“Devlet Sırrı tasarısıyla süper başbakanlık inşa ediliyor”
 “ABD’de bile sır süresi 40 yıl bizde süre sınırsız olacak”
 “Yasa geçerse Arınç’a suikast gibi zamana yayılan iddiaların üzerine 100 yıllık sünger çekilebilecek”
 “AB itiraz etmezse bu ‘Şark için yeter de artar bile’ anlayışından kaynaklanacaktır. Bunu ülkemiz adına bir utanç vesilesi saymak durumundayız.”
ANKARA
Hükümetin kısa zamanda yasalaştırmayı hedeflediği Devlet Sırrı Yasa Tasarısı ile çok vahim düzenlemelerin gündeme geleceği belirtildi. TBMM AB Uyum Komisyonu’nda AKP oylarıyla kabul edilen tasarı için karşıoy yazan CHP’liler, “Devlet Sırrı tasarısıyla süper başbakanlık inşa ediliyor. ABD’de bile sır süresi 40 yıl iken Türkiye’de bu süre sınırsız olacak. Yasa geçerse Arınç’a suikast gibi zamana yayılan iddiaların üzerine 100 yıllık sünger çekilebilecek.  AB itiraz etmezse bu AB’nin çifte standartlı bir “Bon pour l’Orient” (Şark için yeter de artar bile) anlayışından kaynaklanacaktır. Bunu ülkemiz adına bir utanç vesilesi saymak durumundayız” denildi.
TBMM AB Uyum Komisyonu’nda kabul edilen ve Adalet Komisyonu’nda görüşmeleri süren Devlet Sırrı Yasa Tasarısı ile ilgili olarak CHP karşıoy yazdı. AB Uyum Komisyonu Başkanvekili Umut Oran ile CHP milletvekilleri Oğuz Oyan ve Aykan Erdemir’in hazırladığı karşıoyda önemli uyarılarda bulunuldu. AB’de böyle bir yapı olmadığı vurgulanan  karşıoydaki kimi saptamalar özetle şöyle:
– Tüm devlet sırlarına süre için bir üst limit getirilmesi zorunluluktur. ABD Başkanı Barack Obama’nın, Watergate skandalına ilişkin gizli belgelerin açıklanmasına, ismi geçen kişilerin halen yaşadığı gerekçesiyle karşı çıkmasına karşın davalar sonucunda Amerikan Yüksek Mahkemesi 40 yıllık süreyi yeterli görülerek belgelerin açıklanmasını sağladı.
100 yıllık sünger çekilebilecek
– Bugün, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a “suikast iddialarıyla” ilgili olarak Genelkurmay’ın ‘Kozmik Odası’na dahi girilebilmiş, mahkeme burada gereken araştırmayı günlerce yaparak bilgi ve belgeleri inceleyebilmiştir. Aradan geçen bunca yıla rağmen soruşturmanın akıbeti öğrenilemese de, bu tasarı yasalaştığında bu belirsizliğin üzerine 100 yıllık bir sünger çekilebilecektir.
– Tasarı bu haliyle yasalaştığında, adına ‘Ergenekon’ denilen davada olduğu gibi hükümetin başının sıkıştığı her anda istenilen her soruşturmanın-incelemenin yeniden alevlendirilmesi ve sadece istenilen bilgilerin deşifre edilmesi uygulaması daha da teşvik edilmiş olacaktır.
Süper başbakanlık, tek parti devleti inşası
– Bu düzenlemeyle, süper bir başbakanlık, süper bir yürütme oluşturulmasının, bir tek parti devletinin inşa edilmesi süreci hızlanacaktır. Yürütme için her şey “sır” perdesi altına gizlenebilirken, kişisel sırların, özel yaşama ilişkin bilgilerin yasa dışı dinlemelerle adeta alenileştiği bu düzene verilecek ad herhalde demokratik hukuk devleti olmayacaktır.
Ülkemiz adına utanç verici
– Eğer ileride AB üzerinden buna bir eleştiri gelmezse, biliniz ki bu AB’nin çifte standartlı bir “Bon pour l’Orient” (Şark için yeter de artar bile) anlayışından kaynaklanacaktır. Yani, Türkiye’deki ekonomik ve stratejik çıkarlarını kaybetmek istemeyen AB’nin, “bir çevre ülkesi için bu kadar demokrasi yeter” anlayışından kaynaklanacaktır. Bunu ülkemiz adına bir utanç vesilesi saymak durumundayız.
– Devlet sırrı tabiri o kadar muğlak tanımlanmış ki her faaliyetin devlet sırrı niteliğine sahip olmasının yolu açılmıştır.
– Devlet sırrını belirleme yetkisi tek başına siyasi iktidara verilmiş, kurul kararlarına karşı bağımsız yargıya itiraz mekanizması kurulmadığı için bu haliyle kurul antidemokratiktir.
– Devlet sırrı olarak ilan edilen bilgi ve belgelerin mahkemelerin erişimine kapalı olması bir başka antidemokratik uygulamadır. Bu yetki ile kurul mahkemelerin hangi kanıtlara bakıp hangilerine bakamayacağını belirleyerek bir tür doğal “bilirkişi” olarak mahkeme sürecine doğrudan müdahale etmektedir.
 

