Türkiye’nin karşılaştığı zorluklar, güçlü ve cesur bir liderlikle beraber akıllı düşünmeyi ve evrensel değerleri gözden kaçırmadan, stratejik bir şekilde hareket etmeyi gerektiriyor.Türk toplumu başta özgürlük, demokrasi ve adalet olmak üzere herkesin düşüncesini korkmadan ifade edebildiği, kendi hakkını işlerliği olan bir yargı önünde arayabildiği ve herkesin cinsiyet, etnik ayrım ve cinsel kimlik ayrımı olmaksızın eşit görüldüğü bir ülkede yaşamayı hak ediyor. Türkiye bu hedefleri ancak sorumluluk alarak gerçekleştirebilir; başkalarını suçlamakla problemler çözülmeyecektir.
Umut Oran CHP İstanbul Milletvekili. TBMM, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanvekili ve Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkan Yardımcısı, Aynı zamanda CHP Parti Meclisi Üyesi.
Türkiye, genç nüfusu ve dinamik ekonomisi ile genç bir cumhuriyet. Bununla beraber güçlü ve rekabetçi girişimcilere, her yıl üniversiteye başvurmaya hazırlanan iki milyon gence ve yaşı kırkın altında olan elli milyon vatandaşa sahip. Uluslararası demokratik topluluğun bir üyesi olan Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam üye adayı, NATO’nun güçlü bir müttefiki ve aynı zamanda G-20 üyesi. Türkiye tarihi, güçlü ve işlerliği olan çok partili sisteme sahip. Avrupa Birliği’ne katılım sürecindeki problemlere rağmen, Türkiye anayasada yer verilen demokrasi, hukukun üstünlüğü, laiklik ve sosyal devlet anlayışı gibi ilkelere sahip. Tüm bunlara ek olarak, ülke nüfusunun çoğunluğu tüm bu değerleri vazgeçilmez değerler olarak görmektedir.
Bunlar, hikâyenin olumlu tarafları; ancak başka bir taraftan bakıldığında, farklı sonuçlarla karşılaşmak da mümkün.
Sekiz milletvekili halen gözaltında. İçlerinden biri, gazeteci Mustafa Balbay, 1400 günden fazla süredir hapiste ve 400 günü aşkın süredir de tecrit altında tutulmakta. Bugün, yüzden fazla gazeteci, üç yüzden fazla askeri görevli, beş yüz öğrenci ve binlerce siyasetçi ve akademisyen, haklarında, suçlu bulunduklarına dair hiçbir mahkeme kararı olmamasına rağmen hapiste. Başbakan Erdoğan, bariz bir şekilde, henüz basılmamış bir kitabı bomba ile karşılaştırırken; İçişleri Bakanı şiir yazmanın terör eylemi sayılabileceğini ve henüz hiçbir gazeteci hakkında verilmiş bir mahkeme kararı olmamasına rağmen, Avrupa Birliği Başkanı ve Adalet Bakanı, bu gazetecilerin gözaltında olmalarının “gazetecilik faaliyetlerinin” sonucu değil, başka suçlar nedeniyle olduğunu belirtmekte.
Hükûmet, medya, sendikalar, sivil toplum ve ülkenin hemen her kesimine otokritik baskı uygulamakta. Bunun tipik bir örneğini eğitim sistemi ile ilgili yapılan yasa tasarısında görmek mümkün. Çoğulculuğa, şeffaflığa, demokratik tartışmaya kapılarını kapatmış olan hükûmet, yasayı meclis aracılığı ile zorlama yoluna gitmekte. Modern ve demokratik bir eğitim sistemini hedeflemek yerine, başbakan dindar bir gençlik yetiştirmeyi amaçlamakta.
Bugün toplumun temel yargı değerleri tehlike altındadır. Hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü ve cinsiyet eşitliği gittikçe azalıyor. Bütün bunlara rağmen, Türkiye, Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde yaşanan zorluklara rağmen bu yönde çaba harcamaya devam etmekte.
Avrupa Yolu ve Bu Yolda Karşılaşılan Zorluklar
29 Mart 2012’de kabul edilen son Avrupa Parlamentosu raporunda, Türkiye’nin yüzleşmeye mecbur olduğu ve demokrasi alanında karşılaşılan zorluklara örnekler veriliyor. Eğer kamuoyu bilinci bu sorunları çözemezse, ülke geleceği ve ulusun akıbeti belirsizleşecektir.
Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin adalet sisteminde reform gerekliligini vurgulamakla beraber “Davanın erken aşamalarında delillere ve dava dosyasına erişim hakkı ve bütün şüpheliler için yeterli yargı güvencesinin sağlanması da dâhil, adil ve süratli yargılamanın sağlanması için adli prosedürlerin etkinliği bakımından hâlâ yeterli düzeyde iyileşme sağlanamamasına ilişkin kaygısını yineler; hâlihazırda on yıla kadar uzayabilen ve herhangi bir yargılama olmaksızın fiili bir ceza haline gelebilen oldukça uzun tutukluluk sürelerine ilişkin ciddi kaygısını tekrarlar.” Demekte.
