CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın TİM’in açıkladığı Nisan 2012 ihracat rakamlarına ilişkin basın açıklaması aşağıdadır.
Umut Oran
Basın Açıklaması
01/05/2012
Ekonomi Bakanı Sayın Zafer Çağlayan’a sadece birkaç gün önce bir ödül töreninde kaptan şapkası verdiler. O zaman Sayın Çağlayan şapkayı taktı, fotoğrafı çektirdi. Halbuki iyi kaptan ödül törenlerinde değil, dalgalı denizde belli olur. Gemilerin kaptana podyumlarda değil, kara günde ihtiyacı var. İhracat rakamlarının açıklandığı her TİM toplantısına katılan Sayın Çağlayan bugün Balıkesir’e neden gidemedi? Bunun nedeni ihracat istatistiklerinde uzum zamandan sonra ortaya çıkan eksiler olabilir mi? Oysa Sayın Bakan Balıkesir’e gitmeli ve ekonominin gerçek aktörlerini dinleyip onların ihtiyaçlarına cevap vermeliydi.
Buradan Sayın Başbakan’a da seslenmek istiyorum, devlet tiyatrolarını özelleştirmek sizi kurtarmaz, oraya harcayacağınız zamanı biraz da ihracat rakamlarına yöneltin ve ihracatçıların derdini dinleyin.
Hükümet ve ekonomi yönetimi “rekorlar kırarken” her birisi rol kapma yarışına giriyor, ama ne zaman ki makyajsız gerçekler ortaya çıkıyor, hiçbir bakan ortada yok, sorumluluk almayıp yan çiziyorlar.
2012 Nisan ayında ihracat 2011’in Nisan ayına göre yüzde 2.9 düştü,  2012 Mart ayına göre ise bu düşüş yüzde 8’i bulmuş durumda.  Bu rakamlara göre gemi adeta su almış. Geçen yılın Nisan ayına göre her sektörde düşüş var.  Yaş meyve ve sebze sektörünün ihracatı daralmış, tekstil sektörü inişe geçmiş, sanayi mamullerinde dibe vurmaktayız. Türk ihracatının amiral gemileri S.O.S. veriyor. Oysa Türk girişimcisi ve emekçisi el birliği ile üretip, mallarını dünyaya satıyorlar. Onların hapşırması, hepimizin nezle olması demek.
Nisan ayında neden 2011 Nisan ayına göre daha az ihracat yapıyoruz? Çünkü hükümet uçan kuşla kavgaya tutuştu. İhracat demek yurt dışına mal satmak demek.  Avrupa pazarını kaybediyoruz, Ortadoğu pazarından uzaklaşıyoruz, Suriye ve Irak ile yaşanan gerilim Türk ihracatçısını etkiliyor. Kuzey Afrika bölgesinde yer bulamıyoruz. Yani hükümetin pusulası şaştı. Barıştan saptı, savaş diline soyundu. Ne oldu? Sayın Ahmet Davutoğlu’nun sıfır sorun politikasından geriye karnesinde kocaman bir sıfır kaldı. Bunun bedelini kim ödüyor? Türk emekçisi ve girişimcisi ödüyor. Okyanusta pusulan şaşarsa kaybolursun, dış politikada pusulan şaşarsa bütün bir milleti karaya oturtursun.
Bir diğer sorun ihracatın yapısal sorunları. İhracatın gayri safi milli hasılaya oranı 2005 yılında yüzde 15,3’tü 2011 yılında yüzde 17,3. İthalatın gayri safi milli hasılaya oranı 2005 yılında yüzde 24 iken geçen yıl bu oran yüzde 31,2’ye yükseldi. İhracatın ithalatı karşılama oranı da yüzde 63’den yüzde 56’ya düşmüş. Bu ne demek? İthalat bağımlısı bir ekonomi haline geldik demek.
Daha fazla ihracat, daha güçlü dönüşüme ihtiyacımız var. Katma değeri yüksek sektörlerde ihracat yapmamızı sağlayacak yapısal dönüşümü hayata geçirmek zorundayız. Eğitim sistemini kindar nesiller yetiştirmek için değil, girişimci, rekabetçi, nitelikli, yüksek katma değerli, dünyaya açık nesiller yetiştirmek için değiştirmeliyiz. Eğer ileri teknoloji ürünlerinin toplam ihracattaki payı 2001 yılındaki yüzde 3,9 seviyesinden yüzde 2 seviyesine düştüyse 10 senede hiçbir şey yapmamışız demektir.
Dış ticaret rakamları diğer verilerle birlikte değerlendirildiği zaman bu kez kırmızı alarm ortaya çıkıyor. İhracatımız iyi gitmiyor, ithalat yükseliyor, büyüme oranları da istihdama yansımıyor. İşsizlik yüzde 10 seviyesinde kemikleşmiş durumda, her beş gençten birisi işsiz, OECD ve AB ülkeleri arasında en fazla işsizlik oranına sahip ülkelerden biriyiz.
Ne yapılmalı? Teşvik politikası gözden geçirilmeli. İşi bilene sormalı. Bu ülkede her şey bir diktatörün iki dudağı arasında olmamalı. Cumhurbaşkanı kim olacak o karar veriyor, eğitim sistemi ne olacak o karar veriyor, teşvik sistemi ne olacak o karar veriyor, tiyatrolar ne olacak ona da o karar veriyor! Başbakanlık 4 yılda bir seçilen diktatör demek değildir. Hayatın her yönünde, her şeyin kararını bir adam veremez. Demokrasi, ortak akıl, istişare ve uzlaşma rejimidir.  Ekonomik ve Sosyal Konsey toplanmalı, TBMM ile istişare halinde istihdam odaklı, ihracat hedefli, sektörel kümelenmelerle bölgesel kalkınma yaratabilecek yeni bir kalkınma programı acilen ortaya konmalı.
Yeni programın hedefi istihdam yaratan büyüme, yoksulluğu azaltmak, çalışanların gelirini arttırmak, çevreyi korumak olmalı. Yenilenebilir enerji kaynaklarından daha fazla yararlanmalı, gelir dağılımındaki uçurumu kapatmalı, bölgeler arası sosyo ekonomik farklılıkları azaltmalıyız. Türkiye poz değil iş, laf değil icraat bekliyor. Türkiye potansiyelini ortaya çıkartmalı, Türk insanı daha iyi yaşamalı.

Print Friendly, PDF & Email