CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan döneminde milli ürün niteliğindeki tarım ürünlerinde önemli kayıplar yaşandığının altını çizerek, “Ne zaman adam oluruz? Ülkenin Tarım Bakanının yabancı ülkelerden üstün hizmet madalyası almadığı zaman” dedi. Oran, fındık üreticisi mağdur ve sahipsiz olduğunu vurgulayarak, “Fındığın çilesini Temel, Dursun çekiyor, keyfini Roberto, Rossi sürüyor” dedi.

Umut Oran
Basın Açıklaması
13.7.2014

AKP TARIMDA MİLLİ ÜRÜN BIRAKMADI:
FINDIĞIN ÇİLESİ TEMEL’E, KAZANCI ROBERTO VE ROSSİ’YE…

  • 2002-2014 döneminde milli ürün niteliğindeki başlıca tarım ürünlerinde önemli kan kayıpları yaşandı. Buğday ve şekerpancarı üretiminin yerinde saydığı bu dönemde, tütün, pamuk, fındık ve zeytin üretiminde ise önemli düşüşler yaşandı. Buna karşılık tarım ürünleri ithalatı katlanarak arttı ve Türkiye tarımda giderek dışa bağımlı hale geldi.
  • Türkiye, dünya fındık üretiminin yüzde 70’ini üretiyor ama Fiskobirlik’in devre dışı bırakılması nedeniyle fiyatı yabancılar dikte ediyor. Türkiye’nin fındık ihracatının 3’te 1’ini gerçekleştiren Oltan Gıda’nın, İtalyan Ferrero Grubu’na satış durumunda inisiyatif tümden yabancıya geçecek.
  • Tarımda milli ürünlerin, “milli” kalabilmesi, fiyat istikrarı ve üreticilerin mağdur edilmemesi için Kamu Regülasyon Kurumu’nun bir an önce kurulması şarttır!..
  • AKP, tarımda net ihracatçı Türkiye’yi ithalatçı yaptı. Tarımda 2002’de yüzde 103 olan toplam ihracatın ithalata oranı, bugün yüzde 70 dolayına geriledi.

Son 12 yılda tarımda 15 milyar dolara yakın dış ticaret açığı verdi.

  • AKP, şimdi de son yıllarda önemli bir gelişme kaydeden zeytincilik sektörüne darbe vurmaya hazırlanıyor. Hükümet, 25 dönümden küçük zeytinliklerin sıradan arazi sayılması ve buralarda enerji, madencilik ve hatta konut ve AVM yatırımlarının önünü açacak olan tasarıyı geri çekmelidir. Aksi halde bu düzenleme,  Türkiye’nin zeytincilik sektörünün ölüm fermanı olacaktır. Türkiye, sofralık zeytin üretiminde dünya ikincisi, zeytinyağı üretiminde ise dördüncüdür.
  • Küresel iklim değişikliği nedeniyle çok daha stratejik bir nitelik kazanan tarım sektörü Türkiye için bir “milli güvenlik” konusudur. Tarımı yabancıların inisiyatifine ve sömürüsüne terk edilmesi kabul edilemez!..
  • Türkiye’nin kendine yetecek düzeyde güvenli ve sürdürülebilir tarımsal üretimi hedef alması gerekiyor. Tarıma yönelik devlet politikaları bu bilinçle, bütüncül bir anlayışla ve ileriyi görerek oluşturulmalıdır.
  • Türkiye’nin toprak ve iklim koşullarına, halkının ihtiyaç ve çıkarlarına uygun sürdürülebilir üretim planları yapması ve doğru tarım politikaları uygulaması hayati önemdedir…

Adeta “milli” olan her şeye alerji duyan AKP zihniyeti, 12 yıldır izlediği politikalarla tarımda da neredeyse milli ürün bırakmadı.
Küresel iklim değişikliği nedeniyle tarım sektörü tüm uluslar için giderek bir “milli güvenlik sorunu” haline gelirken, Türkiye’de 2002-2014 döneminde “milli ürün” niteliğindeki başlıca tarım ürünlerinin üretiminde önemli kan kayıpları yaşandı. Artan nüfus ve talebe rağmen buğday ve şekerpancarı üretiminin yerinde saydığı bu dönemde, tütün, pamuk ve fındık üretiminde ise önemli düşüşler yaşandı. Buna karşılık buğday, pamuk, mısır, şeker başta ham ve işlenmiş tarım ürünleri ithalatı katlanarak arttı; tarımda giderek dışa bağımlı hale geldik. 