DEVLET SIRRI KANUNU TASARISI (1/484)

Karşıoy

 

  1. AB MEVZUATINA BAKIŞ

Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı, doğrudan AB ile uyum süreci çalışmalarına dâhil olmadığı gibi bu yönde topluluk hukukuna da şamil bir mevzuat bulunmamaktadır. Her ülke, kendi ihtiyaçları ve demokratik toplumun temel değerleri çerçevesinde kendi mevzuatını hazırlamaktadır.
Öte yandan 2003/98/AT sayılı direktifte, kamunun bilgi ve belge paylaşımına ancak “milli güvenlik”, “savunma” ve “kamu güvenliği” gerekçeleriyle sınırlama getirilebileceğini belirtilmektedir. 2003/4/AT sayılı direktifte ise kamunun çevreyle ilgili bilgi ve belge paylaşımına yalnızca “kamu güvenliği” ve “milli savunma” gerekçeleriyle sınırlama getirilebileceği belirtilmektedir.
2. İÇERİK YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME
Tasarının maddeleri incelendiğinde ise ‘Devlet sırrının’, “açıklanması veya öğrenilmesi, devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek, anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek ve bu nedenlerle niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgi ve belgeler” olarak tanımlandığı; (Madde 3)
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin taraf olduğu ikili ve çok taraflı anlaşmaların gizlilik derecesi niteliğine göre devlet sırrı olarak veya diğer gizlilik derecesine sahip kabul edileceğinin” belirtildiği, (Madde 5)
“Bilgi ve belgelere devlet sırrı niteliğini verme yetkisine sahip bir kurul ve bir üst kurul oluşturularak, Adalet, Milli Savunma, İçişleri ve Dışişleri Bakanlığı müsteşarları kurul üyeleri olarak atanmakta. Kurula Başbakanlık Müsteşarının başkanlık edeceği, Kurula yapılacak itirazların ise ilgili bakanlardan oluşan ve Başbakanın başkanlığını yaptığı üst kurulda inceleneceği, Kurul kararlarına karşı bağımsız yargıya gitmek yolunun mümkün olmadığı” ifade edildiği; (Madde 6)
Ayrıca, “mahkemelerce talep edilen devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi ve belgeler kurulca gerekçesi belirtilmek suretiyle verilmeyebileceğinin” düzenlendiği (Madde 8 ) görülmektedir.
3.      TASARININ SAKINCALARI
Yukarıda yer verilen hükümlere bakıldığı zaman;

