnik temelli toplumsal gerilimi ve kutuplaşmayı besledi. 

AKP, sadece “din kardeşliği” ekseninde ve oy kaygısıyla yaklaştığı Kürt vatandaşlarımızın demokratik, kültürel, sosyal, ekonomik taleplerinde iyileştirme sağlayıp eşit vatandaşlar olarak ülkeye bağlılık ve aidiyet duygusunu güçlendirmede yetersiz kalarak, onları kimlik siyaseti yapanların ve terör örgütünün kucağına attı. 

Yıllardır süren müzakere sürecinde kapalı kapılar ardında verdiği sözleri tutmayan Erdoğan’ın oyalama ve kandırma taktiği işe yaramadı. Açılım söylemi ile oyunu aldığı Kürt seçmen, 7 Haziran seçimlerinde büyük oranda desteğini çekince AKP, tek başına iktidarı yitirdi. Ne idüğü belirsiz açılım süreci fiilen sona erdi. Seçim yenilgisi ile öfkelenen Erdoğan ve AKP, ani bir kararla IŞİD’le mücadele deyip, daha önce sırtını sıvazladığı PKK’ya karşı operasyon başlattı. Uçaklar PKK hedeflerini vurdukça Türkiye’de terör eylemleri tırmandı. Ülkede huzur da güven de kalmadı. 7 Temmuz’dan bu yana asker, polis ve korucu 110 güvenlik görevlimiz PKK tarafından şehit edildi. 16 Mehmetçiği şehit verdiğimiz Dağlıca baskınının gerçekleştiği saatlerde Başbakan Davutoğlu, maç izlemekle meşguldü. Hemen ertesinde Iğdır’da 13 polisimizi şehit verdik. Şehit cenazesi gitmeyen neredeyse il kalmadı. Teröre karşı mücadelede hayatını yitiren şehitlerin sayısı hakkındaki resmi açıklamalar bile güven vermiyor. 

İşin özeti; AKP politikalarının bir sonucu olarak gelinen aşamada PKK olağanüstü güçlenmiş, bölücü terör tepe noktaya çıkmıştır. 

SOSYOEKONOMİK DURUM İÇLER ACISI 

·         2014 ADNKS verilerine göre biri Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki 23 ilin nüfusu 14,2 milyon kişi ile Türkiye nüfusunun % 18,2’sini, yani yaklaşık beşte birini oluşturuyor. Bu iller sadece son beş yılda 864 bin kişi dolayında “net” göç verdi. Bu dönemde Gaziantep, Erzincan ve Tunceli dışındaki illerin tümü net bazda göç verirken, net göç hızı en yüksek illerin başında Kars, Ağrı, Ardahan ve Muş geldi.

·         2002-2015 döneminde belgeye bağlanan teşvikli yatırımlarda 23 il % 10 pay alabildi. Gaziantep hariç tutulduğunda bu pay % 7,7.

·         2002-2015 dönemindeki toplam 312 milyar TL’lik kamu yatırım tahsisinden Doğu-Güneydoğu illeri 33 milyarla % 10 dolayında pay alabildi. Tahsislerin de büyük bölümü bölge insanına iş yaratmayıp daha çok ülkenin elektrik ihtiyacını karşılama amaçlı enerji yatırımlarına yönelik.

·         2003-2014 döneminde gerçekleştirilen 3,1 trilyon liralık merkezi yönetim bütçe harcamanın sadece % 8’i Doğu ve Güneydoğu bölgesine yapıldı. Bölgeye yapılanın büyük bölümü ise terörü sadece silahla çözeceğini sanan iktidarın “savunma, kamu düzeni ve güvenlik”le ilgili harcamaları. Bu yılın ilk altı ayında bütçeden Tunceli’ye yapılan her 100 TL’lik harcamanın 59 TL’si, Hakkâri’ye yapılanın 64 TL’si, Şırnak’a yapılan harcamanın 55 TL’si, Bingöl ve Siirt’e yapılan harcamanın yaklaşık 40 TL’si bu nitelikte.