BİZİM OLAN FINDIĞIN KADERİ YABANCININ ELİNDE

Tarımda milli ürünlerin başında fındık geliyor. Türkiye dünya fındık üretiminin yaklaşık yüzde 70’ini, ihracatının da yüzde 75’ini gerçekleştiriyor. Çiftçi Kayıt Sistemi’ne göre Türkiye’de 38 ilde 690 bin hektarlık bir alanda fındık üretimi yapılıyor. Yıllık 400-500 bin tonluk üretimin 100-110 bin tonu içeride tüketilirken kalanı ihraç ediliyor. Özellikle Ordu, Giresun, Samsun, Trabzon, Düzce, Sakarya, Zonguldak, Artvin, Bartın, Kocaeli, Sinop, Gümüşhane, Kastamonu ve Rize illerinin ekonomisinde fındık çok önemli bir yer tutuyor. 400 bin dolayında aile (yaklaşık 2 milyon kişi) geçimini fındıktan sağlıyor.

Ancak ne yazık ki AKP’nin Fiskobirlik’i devre dışı bırakması sonucu, bu milli üründe inisiyatif neredeyse tamamen yabancıların eline geçti. Geçici süre için görevlendirilen TMO’nun da fındık alımlarını sonlandırması ile fındık üretici tamamen yabancıların belirleyici hale geldiği piyasa koşullarında mağdur olmaya başladı. Mevcut durumda 8-10 yabancı firma Türk fındığının en büyük alıcısı konumunda. İçeride alivre alım yapanlar da onların ortak olduğu şirketler ya da onların kontrolündeki tacirlerden oluşuyor. Az sayıdaki bu alıcılar, Türkiye’deki üretim miktarını gözleyerek yurt dışında alım fiyatını belirliyor, istediği fiyatı dikte ediyor. Bu fiyat formaliteden Hamburg Borsası’na tescil ettiriliyor. Böylece fiyat sözde Borsa’da oluşmuş gösteriliyor.

Fındık üreticisi mağdurdur.

Fındık üreticisi sahipsizdir.

Fındığın çilesini Temel, Dursun çekiyor, keyfini Roberto, Rossi sürüyor.

Karadenizlinin emeğini yabancı fırsatçılar sömürüyor.

İHRACATIN 3’TE 1’İNİ YAPAN FİRMA YABANCIYA SATILIYOR

Türkiye’nin fındık devi Oltan Gıda’nın, Nutella ve Kinder’in de üreticisi İtalyan çikolata devi Ferrero Grubu’na satış süreci ile durum daha da vahim bir boyut kazandı. 2002 yılından bu yana fındıkta ihracat şampiyonu olan ve Türkiye fındık ihracatının 3’te 1’ini tek başına yapan Oltan Gıda’nın satışı, dünya fındık piyasası ve çikolata sektörünü doğrudan etkileyecek.

500 büyük sanayi kuruluşu araştırmasında 55’inci sırada yer alan Oltan Gıda, bir ay önce en fazla fındık ihraç eden firma ödülünü Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın elinden almıştı. Trabzon merkezli Oltan Gıda’nın 5 fındık kırma fabrikası, 2 iç fındık seçme tesisi ve Trabzon’da fındık entegre tesisi bulunuyor. Şirket, fındık satışının yüzde 70’ini Ferrero’ya yapıyordu.

Dünya çikolata devi olarak bilinen Ferrero’nun yıllık cirosu 10 milyar Euro’ya yaklaşıyor. Ferrero, fabrikalarında kullandığı fındığın yüzde 80’nini Türkiye’den temin ediyor. Oltan Gıda’yı satın alırsa, fındık ihracatının üçte biri doğrudan Ferrero’nun kontrolüne girecek. İzleyen süreçte başka yabancı firmaların da fındık sektörüne girmesi bekleniyor. Böylece fındık ihracatında piyasa, tamamen yabancı sermayenin inisiyatifine geçmiş olacak.

Fisko Birlik ve Toprak Mahsulleri Ofisi’ni (TMO) güçsüzleştirerek, devre dışı bırakan AKP, fındık piyasasını tamamen yabancı kartellerin insafına terk etmiştir. Bu milli ürünün “milli” kalabilmesi, fiyat istikrarı ve üreticilerin mağdur edilmemesi için Kamu Regülasyon Kurumu’nun bir an önce kurulması gerekmektedir.

