Başkan Obama ve Başbakan Erdoğan’a Washington görüşmesi için

Pax – Anadolu’ vizyonu…

Başbakan Erdoğan 7 Aralık’ta ABD’ye gidiyor. Gündemde, PKK, İran’ın nükleer programı, Türkiye’nin yeni Ortadoğu politikası gibi güvenlik ve dış politika eksenli konular var. Görüşme gündeminde ekonominin adı bile yok. Başbakan Erdoğan, işsizliğin tarihi rekorlar kırdığı, büyümenin rekor ölçüde küçüldüğü, tek bir yeni ciddi ölçekte yatırımın yapılmadığı mevcut ortamda ekonomi konusunda neden bu kadar duyarsız, gerçekten merak ediyoruz. Bu yaklaşım Türkiye – ABD ilişkilerindeki tarihi eksikliğin devamına yol açıyor. Uzunca bir süredir iki ülke arasındaki ilişkilerde yapısal anlamda en büyük sıkıntının ekonomik ayağın eksikliğinden kaynaklandığını savunuyorum. Bunun somut kanıtını, dış ticaret istatistiklerinde görebiliriz… Son 10 yıl içerisinde Türkiye’nin toplam ihracatı içerisinde ABD’nin payı %10’lar seviyesinden %3’lere kadar geriledi. 2009’da bu oran %3.5 civarında gerçekleşti. ABD penceresinden baktığımızda ise ABD’nin toplam ithalatı içindeki payımızın sadece %0,2 düzeyinde… Bu verilere paralel olarak özellikle iki ülke şirketleri arasındaki birebir iş ilişkilerinin çok zayıf olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler hep yüksek siyaset kanalıyla gerçekleşiyor; girişimciye, halka inemiyor. Geçtiğimiz Mayıs ayında Washington’da düzenlenen geleneksel ‘Türk – Amerikan İş Konseyi Yıllık Konferansı’nda ABD eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Marc Grossman ve ABD Ankara Büyükelçisi James Jeffrey bu görüşümü desteklemişler ve ekonomik ilişkilerde ‘privatization – özelleşme’ ihtiyacına dikkat çekmişlerdi.
Anadolu’dan Ortadoğu ve Kafkaslar’a ekonomi barışı
Eğer hükümet ekonomideki mevcut vurdumduymaz politikasından vazgeçmezse kısa vadede ihracatta önemli bir tehditle karşılaşacağız. Buna göre ABD, belirli ülkelere 4 bin 800 ürünün Amerika’ya gümrüksüz ihracatına imkan veren ‘Genelleştirilmiş tercihler sistemi (GSP)’ programı uyguluyor. ABD Kongresi, önümüzdeki dönemde Türkiye’yi bu ülkeler arasından çıkarmayı planlıyor. Bu gerçekleşirse ihracatta önemli bir avantajı daha kaybedeceğiz. Bu olumsuz tabloya rağmen hem küresel hem de bölgesel dinamiklerin Türkiye açısından ABD ile ilişkilerde çok önemli fırsatlar sunduğunu düşünüyorum. Öncelikle küresel resme bakalım. ABD’de demokrat yönetime yakınlığı ile tanınan düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü’nden iki uzman; Jeremy Shapiro ile Nick Witney geçtiğimiz dönemde Financial Times’ta önemli bir makale kaleme aldı. ABD’nin bu dönemde dış politikada önceliğinin ülkeyi post – Amerika dönemine hazırlamak olduğunu kaydetti. Artık ABD’nin küresel hakimiyetinin bitmek üzere olduğu, bu nedenle ABD’nin bütün dünyada taktik düzeyde ittifak arayışlarında olduğunu iddia ettiler. Bu kapsamda ABD’nin ekonomide Çin’le, nükleer silahsızlanmada Rusya ile işbirliklerini derinleştirmeye çalıştığını kaydettiler.
Model ortaklığın içini üretimle dolduralım
İşte bu noktada ABD’nin Ortadoğu ve Kafkaslar’da kalıcı barışı sağlamak için alternatif bir projeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Geçmiş dönemde sadece güvenlik ve savaş odaklı politikaların başta Irak olmak üzere bölgede ne sonuçlar verdiğini hep birlikte yaşadık. Öte yandan, bölgede, insanlara refah ve huzur sağlayan uygulamalar çok hızlı gelişebiliyor. İşte bu noktada Türkiye’nin elindeki en önemli siyasal enstrümanlardan biri Başkan Barack Obama’nın Türkiye ziyareti sırasında dile getirdiği; ABD ve Türkiye arasındaki ilişkiler için önerdiği ‘Model Ortaklık’ kavramıdır. Model Ortaklık kavramında, idealler ve değerler üzerine kurulan bir işbirliği tarif ediliyor ve içeriğinin zaman içinde geliştirilmesi öngörülüyor. Bu kavramının gündeme gelmesinin üzerinden aylar geçmesine rağmen Türk hükümetinden konuyla ilgili somut bir proje duymadık. Oysa Türkiye’de ve bölgede serbest girişimciliğin, üretiminin geliştirilmesi idealleri doğrultusunda Türkiye somut projeler geliştirme imkanına sahip.