Yolda Karşılaşılan Zorluklar
İçinde bulunduğumuz dünya, büyük bir değişimle beraber şimdiye dek hiç olmadığı kadar birbirine bağımlı durumda. Internet ve bilgi teknolojileri insanlara hiç olmadığı kadar büyük bir güç vermekte, kuresel ekonomi ve istikrar için yeni fırsatlar yaratıyor ve son olarak milletlerin önyargılarını azaltarak onları kin ve düşmanlıktan uzaklaştırıyor. Arap Baharı’nda yaşanan son gelişmelerin de gösterdiği gibi, bu fırsatlar ve özgürlük talepleri birleştiğinde, devrim niteliğinde değişiklikler gerçekleşebilir. Bugün dünyanın her yerinde, insanlar devletin çoğulcu olduğu ve hukukun üstünlüğünün galip geldiği daha demokratik ve seffaf bir sisteme kavuşmayı arzulanıyor. Bu dünyada güçlü ve etkili bir konuma sahip olabilmek için değişim Türkiye için de kaçınılmaz.
1975 İsveç Sosyal Demokrat Parti konferansında, efsane sosyal demokrat lider Olof Palme söyle der: “Bizim için demokrasi insan haysiyeti meselesidir.” İnsan haysiyetini ve özgürlüğünü korumak için, Türkiye’de devlet, ilerleyici reformlar düzenlemeli. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), hukukun üstünlüğünün güvence altına alındığı, laik ve demokratik bir ülke için mücadele ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi aynı zamanda halkın daha az olanaklara sahip olan kesimlerinin haklarının korunduğu bir refah devletinin savunucusu.
Türkiye bütün bu istenilenleri gerçekleştirebilmek ve özgür, demokratik bir dünyanın parçası olabilmek için, Avrupa Birliği müzakere sürecinin getirdiği fırsatları hala elinde bulunduruyor. Halkın günlük yaşam koşullarını geliştirmek, istikrarlı ve güvenli bir piyasanın parçası olmak ve ülkedeki özgürlüğü koruyabilmek için, Türkiye’nin sahip olduğu hatalı düzenlemelerin Avrupa Birliği standartlarıyla yeniden düzenlenmesi gerekiyor.
CHP’nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda kararlılığı sağlam temellere dayanır. Cumhuriyet tarihinde ilk kez, seçilmiş siviller, yeni bir anayasa düzenleme şansına erişmiştir. CHP yeni düzenlenecek anayasada aşağıdaki önceliklerin yer almasını arzuluyor:
• Demokratik bir toplumun laiklik gibi temel ilkelerini, sosyal devleti ve hukukun üstünlüğünü korunması,
• Cinsiyet eşitliği, mecliste ve diğer devlet kurumlarında eşit temsil sağlanması,
• Aktif demokrasi ve düşünce özgürlüğü, medya özgürlüğü, barışçı toplanma hakkına uygulanan kısıtlamaların yürürlükten kaldırılması,
• Anayasaya ayırım gözetmeme ilkelerinin eklenmesi ve günlük hayat ile devlet işlerinde olabilecek ayrımcılıkları denetleyecek bağımsız bir kurum kurulması,
• Yüksek Öğretim Kurumu’nu feshetmek ve üniversitelere özgürlüğün yolunun açılması,
• İşlevselliği olan bir kuvvetler ayrılığı dengesinin sağlanması,
• Şeffaf ve hesap verebilen bir devlet yönetiminin hayata geçirilmesi.
Yeni anayasanın yani sıra, Türkiye, işlevini yerine getirebilen bir demokrasiye sahip olmak ve Avrupa Birliği’ne katılabilmek için yeni yasalara ve düzenlemelere ihtiyaç duymakta.
1949 tarihli Avrupa Konseyi Statüsü açıkça “Avrupa Konseyi’nin her bir üyesi hukukun üstünlüğü ilkesini kabul etmek zorundadır.” diyor. Hukukun üstünlüğü ilkesi demokratik olan her toplumun temel değeridir ve bu ilke olmadan hiç bir ülkenin, toplumda temel özgürlükleri, adaleti ve eşitliği sağlaması mümkün değildir. Türkiye, yargıda şeffaflığı, verimliliği ve bağımsızlığı artıracak bir sistem değişikliği yapma yoluna gitmelidir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu değiştirilmeli ve hükûmet yargıdan elini çekmelidir.
Hukukun üstünlüğü önemli ancak yeterli değil. Şeffaf ve sorumluluk üstlenebilen bir hükûmete ulaşabilmek için, toplumun kişisel özgürlüklere, konuşma özgürlüğüne ve medya serbestliğine de ihtiyacı var. Bu temel hakları korumak için Türkiye çeşitli düzenlemeler gerçekleştirmelidir.