MİLLİ ÜRÜNLERDE KAN KAYBI…

2002-2014 döneminde nüfus ve tüketim artışına rağmen tarımda milli ürün niteliğindeki başlıca ürünlerde üretim ya geriledi, ya da yerinde saydı. Buna karşılık ithalat katlanarak arttı.

2014 için yapılan rekolte tahminleri bu yıl üretim miktarının buğdayda 19.7 milyon ton, pamukta 2.4 milyon, tütünde 70 bin ton, şeker pancarında 16.9 milyon ton, çayda 1.2 milyon tan, fındıkta ise 420 bin ton olacağına işaret ediyor. Bu veriler, son 12 yılda çay üretimi artarken, buğday ve şekerpancarı üretiminin yerinde saydığını, tütün, pamuk ve fındık üretiminde ise önemli düşüşler yaşandığını ortaya koyuyor.

MİLLİ ÜRÜN OLDU İTHAL ÜRÜN…

2002-2013 döneminde “pamuk, pamuk ipliği ve pamuklu mensucat” ithalatı 1.3 milyar dolardan 3 milyar dolara, yani 2.5 katına çıktı. Bu yıl ilk beş aydaki 1.5 milyar dolarlık ihracatın yılın tümünde 3 milyar doları fazlasıyla aşması bekleniyor. 2003 başından bu yılın Mayıs sonuna kadar olan dönemde bu fasıldaki ithalata 30 milyar dolara yakın döviz ödedik.

İhracatçı ülkelerin kendi üreticisine uyguladığı sübvansiyonlar nedeniyle Türk üreticisi ithal pamukla rekabet edemiyor. Dış piyasada kütlü pamuk fiyatları gerilerken, Türkiye’de girdi maliyetlerindeki hızlı artış nedeniyle yükseliyor. Tekstil sektöründeki büyüme paralelinde pamuk talebi artarken, ithalatla rekabet edemeyen Türk çiftçisi pamuk ekemez hale geldi.

Buğdayda 2002 yılında sadece 150 milyon dolar olan ithalat, son yıllarda milyar dolarlı düzeylerde seyrediyor. 2013’teki 1.3 milyar dolarla birlikte 2003-2013 dönemindeki buğday ithalatına ödenen toplam fatura 9 milyar doları buldu. Aynı dönemde mısır ithalatına toplam 2 milyar dolara, tütün ve mamulleri ithalatına yaklaşık 4 milyar dolara yakın döviz ödendi. 2002’de 23 milyon dolar olan kahve-çay ithalatı, 2013’te yaklaşık 150 milyon dolarla 6.5 katına çıktı. Şeker pancarı üretiminin yerinde saydığı bu dönemde şeker ithalatı ise 19.5 milyon dolardan 107 milyon dolara çıkarak 5.5 katına yükseldi. Bu arada Türkiye AKP döneminde, ilk kez karkas et, kurbanlık canlı hayvan ve saman ithalatı ile ise tanıştı.

AKP TARIM İHRACATÇISI TÜRKİYE’Yİ TARIM İTHALATÇISI YAPTI…

2002 yılında 70 milyonun altındaki toplam nüfus 80 milyona yaklaşırken, 3 milyona yaklaşan kayıtlı çiftçi sayısı 2 milyon dolayına geriledi. 2002-2013 döneminde Türkiye’deki toplam tarım alanı yüzde 10.4 küçülerek 26.6 milyon hektardan 23.8 milyon hektara geriledi.

2002-2013 döneminde tarım sektöründe toplam ihracat 2.2 katlık bir artışla 1.8 milyar dolardan 5.6 milyar dolara yükselirken, ithalat 1.7 milyar dolardan 7.7 milyar dolara çıkarak yaklaşık 5’e katlandı. 2002 yılında tarım sektöründeki dış ticarette fazla veren Türkiye, 2003’ten itibaren açık vermeye başladı. 2002 yılında yüzde 103 olan ihracatın ithalata oranı, bugün yüzde 70 dolayına geriledi. Yani tarım dış ticaretinde fazla verirken, şimdi büyük oranda açık veriyoruz. 2003 başından bu yılın Mayıs sonuna kadar olan 11.5 yılda Türkiye bu sektörde toplam 13.9 milyar dolar dış ticaret açığı verdi. İlk beş aylık gerçekleşmeler bu yılın tümünde tarımda 3 milyar dolar dolayında dış ticaret açığı verileceğini gösteriyor. Böylece tarımda 12 yılda verilen dış ticaret açığı 15 milyar dolara ulaşacak.