  1. Tasarı AB uyumu ile ilgisiz görülmektedir. Nitekim Sayın Komisyon Başkanı da aynı kanıda olacak ki maddelerin görüşülmemesini oya sunmuş, ancak karar yeter sayısı sağlanamayınca maddelerden sadece ikisi (6. ve 7. maddeler) muhalefetin ısrarı üzerine görüşülmüştür.
  2. Türkiye’de bilgi edinme hakkı milletvekilleri tarafından dahi tam olarak kullanılamazken, milletvekillerinin yazılı sorularından iktidarın hoşuna gitmeyenler yanıtsız kalırken, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu da göstermelik bir biçimde uygulama alanı bulurken, “Devlet Sırrı Kanunu” ile kamuoyunun bilgiye ulaşma hakkının iyice kısıtlanacağı ve kısmi saydamlık örneklerinin dahi artık görülemeyeceği kaygıları taşınmaktadır. Hükümetin demokratik hukuk devleti anlayışının bir vitrin süsünden ileri gitmediğini milletvekillerinin yazılı sorularına verilen yanıtları üzerinden örneklemek mümkündür. Sadece 12 Haziran 2011 seçimlerinden yılsonuna kadar geçer sürede milletvekillerince verilen 3165 soru önergesinin yalnızca 684’ünün cevaplandırıldığı, cevaplanma zahmetine katlanılmayan 554 soru önergesinin de “süresi içinde cevaplandırılmadığından”  gelen evrak dosyasına konularak işlemden kaldırıldığı bilgisi bile, “Devlet Sırrı Kanunu” gibi bir bahaneye yaslanılmadan dahi bilgi edinme hakkının hiçe sayıldığının kanıtıdır.
  3. Düzenleme ayrıntılarıyla incelendiğinde, “devlet sırrı” olarak tanımlanan şeyin, aslında bir “hükümet veya yürütme sırları”ndan ibaret olduğu görülmektedir. Altıncı maddede düzenlenen “Devlet Sırrı Kurulu ve Devlet Sırrı Üst Kurulu”nun bileşimlerine bakıldığında görülen tam da budur. Kurul Başbakanlık Müsteşarı dâhil beş müsteşardan oluşurken, üst kurul da Başbakan ve dört bakandan oluşmaktadır. Bu noktada Kurulun üye sayısını arttırılmasına yönelik önergemiz dahi kabul görmemiştir. Hâlbuki devlet sırrı niteliğinin, AİHM’nin “özgürlüğün sınırlandırılmasında orantılılık” ilkesine uygun olarak verildiğinin denetlenmesi açısından Avrupa Birliği Bakanlığı Müsteşarı ile İnsan Hakları Kurumu Başkanı’nın da bu kurulda yer alması uygun olacaktır. Kurula devlet sırrı belirlemelerinde teklif götürebilen makam ve kurumlar da yürütme erkine aittir: Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Bakanlar, Milli Güvenlik Kurulu. Diğer kamu kurum ve kuruluşları zaten bakanlıkları aracılığıyla Kurula teklifte bulunabilmekteler. “Cumhurbaşkanlığına ait bilgi ve belgelerin niteliğini ise Cumhurbaşkanı kendisi” takdir edecek! (Madde 6/3) Kurulun kararlarına karşı açılan davalarda ise tek yetkili bir anlamda ‘İç Kabineden’ farkı olmayan Devlet Üst Kurulu olmaktadır. Bu yapı, denetime ve bağımsız yargıya esas itibariyle açık değildir. Dolayısıyla anti-demokratiktir, hukuk devleti ilkelerine, Anayasanın ikinci kısmında yer alan “Temel Haklar ve Ödevler” başlığı altında güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin korunmasına ve geliştirilmesine aykırıdır.
  4. Tasarının 3. Maddesi 2003/98/AT ve 2003/4/AT sayılı direktiflerde belirtilen argümanların dışında;  örneğin “devletin dış ilişkilerine zarar verebilecek” ve “anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek” gibi gerekçelerle, sınırlamalar getirmektedir. Bu nedenle de AB müktesebatıyla uyumsuzluk içermektedir.
