TBMM AB Uyum Komisyonu’nun CHP’li üyeleri bugün başlayan Karma Parlamento Komisyonu (KPK) Toplantısını hükümetin CHP’ye ve medyaya yönelik baskıcı uygulamalarını protesto amacıyla katılmadı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Umut Oran’a yönelik iftiralara demokratik kurumların sesiz kalmasının parlamenter rejime de zarar verdiği vurgulanan protesto bildirisinde, “Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini içtenlikle benimsemiş olan CHP milletvekilleri olarak bizler bu toplantıyı boykot ederken, Türkiye’deki samimiyetsiz ve baskıcı politikalarının içyüzünü daha iyi gösterebileceğimizi umuyoruz” denildi.

TBMM AB Uyum ve Karma Parlamento Komisyonu’nun CHP’li üyeleri Oğuz Oyan, Şafak Pavey, Umut Oran, Aykan Erdemir, Ayşe Danışoğlu, Aylin Nazlıaka ortak bir bildiri yayımlayarak, CHP Grubu olarak KPK toplantısına niçin katılmadıklarını açıkladılar. CHP’lilerin protesto bildirisinde şunlar kaydedildi:

Boykotun Avrupalı misafirlerle ilgisi yok

Her şeyden önce, Avrupa Parlamentosundan muhataplarımızla Türkiye’deki genel seçimler öncesinde son bir kez buluşamadığımız için üzüntülerimizi ifade etmek isteriz. Bilinmesini isteriz ki, Ankara’daki toplantıyı boykot etmemizin misafirlerimizle bir ilişkisi bulunmamaktadır.

Gerekçe: AKP iftiraları ve CHP’ye yönelik saldırılar

Gerekçemiz ise, AKP iktidarının otokratik yönelimlerinin artık iyice açığa çıkmış olması ve bunu perdelemek için her türlü iftiraya ve medya üzerinden partimizi de hedef alan kampanyalara yeltenmesidir. Bunun son örnekleri arasında, medyada CHP’ye kapatma davası açılacağına, Hazine yardımının kesileceğine dair söylentilerin yaygınlaştırılması, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında akıl almaz iftiralarla sistemli bir kampanyanın internet-iktidar medyası aracılığıyla götürülmesi, Komisyonumuz üyesi ve Sosyalist Enternasyonal Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Sayın Umut Oran hakkında, inanılmaz bir iftiranın ortaya atılmış olması bulunmaktadır. Sayın Oran tarafından twitter kayıtlarında hiçbir izinin olmadığı kanıtlanan uydurma “yazışmalar” konusunda bugüne kadar iddiayı destekleyen çevrelerden ve “kızına suikast yapılacağı” yalanını tekzip etmeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan veya halen başkanı gibi davrandığı AKP’den hiçbir düzeltme veya özür sözcüğü işitilmemiştir.

Kurumların sessizliği kaygı verici

Bu saldırılar aslında parlamenter-demokratik-hukuk devletine ve anayasal düzene yapılan saldırılardır; genel seçimlere 80 gün kala anamuhalefet partisine yapılan bu saldırılara yasama, yürütme ve yargının oluşturduğu demokratik kurumların sessiz kalması seçim güvenliği açısından da ayrıca kaygı vericidir.

Medya üzerinde ağır baskı rejimi kuruldu

Demokrasi dışı eğilimlerin en önemli araçlarından biri, medya üzerinde kurulan ağır baskı rejimidir. Bugünkü iktidarın hükümetteki veya parlamentodaki temsilcileri, AB İlerleme Raporları’nın veya AP Kararlarının bu konudaki eleştirilerine yanıt verebilmek için, tutuklu/hükümlü gazetecilerin sayısının azlığından ve onların da gazetecilikten dolayı değil de terör gibi suçlardan dolayı özgürlüklerinden yoksun bırakıldığından dem vurmaktadırlar. Oysa Türkiye’deki medya üzerindeki görünür ve görünmez baskılar tutuklu gazeteci sorununu çok aşmaktadır. Medya mensuplarını işini/ mevkiini kaybetme tehditleri üzerinden baskılamak en bilinen ve en çok uygulanan yöntemdir. Yüzlerce basın mensubu bu nedenlerle mesleklerini icra edemez konuma sokulmuş, onların da büyük bölümü ekonomik sıkıntıya düşmüştür.  Baskıların bir diğer sonucu, çok yaygın bir oto-sansürün medyayı giderek işlevini yapamaz duruma getirmesidir.

İktidarın ajanı, çeteleşen medya oluştu!

Bunların tam karşıtında, iktidarın ajanı gibi çalışan ve çeteleşen bir iktidar medyasının oluşmuş bulunması ayrı bir sorun alanıdır. Bunun örneğini Umut Oran’a yöneltilen medya-iktidar saldırısında görebildiğimiz gibi, Haziran 2013’teki uydurma Kabataş komplosuyla da görebiliyoruz. Türbanlı bir kadın ve çocuğuna kitlesel bir taciz yapıldığına dair tamamen  uydurma bir iddia üzerinden halkı kin ve nefrete sevkeden bu iftira, Başbakan ve Cumhurbaşkanı kimliğiyle Erdoğan tarafından da iktidar medyası tarafından da bıkmadan-usanmadan kullanılmıştır. Son olarak, sözde olaydan iki yıl sonra, bu konunun mimarlarından bir gazetecinin avukatının da bunun bir düzmece olduğunu açıklamasını takiben iktidar yanlısı medyadan 13 köşe yazarının aynı başlıklı yorum yayınlayarak iftirada ısrar etmeleri, bu tür medyadaki çeteleşmenin son bir kanıtını oluşturmuştur.

Otokratik anlayış AB önünde engeldir

2007’ye kadar otoriter parti-devlet yönetimini adım adım yerleştiren, 2011’e kadarki dönemde otoriter tutumunu totaliter bir yönetim anlayışına dönüştüren, nihayet son yıllarda da tek adam yönetimini otokratik bir rejim baskısıyla pekiştiren ve Suriye politikasında da maceracı arayışlara savrulan bu anlayışın, Türkiye’nin AB üyelik süreci önünde en önemli engeli oluşturduğunu düşünüyoruz.

Baskıcı politikaların içyüzünü teşhir için protesto

Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini içtenlikle benimsemiş olan CHP milletvekilleri olarak bizler bu toplantıyı boykot ederken, Türkiye’deki samimiyetsiz ve baskıcı politikalarının içyüzünü daha iyi gösterebileceğimizi umuyoruz.

Print Friendly, PDF & Email