Nazım Hikmet Kuvay-i Milliye destanında şöyle anlatıyor:
“Dağlarda tek tek 
Ateşler yanıyordu. 
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki 
Şayak kalpaklı adam 
Nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden 
Güzel, rahat günlere inanıyordu 
Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, 
Birdenbire beş adım sağında onu gördü. 
Paşalar onun arkasındaydılar. 
O, saati sordu. 
Paşalar : «üç,» dediler. 
Sarışın bir kurda benziyordu. 
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. 
Yürüdü uçurumun başına kadar, 
Eğildi, durdu. 
Bıraksalar 
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak 
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak 
Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı.”
Ateşi ve ihaneti gördük. Bir ihanet ile Birinci Dünya Savaşı’nda bulduk kendimizi. Çocuklarımız Yemen’de, Muş’ta, Çanakkale’de öldüler birer birer.
İşgali gördük. İzmir, İstanbul, Uşak, Eskişehir, Maraş, Antep..  En güzel şehirlerimiz yabancı güçlerin askerlerinin çizmeleri altında kaldı.
Özgürlüğümüzü, bağımsızlığımızı ve toprağımızı kaybettik. Fakirlik içerisindeki bir milletin orduları lağv edildi, silahları elinden alındı, kendi kendini koruması bile yasa dışı sayıldı.
30 Ağustos işte böyle bir zindana sürüklenmiş bir milletin bu zindanı yıktığı, bu zincirlerden kurtulduğu, özgür, onurlu, insanca bir yaşam için ödediği tüm bedellerin sonunda elde ettiği bir zaferdir.
30 Ağustos’a giden yol fedakarlıklarla doludur. Ancak o yolun en önemli özelliği, milletimizin özgür bir şekilde yaşama kararlılığıdır. İşgale boyun eğmedik, “hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım” dedik çünkü biliyorduk ki eğer insanlar kendi ülkelerinde özgür değillerse, o zaman o ülkede adalet de mutluluk da yoktur.
Bugün de uğrunda bu kadar büyük bedeller ödediğimiz özgürlüğümüze, adalete ve haklarımıza sahip çıkmamız gerekiyor. Bugün de mücadele etmeli, daha iyi, daha insanca ve layik olduğumuz gibi yaşamak için çalışmalıyız. Büyük bedeller ödeyerek kazandığımız Cumhuriyet ve özgürlüğümüzü daha yüksek bir seviyeye çıkartmalı, kimsenin kendi ülkesinde kendisini garip hissetmediği, kimsenin ötelenmediği, ayrılmadığı, herkesin birinci sınıf olduğu bir vatan kurmalıyız.
30 Ağustos zaferini kutlamak ancak bu mücadeleyi verirsek, bu değerler uğruna da mücadele etme azmimizi korursak anlamlıdır. 30 Ağustos törenlerle değil, 30 Ağustos’a bizi ulaştıran ruhu anlayarak ve yaşayarak kutlanır.
Bu duygu ve düşüncelerle, başta 30 Ağustos zaferini kazanan Büyük Atatürk olmak üzere tüm silah arkadaşları ve şehitlerimizi rahmetle anıyor, bize özgürlüğümüzü getiren bu zaferi kazandırmak için mücadele eden tüm kahramanlarımıza şükranlarımı sunuyor, hepinizin Zafer Bayramını kutluyorum.
Print Friendly, PDF & Email