Daha iyi bir demokrasiye erişebilmek için Türkiye’nin daha iyi bir politik sisteme haiz olması lazım. Siyasi partiler kanununun ve seçim sisteminin düzenlenmesi, Anayasal degisiklikler kadar önemlidir. İçinde bulunduğumuz siyasi parti rejimi ve seçim sisteminde, Türkiye, partilerde tek kişilik liderlik hâkimiyetine ve siyasette adil rekabeti azaltan genel seçim barajına mahkûm. Çok yüksek olan yüzde onluk seçim barajı kaldırılmalı ve tamamıyla yeni bir siyasi sistem oluşturulmalı. Türkiye her parti üyesinin kendi temsilcisini seçmek için oylayabileceği ve aynı zamanda seçilme yeterliliğe sahip olan her adayın serbestçe aday olabileceği demokratik, katılımcı ve çoğulcu bir siyasi sisteme gereksinim duymakta. Siyasi sistem toplumun her kesimini kapsamalı. Ancak böyle olursa daha demokratik bir topluma kavuşmamız mümkün olabilir.
Türkiye’nin Geleceği Avrupa Birliği ile Birliktedir
Bazı Avrupa Birliği ülkelerinin çifte standartlarla dolu yaklaşımlar izlemesinden ve Türkiye hükûmetinin isteksizliği yüzünden, müzakere sureci dondurulmuş durumda. Buna rağmen, Avrupa Birliği genişleme ve komşuluk politikaları komiseri Stefan Füle’nin “pozitif gündemi” ile birlikte Türkiye’nin reformları hayata geçirmek için zamanı bulunmakta ve gerekli adımları atıp Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde yeni bir ivmeyle ilerlemesi gerekmekte.
Türkiye-AB ilişkileri, Türkiye’nin AB standartları yönünde reformlar yapmasına ve bunları uygularken AB’nin çok kültürlü yapısına katkı sağlamasını garantileyecek şekilde yeniden düzenlenmeli. Bu çerçevede “Avrupa Birliği 2020 büyüme planı” iki ekonominin de birbirleriyle işbirliğinden doğacak faydaların büyüklüğü nedeniyle Türkiye için yeni fırsatlar yaratmakta.
Avrupa Birliği’nin bir parçası olan demokratik bir Türkiye aynı zamanda daha güçlü bir Avrupa’nın ve daha istikrarlı bir Orta Doğu’nun da garantisidir. Bu değişim surecinde, istikrarlı, demokratik Türkiye, bölgede olağanüstü etkili olabilir ve süregiden değişimlerin demokrasi yönünde ilerlemesine katkı sağlayabilir.
Türkiye, bölgede ve dünyada eşsiz bir örnek teşkil etmektedir. Buna rağmen, rekabetin gittikçe arttığı bir ortamda, gerçek potansiyeline ulaşabilmesi için daha iyi bir yönetime ihtiyaç duyuyor. Türk toplumu genç, eğitim seviyesi artan ve dinamik bir toplum. Ülke aynı zamanda daha fazla gecikmeden tedbir alması gereken zorluklarla mücadele etmekte. Bu zorluklar, kişisel siyasi gündemin, politik söylevleri ele geçirmesiyle aşılması mümkün değil. Bu zorluklar, güçlü ve cesur bir liderlikle beraber akıllı düşünmeyi ve evrensel değerleri gözden kaçırmadan, stratejik bir şekilde hareket etmeyi gerektiriyor. Türk toplumu başta özgürlük, demokrasi ve adalet olmak üzere herkesin düşüncesini korkmadan ifade edebildiği, kendi hakkını işlerliği olan bir yargı önünde arayabildiği ve herkesin cinsiyet, etnik ayrım ve cinsel kimlik ayrımı olmaksızın eşit görüldüğü bir ülkede yaşamayı hak ediyor. Türkiye bu hedefleri ancak sorumluluk alarak gerçekleştirebilir; başkalarını suçlamakla problemler çözülemez.
Türkiye demografik avantajlarını ve çoğulcu, temsilci ve şeffaf yönetimi güvence altına alacak gerekli demokratik kurumları oluşturabilir veya demografik değişimlerin ve ülke içinde ve bölgede meydana gelen değişimlerin baskısı karşısında hükümetin daha sert tutum alması nedeniyle bir çıkmaza düşebilir.
Eğer Türkiye bu zorlukları yeni bir düşünce yapısıyla ele alabilirse, iyi bir dünya düzenine, adil bir ekonomiye ve aktif bir demokrasiye katkıda bulunarak Avrupa’yı yenileyici bir güç haline dönüşebilir.
Tercüme: Pelin Gönül Şahin
Kaynak:www.turkishpolicy.com