Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran’nın yaptığı açıklamanın satırbaşları:
“Sürekli olarak Türkiye ekonomisindeki büyümenin balon olduğunu, ithalata dayandığını söyledik. Hükümet önemsemedi. Ama Kasım ayı dış ticaret verileri bizi yine haklı çıkardı.
Kasım ayında dış ticaret açığı 7,683 milyon dolar oldu. 2010 Kasım ayında, ihracat yüzde 6 artarak 9,439 milyon dolar, ithalat ise yüzde 35,7 artarak 17,121 milyon dolara yükseldi.
Dış ticaret açığı ise 3,715 milyon dolardan 7,683 milyon dolara çıktı. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış seriye göre; 2010 yılı kasım ayında, 2010 Ekim ayına göre ihracat yüzde 2,5 düştü, ithalat ise yüzde 5,1 arttı.
Yılın ilk on bir ayında ithalat yüzde 31,9 artarak 164,9 milyar dolar olurken, ihracat yüzde 10,1 artarak 102,1 milyar dolar oldu. İlk on bir ayda ihracatın ithalatı karşılama oranı 61,9’a geriledi. 2009 Kasım ayında yüzde 70,6 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, 2010 Kasım ayında yüzde 55,1’e geriledi.
Ben iktisatçıyım, bu işleri iyi bilirim diyen Başbakana sesleniyorum, iktisat bölümü birinci sınıfında öğrencilere ithalat sızıntı yani Gsyh’yı azaltan makro büyüklük olarak okutulur. Başbakan bunu üniversite de öğrenemediği gibi sekiz yıllık başbakanlık süresince de öğrenememiş.
Bu ülke pamuk ithal ediyor, AKP pamuk üretimini kısıtlıyor. Sadece TMO’ya önümüzdeki yıl 1 milyon ton buğday ithalatı izni verildi, ama Türkiye’de çiftçi buğday üretemiyor. Bu ülkenin sanayicisine, işçisine, çiftçisine yazık.
Başbakan uluslararası finans çevrelerine yaranmak için bu ülkenin sanayisini, tarımını batırıyor. Sayın başbakana şunu söylemek istiyoruz: bu ülkenin iktisadi tarihinde adınız ancak kil ile yazılacak. Bakır ile demiyoruz. Bakıra yazık.
2009 Kasım ayında yüzde 49,6 olan Avrupa Birliği’nin (AB) ihracattaki payı 2010 Kasım ayında yüzde 46,7’ye geriledi. AB’ye yapılan ihracat, 2009 yılının aynı ayına göre yüzde 0,1 azaldı ve 4,412 milyon dolar oldu.
Hani ne oldu? Alternatif piyasalara açılıyorlardı. Başbakan, Cumhurbaşkanı ve oğlu körfeze çıkarma yapmışlardı. Ne çıkardılar merak ediyoruz.”
Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran : “Bu ülkenin sanayicisine, çiftçisine, işçisine yazık”

Sayın Oran, Kil de çok kıymetli bir malzemedir !..
Füreya Koral gibi, Sadi Diren, Ayfer Karamani gibi ülkemizin birbirinden değerli sanatçıları Kil ile ürettikleriyle Türk Seramik tarihine geçtiler..bence bu anlamda Kil’e de haksızlık yapmış oluruz .. Ülkenin iktisadi tarihine Sayın Başbakan’ın adını yazmak için başka bir malzeme bulmak lazım !..
Belki genel anlamda toplumun büyük bölümü her zaman kendi yağıyla kavruldu ve maddi refah hiçbir zaman çok fazla olmadı ama içerisinden geçilen bu süreçte, halkın omuzlarına taşınamayacak kadar çok yük yüklediler..üstelik bu sadece maddi yük de değil.. maddi sorunlar nedeniyle beraberinde aileye, çevreye karşı olan sorumlulukların aksaması ve bu nedenle kişilerin üzerinde oluşan manevi baskılar, bundan kaynaklı gelişen psikolojik sorunlar, sıkıntılar..
Sanırım hiç bir dönemde binlerce insan , aynı anda ve birçok farklı nedenle böylesine mağdur edilmedi.
***/***
Evet haklısınız sanayiciye, çiftçiye, işçiye yazık !..
Bu kesimlerdeki sıkıntılar ne yazık ki tüm topluma yansıyor…
Evine ekmek götüremeyen babalara, zor şartlarda evindeki düzeni korumaya çalışan analara yazık!..
Ve ayrıca atanamayan on binlerce öğretmene, üniversiteyi bitirip iş bulamayan gençlere yazık!..
Ve bu gençlere ”illa üniversite bitirdiniz, iş bulacaksınız diye birşey yok ” denilebiliyor ya da sesini duyurmaya çalışan bir KPSS mağduruna ” biraz daha çalış, bir sonraki sınavda girersin ” gibi gayri ciddi bir söz, en üst makamdan edilebiliyor!..
Bu gençlerin en verimli çağlarında ve belki bir ideal uğruna tamamladıkları eğitimlerinden sonra atıl durumda tutulmaları onları nasıl bir psikolojiye sürüklüyor hesabını yapan var mı ?
***/***
Evet daha önceleri de belki maddi refah üst seviyede değildi ama yine de köylümüz en kötü olasılıkla tarlasını ekip, biçiyor ve bir yıllık geçimini toprağından elde edebiliyordu. Şimdi acaba traktörüne mazot koyup tarlasına gidebiliyor mu ya da o tarla hala o köylünün mü yoksa borçlar nedeniyle çoktan bankaların eline mi geçti ?
Bir zamanlar tahıl ambarı diye bize öğretilen Anadolu’dan hiç söz etmiyorum..sıradan bağını bahçesini ekmeye çalışan köylüden bahsediyorum..
Yılını hatırlamıyorum ama Fransa’dan tahıl ithal ettiğimizi ilk okuduğumda hayrete düşmüştüm..öyle ya bize hep Anadolu tahıl ambarı denmişti, öyle okumuştuk..şimdi ne arpa, ne buğday, ne pamuk kaldı ithal etmediğimiz..
Yakın zamana kadar çok daha fazla pamuk ekilebilirken buna kota konması ve bir de üstelik pamuğu aldığımız ülkelerden biri olan Yunanistan’ın yüzölçümü ile ülkemizin yüzölçümünü kıyaslayıp, ekim alanlarımıza baktığımızda, ülkemizin içine sürüklendiği durum tüm çıplaklığıyla görülebiliyor belki de ..
***/***
Ve gençler ya da hala çalışabilir durumda olup, bu topluma emeği, enerjisi, birikimi ve deneyimiyle katkısı olabilecek olanlar..böylesi durumda olup, İşkur’da kaydı olmayan binlerce insan var ve hepsi ciddi anlamda yaşam mücadelesi veriyor. Bu insanların yaşadıkları belirsiz, güvencesiz süreç onları nasıl psikolojik sorunlarla karşı karşıya getiriyor ve bunun önce birey olarak kendilerine, ardından başta aileleri olmak üzere tüm topluma olumsuz yansımalarını düşünen var mı ?
Ya da bunun uzun vadede bu ülkeye faturası ne olacak hesap eden var mı acaba ?
Hiç sanmıyorum..
Bu güzel ülkenin, güzel ve özverili insanlarına gerçekten yazık !..