TARIMIN MİLLİ GELİRDEKİ PAYINDA HIZLI DÜŞÜŞ…

2002-2013 döneminde tarım sektörü Türkiye ekonomisinde vasat düzeyde gerçekleşen genel büyüme trendini de yakalayamadı. Bu dönemde GSYH ortalama yüzde 4.9 büyürken, tarım sektörünün ortalama büyümesi yüzde 2.1’de kaldı. 2002 yılında sabit fiyatlarla 72.5 milyar lira olan GSYH, 2013’te 122.4 milyara çıkarken, tarım sektörünün hasılası düşük büyümeyle 8.7 milyardan 10.9 milyara yükselebildi. Tarım kesiminin GSYH’de 2002 yılında yüzde 12 dolayında bulunan payı, yıllar itibariyle sürekli gerileyerek 2013’te yüzde 8.9’a düştü. Tarımın GSYH’deki payının, kuraklığın ve don felaketinin damga vurduğu 2014’te bu oranın da çok altına inmesi kaçınılmaz.

ŞİMDİ DE ZEYTİNLİKLER HEDEF TAHTASINDA…

AKP, şimdi de son yıllarda önemli bir gelişme kaydeden Türk zeytincilik sektörüne darbe vurmaya hazırlanıyor. Hükümetin hazırladığı “Elektrik Piyasası Kanunu ile Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” aynen yasalaşırsa, 25 dönümden küçük zeytinlikler sıradan arazi sayılacak ve buralar enerji, madencilik ve hatta konut ve AVM yapımı amacıyla kullanılabilecek.

Türkiye’de zeytincilik 2000’li yıllarda önemli bir gelişme kaydetmişti. Zeytin ağacı sayısı 2000-2013 döneminde yüzde 70.8 artışla 167 milyon bin adede ulaştı. Bu dönemde zeytin ve zeytinyağı üretiminde hızlı bir artış yaşandı. Dünya zeytin üretiminde Türkiye’nin payı 2007-2013 döneminde yüzde 9.3’ten yüzde 16.7’ye, zeytinyağı üretimindeki payı da yüzde 2.7’den yüzde 5.8’e yükseldi. Türkiye, dünya sofralık zeytin üretiminde ikinci, zeytinyağı üretiminde ise dördüncü ülke konumuna gelmiştir. Yaklaşık 500 bin aile doğrudan zeytincilikten geçimini sağlıyor. Türkiye’de işlenen tarım alanlarının yüzde 3.5’ini zeytinlikler oluşturuyor.

3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun mevcut haliyle zeytinlik alanlara 3 kilometre mesafede kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılmasına izin vermiyor. Hükümetin, öncelikle Mersin Akkuyu’da yapılmak istenen nükleer santral projesinin 3 km. çevresinde bulunan zeytinlikler nedeniyle ruhsat sorunu yaşamamak amacıyla bu düzenlemeyi yaptığı anlaşılıyor.

Ancak böyle bir düzenleme Türkiye zeytinciliği için yıkım olacaktır. Zaten Türkiye’deki zeytinliklerin ortalama büyüklüğü 10 dönüm civarındadır. 25 dönümün altındaki zeytinliklerin sıradan arazi muamelesi görmesi ve başka amaçlarla kullanılması, sektör için ciddi bir tehdit, zeytinlikler için adeta ölüm fermanı niteliğindedir. AKP, bu tasarıyı hemen geri çekmelidir.

