EKONOMİK KALKINMA ADIMLARI OLMADAN KÜRT AÇILIMININ BİR AYAĞI EKSİK KALIR
Özellikle Hükümet ve Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından Türkiye’nin en önemli meselelerinin başında gelen Kürt Sorunu’nun çözümü noktasında önemli bir sürecin başladığı işaret ediliyor. Konuyla ilgili kapsamlı ve gerçekçi, bir çalışma yapıldığını umut ediyor ve herkesin bu sürece katkıda bulunması gerektiğine inanıyorum. Bu bağlamda; bölgeyi yakından tanıyan bir siyasetçi olarak konuyla ilgili görüşlerini paylaşmak istiyorum.
Öncelikle yanlış bir yaklaşıma dikkat çekerek başlamak gerekiyor. Hem siyasi otorite hem de aydınlar, sorunun sürekli demokratik haklar ve sosyal devlet boyutuna dikkat çekiyor,
“ ekonomik kalkınma “ boyutu fazla gündeme gelmiyor. Bu geçmişte yapıldığı üzere sorunun sadece ekonomik kalkınma ayağını ele alarak; siyasal ve kültürel boyutunu ıskalamak kadar ciddi bir hata. Bilakis, demokratik haklar, sosyal devlet ve ekonomik kalkınma aynı sorunun çözümü için bir arada ele alınması gereken olmazsa olmaz ayakları. Kürt sorununun çözümü için acil mücadele alanı siyasal ve kültürel olabilir. Ancak, bu müdahalenin sürdürülebilir olması, kalıcı barışa dönüşebilmesi için mutlaka bölgeye “ ekonomik kalkınma “  aşısı yapmalıyız. Aksi takdirde bölgedeki barış ortamı ilk istikrarsızlıkta bağışıklık sistemi zayıf çocuklar misali elimizden kayıp gidebilir.
Çözümün adresi Ankara; merkezi Güneydoğu’dur…
İkinci önemli hata, fetihçi mantıkla bölgeyi kale olarak görmek ve bizim olanı yeniden fethetmeye kalkmaktır. İktidarın Kürt siyasetinin kalesi Diyarbakır’ı alacağız; DTP’nin kaleyi kaptırmayacağız mesajları demokratik siyasetin söylemleri arasında yer alamaz. Öte yandan bu yanlış mantığın bir uzantısı olarak da Güneydoğu Bölgesi’ndeki demokratik ve kalkınma açılımlarını Kuzey Irak’ta Kürt Bölgesi’nin olası cazibesine endekslemek olacaktır. Kürt Bölgesi’nin hızla zenginleşerek Türkiye’deki Kürtler için de bir çekim merkezi olacağı ve bu nedenle hızla hareket geçmek gerektiği iddiaları hem vicdan hem de rasyonelite dışıdır. Vicdan dışıdır; çünkü biz bu açılımları Kürt yurttaşlarımız, bölge insanı diğer tüm yurttaşlarımız gibi evrensel standartlarda yaşamayı hak ettiği için yapıyor olmalıyız. Mantık dışıdır çünkü; AB perspektifinde ilerleyen, GAP gibi önemli kalkınma projeleri olan, 2 milyona yakın Kürt vatandaşımızın bir dünya şehri olan İstanbul’da yaşadığı bir Türkiye tam tersine Kuzey Iraklı Kürtler için cazibe merkezi olacaktır. Ayrıca 29 Mart seçimlerinde bir kez daha gördük ki, örtülü de olsa Kuzey Iraklı liderlerin Güneydoğulu vatandaşlarımızın siyasi tercihleri üzerinde etkili olma çabaları etkisiz kalmış, bölgede seçimlerini Türkiye içinde büyüyüp gelişen bir parti olan DPT kazanmıştır. Evet, çözümün adresi Ankara; çözümün merkezi Güneydoğu’dur.
