İşadamı Umut Oran, henüz iki yıllık bir siyasetçi. Hızlı bir girişle, Deniz Baykal’a rakip olmasıyla tanıdı siyaset sahnesi onu. Barajı geçemeyince köşesine çekilmek yerine, il il dolaşıp CHP örgütüyle kaynaştı. Ödülünü de aldı, Kılıçdaroğlu dönemi CHP’sinin yeni yüzlerinden biri oldu: Genel Başkan Yardımcısı… Son günlerde neredeyse fabrikasının yolunu unuttu
CHP’ye fikri anlamda hep yakındım. 2002’den sonra AKP’nin gerçek yüzünü, gizli gündemini gördüm. Laiklik tehdidini hissettim, sahada gezen bir insan olarak uygulamalarını gördüm. Deniz Bey beni 2008 Ocakta CHP’ye üye yaptı. Nisandaki kurultayda kendi kendime genel başkan adayı olmadım. Milletvekili arkadaşlar, Engin Altay, Eşref Erdem, Atilla Kart gelip aday olmamı önerdi. Ben de “Fark yaratacaksam gireyim” dedim. 200 oy alabileceklerini söylediler. Öngörülerinin yanlış çıkacağını son hafta gördüm. Kurultayda sadece 17 imza alabilmem beni yıktı. Ağır bir yenilgi, hezimetti. Fakat akşam birkaç il beni yemeğe davet etti. O davetlerden motivasyon aldım. “Yarış bitmedi, yarın orada olmalıyım” dedim. Salona giderek delegelere ‘Küsmedim’ mesajı vermiş oldum. İki yılda 75 ile gittim. CHP enteresan bir parti. Gittiğim il örgütleri beni çok iyi karşıladı. Genel merkezin kapıları da hep bana açık oldu.
EKSİK OLAN İKİ OKUMUZ
Yeni bir siyaset anlayışı ortaya koymam gerekiyordu. Daha katılımcı, paylaşımcı, uzlaşmacı, projeci, yerele önem veren, evrensel anlamda bir sosyal demokrasi. Atatürkçüyüm ama o dogmada, 1920’ler, 1930’larda kalmış değilim. Önemli olan Altı Ok’u güncel hale getirebilmek. Eksik olan iki okumuz, Halkçılık ve Devrimcilik. Kemal Bey, onu devreye sokacak. Kurultayımız iki sene sonra, dolayısıyla önce iktidar olacak, sonra partimizde devrimi gerçekleştireceğiz. Daha demokratik tüzüğümüz, daha çağdaş programımız, önseçim olacak. Kemal Bey ile biz yeni siyaset anlayışını temsil ediyoruz. Yerel seçimlerde Kemal Bey ve Gürsel Bey’le birlikte çalıştık. Kurultayda PM daveti Kemal Bey’den geldi. Ben de istiyordum. Genel Başkan Yardımcılığı’na getirilince önce genel sekreterliğe mal beyanında bulundum. Havuzlu villam yok. İşadamı olduğum için bir miktar param, bir fabrikam, bir de evim var. Şirketin yönetimini, değerli bir arkadaşıma bıraktım. STK’lardan da çekiliyorum, ağırlığı partiye vereceğim. Beni yaşatan üretim. Proje üretmem, sonuçlarını görmem lazım. Sırtımda o ateşi hissediyorum. Formamın hakkını vermeye çalışıyorum.
TEHTİDİ FIRSATA ÇEVİRDİK
Baykal ile ilgili kasetin içeriği, gerçek olup olmaması ayrı bir konu. Başbakan yaptı demiyorum ama bu gücü destekleyen kesim tarafından CHP karıştırılmak istendi. Neden? Reaktif politika anlamında başarılı bir CHP vardı. Deniz Baykal başarılıydı, göze göz dişe diş mücadele etti. Kurultayda yapacağı değişiklikler onu iktidara alternatif yapabilirdi. Kurultaya giderken ben de Deniz Bey’i destekliyordum. Olup biteni 11 Eylül’e benzetiyorum. CHP örgütü, o tehdidi fırsata çevirdi. Üç aktörün hakkını yememek lazım. Deniz Baykal, hızla çekilme kararı aldı. Kemal Bey çıkabildi, Önder Bey önemli bir hamle yaptı. Bu partinin Önder Bey’in tecrübesine, ilişkilerine ve sağduyusuna ihtiyacı var. Zaten partinin tepeden tırnağa değişmemesi lazım. Değişimin yavaş yavaş, hazmede hazmede olması lazım. Biz içerde şimdi uyumlu bir şekilde çalışıyoruz. Dışarıda farklı bir algı yaratılmak isteniyor.