·         Milli gelirde, Doğu ve Güneydoğu illeri açık farkla en son sıralarda bulunuyor. En son 2011’de yapılan araştırmaya göre Türkiye ortalamasında 9.244 dolar olan kişi başına gayri safi katma değerde 26 istatistiki bölge birimi içinde, Erzurum, Erzincan 5.901 dolarla 20., Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli 5.820 dolarla 21., Gaziantep, Kilis, Adıyaman 4.952 dolarla 22., Mardin, Batman, Şırnak, Siirt 4.689 dolarla 23., Şanlıurfa, Diyarbakır 3.282 dolarla 24., Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan 4.001 dolarla 25. ve  Van, Muş, Bitlis, Hakkâri 3.515 dolarla en son sırada. En yoksul dört ilin değeri, İstanbul’un dörtte biri düzeyinde.

·         Resmi işgücü verilerine göre 2014’te ülke genelinde % 9,9 olan işsizlik oranı, Güneydoğu Anadolu’da % 15,6 ile en yüksek düzeye ulaşıyor. Mardin, Batman, Şırnak, Siirt alt bölgesinde işsizlik % 24’e ulaşıyor. İşsizlik oranı, çalışma çağındaki nüfusunun büyük bölümü çalışmak için başka bölgelere giden Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan dışındaki illerin tümünde çok yüksek düzeylerde.

·         Doğu ve Güneydoğu’nun Türkiye’nin toplam ihracatındaki payı sadece % 6,6. Gaziantep de dâhil 23 ilin toplam ihracatı İstanbul’un tek başına yaptığı ihracatın % 12,7’sine denk.

·         Resmi verilere göre 2013 itibariyle ülke genelinde sayıları 16 milyon 578 bin olan yoksulların 7 milyon 584 bin kişi ile yaklaşık yarısı Doğu ve Güneydoğu bölgesinde bulunuyor. Yoksulluk oranı özellikle Güneydoğu’da yüzde 28’le en yüksek düzeye ulaşıyor.

·         Doğu ve Güneydoğu illeri, okuma yazma oranı, doğumda yaşam beklentisi, kadınların toplumsal konumu başka insani gelişmişlik göstergelerinin çoğunda son sıralarda yer alıyor. 

GAP’TAKİ BÜYÜK İHMAL… 

AKP; dünyanın en büyük entegre bölgesel kalkınma projelerinden biri olan ve ülkemizin önemli siyasal, sosyal, demografik sorunlarının, dolayısıyla terörün de kaynağındaki bölgeler arası gelişmiş farklarını ortadan kaldıracak GAP’ı ihmal etti. İktidarının ilk altı yılında adeta yok saydığı GAP’ı 2008’de hatırlayan AKP, 2008-2012 Eylem Planı’nda 27 milyar liralık harcama vaat etti, ancak harcamayı 14 milyarda kesti. Bunun da zaten 10 milyarı, işsizler için kurulan fondan çekilip aktarıldı. AKP, ülkenin doğusunda kalkınma, barış ve huzura katkı yapacak uzun soluklu GAP yerine, ülkenin batısında kısa vadede canlılık yaratacak toplu konut, yol, köprü gibi inşaat sektörü rant projelerine öncelik verdi. 

Bir bölgesel kalkınma planı olarak başlanan GAP’ta, bölgeye doğrudan katkısı olmayan baraj yapımları ile sudan üretilecek elektriğe öncelik verilip, bölgeyi asıl kalkındıracak sulama projeleri ihmal edildi.  GAP, bölge için kalkınma projesinden çok Batı için enerji yatırımına dönüştü. GAP’ta öngörülen sulama şebekesinin ancak % 17,3’ü tamamlanabildi ve 1,8 milyon hektar arazinin sadece % 20’si sulanabiliyor. Bölge kalkınmasına önemli katkı yapacak olan sulama yatırımları ve genel olarak GAP’ın gecikmesi, teröre uygun zemin yaratan olumsuz sosyoekonomik koşulların devamına yol açmıştır. Bölgede mülkiyeti eşitsizliği had safhada ve GAP’ın sulama ayağı tamamlansa bile sulu tarımdaki gelişme sadece büyük toprak sahiplerinin daha çok işine yarayacak. Diyarbakır’da toprakların % 41’i ailelerin % 3’üne, Şanlıurfa’da % 30’u ailelerin % 1,5’ine ait bulunuyor. 