  5. Tasarının 2 ve 4. maddelerinde düzenlenen “devlet sırrı veya gizlilik” kapsam ve tanımlarının inanılmaz derecede geniş tutulduğu görülmektedir. Buna göre, “devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi ve belgeler” (Madde 2) ile “devlet sırrı niteliği taşımayan diğer gizli bilgi ve belgeler” (Madde 4) bir arada kapsandığında dışarıda neredeyse hiçbir bilgi ve belge türü kalmamaktadır. Böylesine geniş, soyut, genel bir devlet sırrı perdelemesi demokratik toplumlara özgü değildir ve AB’nin bizden uyum mevzuatı olarak talep ettiği böyle bir düzenleme de olamaz.
  6. Tasarının 7. Maddesinde düzenlenen sürelerin, “devlet sırrı niteliği süreli olarak verilenlerde” 75 (yetmişbeş) yıla kadar uzayabilmesi; “devlet sırrı niteliği süresiz olarak verilenlerde” ise sonsuza kadar uzatılabilmesi (Madde 7/4), üstelik bu düzenlemelerin sınırları belirsiz kapsam maddeleriyle birlikte okunması durumunda ne kadar cesametli bir aşırılıkla karşı karşıya kalındığı anlaşılacaktır. Bu maddede verdiğimiz süre sınırlamasına ilişkin önergemizin reddedilmesi, toplumdan bilgi saklanması konusundaki kararlılığı göstermiştir. Süresiz devlet sırrı” düzenlemesi AİHM’nin “özgürlüğün sınırlandırılmasında orantılılık” ilkesiyle çelişmektedir. Süresiz devlet sırrı düzenlemesinin kaldırılarak muhakkak şekilde tüm devlet sırlarına bir üst limit getirilmesi bir zorunluluktur. Hâlbuki daha geçen ay ABD Başkanı Barack Obama’nın, Watergate skandalına ilişkin gizli belgelerin açıklanmasına, ismi geçen kişilerin halen yaşadığı gerekçesiyle karşı çıkmasına karşın açılan başarılı davalar sonucunda Amerikan Yüksek Mahkeme tarafından 40 yıllık süre yeterli görülerek belgelerin açıklanması kararı alınmıştır.
  7. Madde 9 ve 10’da, kanunda belirtilen bilgi ve belgelerin yetkisiz kişilerin eline geçmemesine ilişkin düzenleme, mevcut uygulamalar göz önüne alındığında güven verici değildir. Bugün de savcılığın iddianame hazırlama aşamasında yürüttüğü soruşturmanın gizliliği esas olmasına karşın, medyada soruşturma ayrıntıları, yasal veya yasal olmayan dinleme kayıtları tefrika halinde yayınlanmaktadır. Öte yandan bugün, toplumda hiçbir saygınlığı olmayanları da içeren “gizli tanıklar” üzerinden düşünce suçları ve suçluları yaratılabilmektedir. Bunlara “devlet sırrı ve gizli bilgi ve belgeler” de eklendiğinde temel hak ve özgürlüklerin korunmasının yeni bir darbe yemesi için yeni ortamlar yaratılmış olacaktır.
  8. “Devlet sırrı” ve “gizli bilgi” düzenlemesinin kapsam ve muğlâklığı da göstermektedir ki, iktidarın kendi icraatına ilişkin sırlarının saklanması ihtiyacı giderek büyümektedir. Örneğin, siyasi yöneticilerin veya üst düzey kamu görevlilerinin, eğer varsa, İsviçre veya diğer ülke bankalarındaki kazanılmamış gelirlere ilişkin hesaplarının toplumca öğrenilmesi de böylece önlenmiş olabilecektir. Bu düzenleme, toplumdan, kamuoyundan ve muhalefetten bilgi kaçırmadır; yolsuzlukların, anti-demokratik uygulamaların, iktidarın kendi derin devletinin faaliyetlerinin üzerine 75 yıla veya sonsuza kadar kalabilecek kalın bir şal örtülmesi girişimidir. 75 yılda üç neslin değiştiğini, bu arada siyasi rejimlerin bile tarih olabildiği dikkate alınırsa, nasıl kalın bir sis perdesinin örülmekte olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