TARIM STRATEJİK BİR ALANDIR TARIMI GÖZ ARDI EDEN ÜLKELER KÜME DÜŞERLER

TARIMDA BİRİNCİ LİG OYUNCUSU OLMAK İÇİN YENİ TARIM DÜZENİNE İHTİYAÇ VAR

TÜRKİYENİN YENİDEN ÜRETEN ÖNCE KENDİNE YETEN SONRA NET İHRACATÇI OLABİLECEK YENİ TARIM DÜZENİNE İHTİYACI VAR

1- Tarım politikamız yapısal sorunları çözücü, yatırım eksikliğini giderici, maliyetleri düşürüp verimliliği artırarak sektörün rekabet gücünü geliştirici, doğayla dost, insan odaklı bir üretim temelinde gelişecektir.
2- Bu amaçla 5’er yıllık dönemler halinde hazırlanacak tarım programları ülke ve dünya ölçeğindeki gelişmeleri kavrayıp en uygun çözümleri yaratıcı bir nitelikte oluşturulacaktır.
3- Destekleme sistemi gıda egemenliği ve istikrarlı tarımsal gelir artışı için yeniden yapılandırılacak, desteklerin nitelik ve nicelikleri amaç ve stratejilere uygun biçimde düzenlenecektir.
4- Arazi Edindirme Ofisi çalışmalarıyla topraksız ya da yeter toprağı bulunmayan köylüye toprak dağıtan yeni bir toprak reformu anlayışı hayata geçirilecektir.
5- Tarım sektöründe üretken kamusal yatırımlar arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri ile başlatılacak, tarım arazilerinde ülkemiz koşulları ile uyumlu ve gerçekçi bir ölçek ekonomisi yaratılacaktır.
6- Küçük işletmeler arasında işbirliği ve dayanışma sağlayan yeni bir örgütlenme anlayışı, bu yapının verimlilik
– istihdam – üretim yaratmasını sağlayacaktır.
7- Ülkemizin teknik ve ekonomik ölçütlerle sulanabilir arazilerinin tümüne su götürecek bir sulama yatırımı seferberliği devreye sokulacaktır.
8- Toprak ve su kaynaklarımızın korunarak geliştirilmesine özel bir önem verilecek, biyolojik çeşitliliğin, doğanın ve çevresel değerlerin gözetilmesi tüm tarım uygulamalarının ortak bileşeni olacaktır.
9- Bilgi ve teknolojinin tarımda kullanımı özel bir önemle desteklenecek, tohum ve damızlık hayvan materyali geliştirme ve çoğaltma hizmetleri için yeterli ve sürekli kaynak tahsisi sağlanacak ve iş organizasyonu kurulacaktır. Bunun için kamu ve özel sektör ile üniversitelerin işbirliği olanakları artırılacaktır.
10- Tarım ve gıda işletmelerinin modernizasyonu sağlanacaktır. Bu işletmelere yönelik kamusal denetim güçlendirilecek ve gıda güvenliği alanında yaşanan iç ve dış pazar sorunları ortadan kaldırılacaktır.
11- Tarımsal girdi ve çıktı piyasalarındaki aksak yapılar üretici ve tüketici yararına yeniden düzenlenecek, tekelleşme önlenecektir.
12- Tarımsal kamu örgütlenmesi çağdaş standartlara göre yeniden yapılandırılacaktır.
13- Sağlıklı ve bol gıdanın tüketici sofrasına uygun fiyatla ve zamanında erişmesini sağlayıcı, örgütlü üretici ve tüketici kooperatifleri aracılığıyla işleyen, aracı mekanizmaları dışlayıcı yeni ve çağdaş bir pazarlama yapısı organize edilecektir.
14- Kırsal kalkınma politikası uygulamalarıyla sadece tarım değil tüm sektörlerde gelişme hızlandırılacak, kırsal kesimin gelir düzeyi artırılacak ve böylece yoksulluk ve işsizlik azaltılarak göçe bağlı sorunlar hafifletilecektir. Kırsal kesimde orman vasfını yitirmiş 2B alanları tarım yapan orman köylüsüne verilecektir.
15- GAP yatırımları özel bir önemle desteklenecek ve hızla tamamlanacaktır. Mayınlı araziler mayınlardan temizlenerek yöre çiftçilerinin tasarruf ve tarım amaçlı kullanımına açılacaktır.
16- Tarım nüfusunun eğitilmesine özel önem verilecektir. Nitelikli insan gücü yetiştirilmesi ve işletmelerde çalışanların mesleki ve teknik özelliklerinin iyileştirilmesine yönelik çalışmalar desteklenecektir.
Ne zaman adam oluruz? Ülkenin Tarım Bakanının yabancı ülkelerden üstün hizmet madalyası almadığı zaman.
umutoran13temmuz2014basinaciklamasiveriler-1

Print Friendly, PDF & Email