İŞ HAYATIM
Bir masa bir kasayla başladım
Koç Holding’e bağlı Bozkurt Mensucat’a girdiğimde askerliğimi yapmamıştım. Ekim 92’de, 30 yaşındayken iki aylık bedelli olarak gittim askere. İşe girdiğimde griyle kahverengiyi bile ayıramıyordum, modayla alakam yoktu. Çok sevdiğim bir mesleğe sahip oldum. Bir sene sonra genel müdür yardımcım bir şirkete ortak olurken beni de oraya aldı. 4-5 yıl, Öztek bana tecrübe oldu. Patronun izniyle bir masa bir kasa, kendi firmam Domino Tekstil’i kurdum. Tedarikçi kredisi aldım. En büyük çabam, Anadolu’nun kalkınmasıydı. İstanbul’a üç saat mesafede pergelle bir tarama yaptım. Ekibimle o şehirleri gezdikten sonra fabrikamı Bolu’da yapmaya karar kıldım. Fabrikamı borçla kurdum. Üç kişi başladık, bine kadar çıktık. 23 yıldır İsveç markası H&M’e çalışıyorum. İsveç sosyal demokrasinin de mihenk taşı. O kültür, o disiplin beni etkiledi. Bu firmanın Asya ve Doğu Avrupa’daki ilk ve tek yeşil fabrikasıyız. TGSD’de bir başkanımız ‘Türkiye için çalışıyoruz’ kampanyası yapmıştı. İşçilerimiz hala o tişörtleri giyiyor. Ben ticarete girdim ama hep aktivist tarafım öne çıktı. Ticareti projeleri uygulama alanı olarak gördüm.
ÖNSEZİ YETENEĞİM
Arkadaşlarıma reçete yazardım
Annemle babam tıp fakültesinden sınıf arkadaşı. Ben ihtisas için gittikleri Almanya’da doğmuşum. Babam talebe cemiyeti başkanlığı yapmış. Evimizde hep Cumhuriyet okunurdu. Annemin babası öğretmen, ailesi Diyarbakır’da olduğu için orada doğuyor. Annemin annesi Ladikli, Gürcistan’dan gelmiş. Babam Manisalı. Mutlu, huzurlu bir aileydi. Annem ve babamla çok yakın arkadaştık. Aramızda bir tek ders problemi vardı. Sorunlu bir öğrenciydim. Yanlış seçim yapıldı benim için herhalde. Saint-Benoit Lisesi, bir Fransız okulu, çok disiplinli bir okul. Benim ilgi alanım tamamen futboldu. Futboldan kalan boş zamanlarımı babamla beraber hastanede geçirmek hoşuma gidiyordu. Yakın zamana kadar arkadaşlarıma reçete yazıyordum. Öztek’te çalışırken şirketin doktoru herkese teşhis koyup tedavisini verdiğim için kızmıştı bana. Doktorluğu seviyorum, çok da iyi yapabileceğime inanıyorum. Bende önsezi yeteneği var, iyi doktor olurmuşum. Ama bir tek Sivas Tıp’ı yazdım, onu da kazanamadım. Fransız edebiyatını kazandım. Fakat lisede son sınıfta iki dersten sınıfta bıraktıkları için o yıl bekledim. Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat Fakültesi’ni kazanmam şans oldu. İngilizceyi de orada biraz öğrendim.
BABAMIN ÖLÜMÜ
Mücadelemi kitap yapacağım
Babam Prof. Dr. Mehmet Oran, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dahiliye Ana Bilim Dalı Başkanıydı. Florence Nightingale’de babama sekiz bariz hata yapıldı, verilmemesi gereken ilaç verildi. Koah hastası olan bir insanı akciğer fonksiyon testi bile yapmadan by pass ameliyatına aldılar. Zaten komplikasyonlar akciğerden başladı. Sağlık Bakanlığı, Yüksek Sağlık Şurası, Adli Tıp Kurumu sekiz doktor ve hastaneyi suçlu buldu. İstanbul Tabip Odası bir doktora meslekten men, birine uyarı, birine kınama verdi. Sekiz doktor ve hastaneye dava açmıştım. Mahkeme iki kez beraat kararı verdi, Yargıtay ikisinde de bozunca dava zaman aşımına girdi. Beraat de etmediler mahkum da olmadılar. Babam öldüğüyle kaldı. Babamla ilgili her yıl ilan veriyorum. Bu mücadelemi kitap yapmayı düşünüyorum.