4.      S O N U Ç
Bu düzenlemeyle, süper bir başbakanlık, süper bir yürütme oluşturulmasının, bir tek parti devletinin inşa edilmesi sürecinin hızlanacağı kaygısı taşınmaktadır. Devlet veya yürütme için her şey “sır” perdesi altına gizlenebilirken, kişisel sırların, özel yaşama ilişkin bilgilerin yasa dışı dinlemelerle adeta alenileştiği bu düzene verilecek ad herhalde demokratik hukuk devleti olmayacaktır. Bunun AB adayı bir ülkeye uygun bir yapılanma olduğunu da kimse iddia edemeyecektir. Eğer ileride AB üzerinden buna bir eleştiri gelmezse, biliniz ki bunun anlamı yapılan düzenlemenin doğruluğu olmayacaktır; AB’nin çifte standartlı bir “Bon pour l’Orient” (Şark için yeter de artar bile) anlayışından kaynaklanacaktır. Yani, Türkiye’deki ekonomik ve stratejik çıkarlarını kaybetmek istemeyen AB’nin, “bir çevre ülkesi için bu kadar demokrasi yeter” anlayışından kaynaklanacaktır. Bunu ülkemiz adına bir utanç vesilesi saymak durumundayız.
–              Devlet sırrı tabiri muğlak ve geniş belirlenmiş, bu sayede hemen hemen her faaliyetin devlet sırrı niteliğine sahip olmasını yolu açılmıştır.
–              Devlet sırrını belirleme yetkisi tek başına siyasi iktidara verilmiş, bu kurulun kararlarına karşı bağımsız yargıya yönelik bir itiraz ve denetleme mekanizması kurulmamıştır. Bu haliyle kurul anti demokratiktir, çoğulcu bir anlayışla kurulmamıştır ve demokratik bir toplumda olması gereken denetleme mekanizmalarından yoksundur.
–              Devlet sırrı olarak ilan edilen bilgi ve belgelerin mahkemelerin erişimine kapalı olması, bunun kurulun inisiyatifine bırakılması da bir başka anti demokratik uygulamadır. Bu yetki ile kurul mahkemelerin hangi kanıtlara bakıp hangilerine bakamayacağını belirleme yetkisine de eline almakta, bir tür doğal “bilirkişi” olarak mahkeme sürecine doğrudan müdahale etmektedir.
–              Kurulun gerek yapısı, gerek yetkileri gerek denetim mekanizması olmaması bakımından bir benzeri AB üyesi hiçbir ülkede bulunmamaktadır.
–              Bugünkü mevzuatla Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a “suikast iddialarıyla” ilgili olarak Genelkurmay’ın kozmik odasına dahi girilebilmiş, mahkeme burada gereken araştırmayı günlerce yaparak bilgi ve belgeleri inceleyebilmiştir. Her ne kadar aradan geçen bunca yıla rağmen bu soruşturmanın akıbetinin ne olduğu bir türlü öğrenilemese de, bu tasarı yasalaştığında bu belirsizliğin üzerine 100 yıllık bir sünger çekilebilecektir. Tasarı bu haliyle yasalaştığında, bugün yaygın ifadeyle adına ‘Ergenekon’ denilen davada olduğu gibi hükümetin her başının sıkıştığı anda istenilen her soruşturmanın-incelemenin yeniden alevlendirilmesi ve sadece istenilen bilgilerin deşifre edilmesi uygulaması, alışkanlığı daha da teşvik edilmiş olacaktır.
Sonuç olarak; 2012 Türkiye’sine yakışmayan bu tasarının en azından kimi yönleriyle kabul edilebilir olmasını sağlayacak yapıcı önerilerimiz komisyonun AKP’li üyelerinin oyları ile reddedilmiştir.
Bu nedenle tasarının diğer maddelerine ilişkin yukarıda yapılan eleştiriler doğrultusunda komisyonun çoğunluk görüşüne katılmamız mümkün olmamıştır.
Genel Kurulun bilgisine saygı ile sunulur.
 

UMUT ORAN                                                 OĞUZ OYAN                                                     AYKAN ERDEMİR

Başkanvekili                                                  İzmir Milletvekili                                            Ankara Milletvekili

İstanbul Milletvekili

Print Friendly, PDF & Email