ÇÖZÜMÜN ADRESİ BİRİNCİ SINIF DEMOKRASİ… 

·         Sorunu; sadece silahlı mücadeleye konu bir terör olgusu şeklinde görmek yerine ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal, idari, mali ve hukuksal boyutları ile birlikte ele alıp, bu alanların hepsinde çözüm hedeflenmelidir.

·         Bölge kalkınmasına ve refaha önemli katkısı olacak GAP’ta yılların ihmaline son verilmeli; yeni bir ruh ve kararlılıkla sulama yatırımları hızlandırılarak tamamlanmalıdır.

·         Bölgede had safhadaki mülkiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmak ve GAP’ın getireceği imkânların eşit dağılımını sağlamak için toprak reformu düşünülmelidir. Bu yolla topraksız ve az topraklı köylü topraklandırılmalı, tarım ve hayvancılık etkin biçimde teşvik edilmelidir.

·         Doğu ve Güneydoğu’da teröre uygun zemin yaratan olumsuz sosyoekonomik yapı ve bölge insanına iş ve aş yaratma sorunu, sadece GAP projeleri ile de çözülemez. Bölgeye özel, kapsamlı ve etkin yeni bir kalkınma programı başlatılmalıdır. Bölgede sosyoekonomik gelişim ve kalkınmayı sağlamak için uzun vadeli ve kapsamlı bir bölgesel kalkınma stratejisi izlenmelidir.

·         Diğer bölgelerle sosyoekonomik uçurumun daraltılması, iş-aş sorununun çözümü için, yerelden gelişmeye dayalı, yerele odaklı bir büyüme reformu gerçekleştirilmelidir.

·         Bölgeye yönelik özel, etkili yatırım teşvik politikaları uygulanmalı, bölge insanına iş-aş sağlanarak bölge yaşanılır hale getirilmeli, bölgenin göç vermesi önlenmelidir.

·         Nüfusun büyük oranda kentlere yığıldığı bölgede, bir sosyal devlet faaliyeti olarak acil kentsel yatırımlara gidilmeli, kentlerde yaşam koşullarını iyileştirici çalışmalar yapılmalıdır.

·         Toplumsal gerilimi ve kutuplaşmayı besleyen terk edilmişlik, güvensizlik duygusunu aşmak için idari reforma gidilerek, anadille ilgili haklar başta kimliğin daha özgürce ifade edebilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

·         Bölge insanının kendilerini adil demokratik bir toplumun eşit haklara sahip saygın bireyleri olarak görmeleri sağlanmalıdır.

·         Kimilerinin “Kürt sorunu”, kimilerinin “terör sorunu” şeklinde adlandırdığı bu olgu, her şeyden önce ülkenin genel siyasal ve idari sistemi ile doğrudan bağlantılıdır. Bu sorun ancak, birinci sınıf demokrasiyle, daha fazla özgürlükle ve toplumsal mutabakatla hayata geçirilecek demokratik yurttaşlık ilkesi ile çözülür.

·         Refahın adil dağıtıldığı, bireyin haklarının güvencede olduğu, adil temsile dayalı, etnik, kültürel ve inançsal özelliklere saygılı, çoğunluk tahakkümü yerine azınlıktakileri koruyan, çoğulculuğu esas alan bir demokratik sosyal hukuk devletini tesis ederek eşit yurttaşlık bilinciyle ortak vatan algısının ve aidiyet duygusunun pekiştirilmesi, teröre uygun zemini ortadan kaldıracaktır. 

Print Friendly, PDF & Email