Çanakkale dünyada “centilmenler savaşı” diye de anılır.
“Karaya ayak basmak üzereyken pantolonum kan içindeydi. Halsiz ve bitkindim. Tam o esnada tüfeğine süngüsünü takmış bir Türk askerinin bana doğru hızla koşarak geldiğini gördüm. Güçlükle sahile çıkabildim. Kurtulmuştum ama bana doğru gelen askerin süngüsünden nasıl kurtulacaktım?… Türk askeri yanıma yaklaştı. Yere diz çöktü. Cebinden çıkardığı sargı beziyle yaramı sardı. Sonrada sırtından kaputunu çıkardı, titreyen ıslak vücuduma örttü. Üzerimize yağan mermi yağmuruna rağmen hiç aldırış etmeden koluma girdi. Yavaş yavaş geriye yürüdük. Türk siperlerine yaklaştık. Beni orada da iyi karşıladılar. Türkler bana sıcak çay ikram ettiler…”
Ve Çanakkale kahramanların ölümsüz örnekleri ile hepimize yepyeni bir ufuk verdiği savaştır.
Çanakkale Seyit Onbaşı’nın insanüstü bir güçle 275 kiloluk bir top mermisini kaldırarak Fransızların Bouvet zırhlısını denize gömdüğü, Yahya Çavuş ve 67 askerinin, siperlerine düşen 4650 top mermisine ve 3000 askerden oluşan İngiliz Kuvvetlerine rağmen Seddülbahir’de 12 saat vatan toprağını koruduğu bir destanlar yatağıdır.
Çanakkale analarını, babalarını, ailelerini bırakıp, köylerini, evlerini, okullarını bırakıp buralara gelen ve burada gönül gönüle şehadete giden Mehmetçik’in destanıdır. Öyle bir destandır ki, kahramanları “Bedrin Aslanları” ile karşılaştırılır. Öyle bir destandır ki, Mehmet Akif Ersoy Mehmetçiğe şöyle seslenecektir:
“Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.”
Çanakkale Kilitbahir’dir, Eceabattır, Arıburnu ve en çok Mustafa Kemal’dir.
Falih Rıfkı Atay Mustafa Kemal’in bir anısını anlatır.
“Mustafa Kemal, Süvari Alayı Komutanı Yarbay Esat Bey’i aradı. Alayıyla Silvi köyündeydi. Durumu anlattı ve “oraya hızla yetişiniz ve düşmanı durdurunuz.” dedi.
Alay Komutanı doğal bir sesle yanıtladı:
“Başüstüne.”
Bu doğallık Atatürk’ü duraksattı. Komutan görevini iyi anlamamıştı galiba:
“Ne yapacağınızı acaba iyi ifade edebildim mi?”
Yarbay Esat Bey,”Evet komutanım..” dedi.”Ölmekliğimizi emrediyorsunuz.”
Çanakkale kendilerine ölmekten veya zaferden başka bir seçenek bırakmayanların yarattığı zaferdir.
Biz bu ülke sınırları içerisinde birlikte yaşamak için çok büyük bedeller ödemiş ve kahramanlıklar göstermiş bir milletiz. Bu ülkeyi bedavadan kazanmadık. Bu ülkeyi kan ve gözyaşı ile kazandık. Bu topraklarda birlikte yaşamak için binbir badireyi atlattık, bir çok zorluktan geçtik. Bu ülke hepimizin.
Bizim ve bu ülke için en büyük fedakarlığı yapan şehitler bize asla unutamayacağımız bir örnek gösteriyor. Kendi ülkemizde özgür bir şekilde yaşamak için hiçbir bedel fazla değildir. Bizler Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nda boynumuza geçirilmek istenen tasmaları reddettik, “hangi çılgın bize zincir vuracakmış şaşarız” dedik.
Çanakkale’de kendi ülkemizin, özgür ve eşit vatandaşları olarak yaşamak mücadelesi devam ediyor. Çanakkale’de yapılan fedakarlıkları taçlandıracak olan şey, Türkiye’nin daha demokratik, zengin, güçlü bir ülke olarak da milletler ailesi arasında yerini almasıdır.
Ülkemizin birliği ve bütünlüğü için şehit olanlar ile gazilik mertebesine erişenlere karşı borcumuz bugün de devam ediyor. Şehit aileleri ve gazilerimizin sosyal imkanlarını güçlendirmek, haklarını korumak ve kalleşçe saldıranlarla mücadeleye devam etmek bizim sorumluluğumuz. Bu sorumluluğumuzu da hep birlikte yerine getirmek zorundayız.
18 Mart vesilesiyle bir kere daha başta Ulu Önder Atatürk olmak üzere bütün kahramanlarımızı ve bu uğurda canını veren tüm şehitlerimizi rahmet ve minnet ile anıyor, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olarak ülkemizde, özgür ve demokratik bir şekilde yaşama ülküsünden asla vazgeçmeyeceğimizi bildiriyorum.
Saygılarımla,
Umut Oran