Suç ekonomide değil, yanlış paket ve uygulamada
Bölgede ekonomik odaklı kalkınma projelerinde yer almış bir sivil toplum önderi olarak şu noktaya özellikle dikkat çekmek gerekiyor. Bugüne kadar bölgeye yönelik 21 ekonomik paketin açıklandığı ve bunların hepsinin de başarısız olduğu doğrudur. Ancak bu başarısızlıkta en az terör sorunu kadar, açıklanan paketlerin gerçekçi olmaması ve kötü bir şekilde uygulanması etkili olmuştur. Örneğin, Başbakan’ın geçtiğimiz yılın Mayıs ayında çok büyük iddialarla açıkladığı GAP Eylem Planı’nı ele alalım. Eylem planında GAP Bölgesi’ndeki 9 ilin sermaye açısından birer ‘cazibe merkezi’ haline dönüştürülmesi; sağlanacak destekler ile şehirlerin rekabet üstünlüğüne sahip oldukları sektörlerde geliştirilmesi hedefleniyordu. Eylem planının ilk aşamada Diyarbakır, ardından Gaziantep, Şanlıurfa illerine yaygınlaştırılması hedefleniyordu. Böylece 3.8 milyon kişiye istihdam yaratılacağı müjdeleniyordu. Aradan bir yılın üzerinde bir zaman geçmesine rağmen tek bir konuda ilerleme sağlanamadı. Yine doğru bir vizyonla 2007 yılının son aylarında dönemin Başbakan Yardımcısı ve UNDP Başkanı birlikte açıkladıkları, GAP Kalkınma Platformu ile beraber hazırlanan “ GAP Rekabet Gündemi “ sadece söylemde kaldı.
Siyasiler paketleri heyecanla açıklıyor, başarısızlıkla kapatıyorlar…
Yukarıda birkaç örneğini verdiğim sıkıntıların en önemli sorumlusu, siyasi sorumluluğu üzerinde taşıyan iktidarlardır. Siyasi iktidarların bu konudaki başarısızlıklarının bir dizi sıralanabilir. Ancak, artık zaman eleştiri zamanı değil, çözüme katkı zamanıdır. Bu noktada bölgeye dönük ekonomik ve kalkınma politikaları kapsamında neler yapılması gerektiğine dair hem genel yaklaşımı ortaya koymak hem de taktik adımları sıralamak büyük önem taşıyor. Bölgenin kalkınmasına yönelik atılacak adımlarda izlenecek genel yaklaşım kapsamında şunları sıralayabiliriz:
• Bölgede verilecek teşvikler, istihdam hedefli bölgesel kalkınma odaklı olmalıdır.
• Bölgedeki yatırım stratejisi, düşük sermaye ihtiyacına karşın yüksek istihdam sağlamaya yönelik olmalıdır. Hazır giyim, tarım ve turizm ilk akla gelen sektörler.
• Devlet bölgeye pozitif ekonomik ayrımcılık yapmalıdır. Devlet hali hazırda bölgeden doğru dürüst vergi toplayamıyor. Bu nedenle zaten toplayamadığı vergileri gözden çıkarıp, yatırımının önünü açacak teşvikler vermelidir. Asgari ücret üzerinden alınan kesintilerin kaldırılması, belirli büyüklüğün üzerinde istihdam sağlayan yatırımların kurumlar vergisinden muaf tutulması, sanayi elektriği üzerinden alınan vergilerin kaldırılması bölgede işsizliği çözecek, yurtdışına kaçan yatırımları bölgeye yöneltecek, Güneydoğu’yu Ortadoğu’nun yatırım merkezi kılacaktır.
• Bölgenin rekabetçi olabileceği geleneksel sektörlere kaldıraç sağlanmalıdır. Bölge için büyük önem taşıyan hayvancılığın gıda sektörü ile entegrasyonu sağlanmalı, sektöre destek olunmalıdır.
• İlk olarak 1999 yılında dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’un gündeme getirdiği Türkiye’de Nitelikli Sanayi Bölgesi (NSB) projesi yeniden aktive edilmeli, Güneydoğu Bölgesi’nde zaman Kuzey Irak’ı da kapsayan NSB’ler kurulması yönünde çalışılmalıdır.
3 merhem aynı anda ve peş peşe sürülmeli…
Son olarak, demokratik haklar ve sosyal devlet başta olmak üzere sorunun çözümü için sorunun bütün boyutlarını kapsayan bir çözüm planı geliştirmeliyiz. Eğer bu noktada bölgenin ekonomik sorunlarını, bölge insanın pratik en önemli sorununun işsizlik ve eğitimsizlik olduğunu göz ardı edersek maalesef izlenecek plan sürdürülebilir olmayacak ve bölgeyi kalıcı barışa götürmeyecektir. Bu nedenle sorunun çözümü için aynı anda 3 merhemi – ekonomik, kültürel ve siyasal – aynı anda sürmeliyiz.
Bütün Türkiye ve bölge insanı için barış umuduyla…
Umut Oran
İş İnsanı / CHP Üyesi

Print Friendly, PDF & Email