Son derece geç kalınmış olmasına rağmen, Türkiye merkezli komşu ülkeleri kapsayacak ortak üretim ve ihracat projelerinin geliştirilmesi ve biran once ABD ile ilişkilerde gündeme taşınması gerektiğine inanıyoruz. Siyasal ve güvenlik anlamında dünyanın en riskli bölgelerinden biri olan Ortadoğu ve Kafkaslar’da ekonomi ve üretim odaklı girişimlerin kısa sürede nasıl olumlu sonuç verdiğine hep birlikte şahit oluyoruz. Birkaç yıl öncesine kadar savaş noktasında olduğumuz Kuzey Irak ve Suriye ile bugün, halkın geniş desteğini kazanmış barışçıl ilişkiler yürütebilmemizde ticaret ve ekonomi anahtar rolü oynuyor. İşte bu deneyimlerin ışığında Başbakan’ın ABD’ye giderken çantasına, Türkiye üzerinden bütün bölgeye refah ve barış projekte edecek bir ekonomi planı koyması gerektiğini düşünüyorum. Bu planın amacı Ortadoğu ve Kafkaslarda refahın ve barışın gelişmesi olmalıdır. Plan pratikte Türkiye’nin komşu ülkelerle birlikte yaptığı üretimin ABD’ye ihracatının gümrüksüz gerçekleşmesini hedeflemelidir. Bu modelin nasıl uygulanacağına dair elimize iki pratik örnek var: QIZ (Nitelikli Sanayi Bölgeleri) ve ROZ (Yeniden Yapılandırma Fırsat Bölgeleri). Bugün İsrail, Mısır ve Ürdün’de kurulan NSB bölgelerinde ortak üretilen ürünler ABD’ye gümrüksüz girebiliyor.
İlk NSB’nin 1998 yılında açıldığı Ürdün’ün o dönemde ABD’ye ihracatı 100 milyon dolar seviyesindeydi. NSB’ler sayesinde 2008’de ihracat 1.3 milyar dolara yükseldi. Bu ülkede yer alan NSB bölgeleri aynı zamanda 50 binden fazla istihdam sağladı. Mısır’da ise ilk NSB 2005 yılında kurulmuş olup, geçtiğimiz 3 yılda Mısır’ın ABD’ye ihracatı neredeyse ikiye katlanarak 2008 yılında 2.3 milyar dolara ulaştı. Yine 2008’de ABD senatosu Pakistan ile Afganistan sınırında ROZ projesini hayata geçirdi. ROZ’larda üretilecek mallar gümrüksüz olarak ABD’ye ihraç edilebilecektir.
Anadolu ticaret ve sanayinin ‘safe haven’ı olabilir
Biz de Türkiye merkezli, başta Irak, Suriye, Ermenistan ve Azerbaycan’ı kapsayan ROZ veya NSB benzeri bir proje geliştirebiliriz. Bu proje bölge halkları arasındaki ilişkileri kalıcı olarak geliştirecek, savaş yerine üretimi teşvik edecektir. Bu projenin gerçekleşmesinde Türkiye bölgede alternatifi olmayan bir aktördür. Tarih boyunca bölge hakları için ‘safe haven (güvenli sığınak)’ rolü üstlenen Anadolu ortak üretimin merkezi olmalıdır. Ortak üretimin stratejik bölümü Türkiye’de özellikle sınır bölgelerindeki illerimizde, geri kalanı komşu ülkelerdeki fason üreticilerde gerçekleştirilebilir. Komşu ülkelerdeki üretim için gerekli bilgi birikimi, altyapı ve güvenlik Türkiye tarafından sağlanabilir. İstikrarsız bölgelerde Türkiye gibi bir ‘safe haven’ın olmadığı projelerin başarı şansının son derece düşük olduğunu biliyoruz. Gazze Şeridi’ndeki Erez Bölgesi’nde TOBB’un yönetiminde yeniden açılan Erez Sanayi Bölgesi’nin mevcut durumu bu bağlamda bir örnektir. Üretim için sürekli bir istikrar bölgesi olmadığı takdirde projeler bir sure sonra duvara tosluyor. Benzer şekilde Pakistan ile Afganistan sınırında kurulan ROZ projesinin akibetinin de belirsiz olduğu düşüncesindeyim.
Sınırlarlarımız üretim ve istikrar kuşağı olsun.
Böyle bir projenin başarısı için merkezde Türkiye gibi üretim açısından büyük deneyime sahip, gerekli güvenliği sağlayabilecek adeta bir moderatör ülkenin bulunması gerekiyor. Öte yandan birlikte üretim yapılan azgelişmiş komşu ülkelerin de hem istihdam hem de ihracat açısından azami fayda sağlayabileceği bir modelin tasarlanması gerekiyor. Burada önemli nokta, Türk hükümetinin bu proejenin bölge barışına nasıl katkı sağlayabileceğini, zamanla Kafkaslar ve Ortadoğu’yu çatışma değil üretimin merkezi haline getirebileceğini ABD yönetimine anlatabilmesidir. Böylece komşularla ‘sıfır problem’ politikası gerçek manada stratejik derinlik kazanacaktır. Kafkaslar’dan Ortadoğu’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada ekonomi merkezli bir barış projesine imza atılacaktır. Kısa vadede ise, bugün işsizlik ve fakirlikle mücadele eden Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu sınırı çatışma kuşağı olmaktan çıkıp bir istikrar kuşağına dönüşecektir. Belki de Anadolu merkezli bu barış projesi tarihe ‘Pax – Anadolu (Anadolu barışı)’ adıyla geçecektir.
Umut Oran
İş İnsanı / CHP Üyesi

Print Friendly, PDF & Email