KALECİLİK
11 kişi içinde fark yaratıyordu
Hayatım futboldu. Bütün kariyer planlamam futbol üzerineydi. İlk lisansım Galatasaray’daydı. Neden kalecilik? Herhalde o bir farklılık yaratıyordu 11 kişi içinde. Hep sevdim kaleciliği. Babamla en büyük çatışmam futboldu. Galatasaray genç takımdan Tophane Tayfun’a, oradan da Beyoğlu Yeniçarşı’ya transfer oldum. 1984’te Galatasaray amatöre döndüm, omuzum çıktı. Bütün hayatım karardı. Omuzu çıkanların iflah olmadığını biliyordum. Babama duygu sömürüsü yaptım; Yılmaz Akalın Hoca ile görüşmüş, o da üzerimde yeni bir metot denedi. Dört yıl daha oynadım ama futbolun sanal bir dünya olduğunu görmüştüm. İş hayatına girdim. Galatasaray veteran (emekli faal sporcular) takımında hala oynuyorum.
KÖPEĞİM
Başsağlığı ilanı verdim
Küçükken bir köpeğim olmuştu. Köpeği bir daha emeklilik dönemimde alırım diyordum. Oscar’ı, kısa dönem ortağım olan arkadaş Amerika’dan getirdi. İllet olduğum şeydir yurtdışından köpek getirilmesi. Japon kurduydu. Ben negatif ilgi gösterdikçe o da bana aşık oldu. Bir buçuk sene sonra evden çıkarma kararı verdiklerinde Oscar’ı ben aldım. 1993’ten itibaren onsuz bir şey yapmadım. Toplantı, lokanta, her yere götürdüm. Ondaki bağlılığı başka hayvanda görmedim. Son nefesine kadar tempoma ayak uydurdu. Son beş yıl kör olmuştu. Onunla ilişkimi bilenler heykelini yaptı. Onun için başsağlığı ilanı vererek içimden geleni paylaşmak ve mesaj vermek istedim. Oscar sağken bir Oscar Konukevi yapıldı, 9-10 hayvan vardır orada. Hayvan dostları ödülünü de Oscar aldı esasında.
EVLİLİK
Bekarlık sultanlıktır demiyorum
Evliliğim kısa sürdü. 88’de evlendim, 90’da ayrıldım. Okuldan bir arkadaşımdı. Bu bir kısmet, evlenmem de kısmetti. Hayatı paylaşacağınız insanı ne kadar erken tanışırsanız o kadar önemli. “Bekarlık sultanlıktır” demiyorum ama hayatımdan da memnunum.
SİVİL TOPLUM
Aramanın yapıldığı gün Türkan Hoca’nın yanındaydım
93’te Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği’ne üye oldum. O zamandan itibaren ülkeye yön vermek, demokrasinin sağlıklı çalışması, benim için önemli oldu. Önce sektör, sonra Türkiye ve dünya ekonomisiyle ilgilendim. 2002’de TGSD Yönetim Kurulu Başkanı oldum. Dünya Hazır Giyim Federasyonu ile Avrupa Tekstil ve Hazır Giyim Organizasyonu’nda görev yaptım. 1995’te Gümrük Birliği müzakerelerine katıldım. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği üyesiyim. Türkan Saylan annemle babamın sınıf arkadaşıydı. Hoca ile Güneydoğu’da çalışırken samimi olduk. Arama olduğu gün yanındaydım. Üzüldü ama çok sürpriz değildi.
KÜRT SORUNU
Güneydoğu için reçetem var
96’dan beri bölgeyi yakından tanıyorum. Benim reçetem var. Esas olan 21 sene sonra yaptığımız komisyon çalışmasının sonuçları. Oraya yeni bir umut projesi uygulamamız lazım. Sadece kimlik sorunu olarak bakarsanız çözülmez. Güneydoğu’da kanayan yara derinleşmiş. Üç uygulamayı aynı anda ve peş peşe yapmanız lazım. Kimlik sorunu, sosyal devlet ve ekonomik kalkınma. Kanayan yarayı oksijenle temizler, tentürdiyot basıp kanı durdurursunuz, ardından teramisin sürersiniz ki yara kabuk bağlasın.
Hürriyet Gazetesi 17.10.2010
http://www.hurriyet.com.tr/pazar/16060709.asp?gid=59

Print Friendly, PDF & Email