Eğer Dünya’da küresel ölçekli bir kriz olmasaydı ve Dünya ekonomisinde finansman sıkıntısı yaşanmasaydı…
Eğer, Türkiye %13.8 oranında ekonomik daralma ve 3.7 milyon işsiz sayısı itibarıyla küresel krizde en fazla etkilenen OECD ülkesi olmasaydı…
Eğer, Türkiye II. Dünya Savaşı dönemine denk gelen 1945 yılından bugüne gelinceye kadar yaşanan en büyük ekonomik daralmanın içinde bulunmasaydı…
Eğer ülkede Güneydoğu sorunu ve bu sorunla bağlantılı olarak bölgede özel bir sosyoekonomik geri kalmışlık sorunu yaşanmıyor olsaydı.
Kısacası ekonomide işler yolunda olsaydı; bütün eksiklerine rağmen, hükümetin geçtiğiz haftalarda yayınladığı teşvik paketine biraz daha sıcak bakabilirdik. Ancak mevcut ekonomik paket, yaşanan krize merhem olmayacaktır. Kardeş illeri birbirine düşman ederek bölgesel gelişmişlik farklarını artıracaktır. Türkiye’nin sınırlı sermaye stokunun yanlış yerlere yönelerek heba olmasına yol açacaktır. Mevcut haliyle teşvik paketi, yaşam savaşı veren ekonomiye bir can simidi olmak yerine yeni tehditler üretecektir. Ne iş dünyasını ne de emekçi kesimi temsil eden tek bir ciddi STK ve sendikanın desteğini alamaması bu paketin gerekli toplumsal destekten de yoksun olduğunu göstermektedir.
MEVCUT TEZGAHLAR KAPANIRKEN; YENİ TEZGAHLARI KİM AÇACAK ?
Hazırlanan kriz paketinin öncelikle ayakta durmakta, faaliyetini devam ettirmekte zorlanan şirketlere can suyu vermesi gerektiğini düşünüyorum. Böylece hem yılların emek ve sermaye birikimiyle oluşmuş işyerlerinin kapanması hem de binlerce kişinin işini kaybetmesi bir dereceye kadar engellenebilir. İhracatın %30 gerilediği, sanayi üretiminin %18.5 oranında daraldığı, kapasite kullanımının %70.4’e gerilediği, her 4 tezgahtan birinin durduğu bir ortamda Türkiye’nin ihtiyacı yeni kapasite oluşturmak değil, mevcut kapasiteyi korumak olmalıdır.
KRİZ PAKETİ YERİNE YATIRIM PROGRAMI AÇIKLANDI !
Bu çarpık politikanın bir başka göstergesi ise, Dünya’da bu tarz bir yatırım odaklı bir ekonomik paket açıklayan tek ülke olmamızdır. TEPAV’ın Aralık 2008 tarihli çalışmasında Dünya genelinde incelenen 41 ülkenin krize çare olarak 22’sinde likidite yaratma ve mevduat garantisine dayalı önlem paketlerinin alındığı görülüyor. Romanya,  Arjantin, Brezilya ve Meksika’nın dahil olduğu 4 ülkede ise istihdam odaklı tedbirler alınmış. Ancak Türkiye gibi sadece sıfırdan yatırıma teşvik veren bir örneğin bulunmadığı görülüyor. Kısacası Türkiye dışındaki bütün ülkeler öncelikle yangını söndürmeye odaklanmışken Türkiye’de adeta evi yanmakta olan, can derdindeki adama ‘Sen bu evi boşver, içindeki malını da unut; gel başka bir ev yap’ deniliyor.
BÖLGELERİN SINIFLANDIRILMASI TEMELSİZ VE DAYANIKSIZ
Açıklanan teşvik paketinde bölgelerin sınıflandırılmasının hem mantıksız hem de belirli bir temelden yoksun olduğu göze çarpıyor. Mevcut teşvik yasası, gelişmişlik düzeyine göre, 81 ili 4’e bölme iddiasında. Ancak illerin sınıflandırılması hiçbir bilimsel temel dayanmıyor. DPT’nin 9. Kalkınma Planı çerçevesinde hazırladığı Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeksi’ne (SEGE) göre, Doğu ve Orta Karadeniz illeri, Doğu ve Güneydoğu illeri ile aynı kategoride, gelişmemiş iller olarak değerlendiriliyor. Yine URAK’ın (Uluslararası Rekabet Araştırmaları Kurumu) hazırladığı illerin rekabetçilik endeksinde de 4. bölge içinde yer alan 30 ilin gelişmişlik düzeyi açısından benzerlik göstermediğini söyleyebiliriz. Oysa açıklanan teşvik paketi ile pratik anlamda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi’ne bir teşvik yapılmamış oluyor. Tablonun üst bölümünde yer alan sınıflandırmada da yanlışlıklar söz konusu. Örneğin, Düzce, Kırıkkale, Bilecik ve Bolu’nun 1. bölgede yer almalarının hiçbir mantıklı açıklaması bulunmuyor.
Bu iller arasında yer alan Düzce’nin durumda daha da özel bir gariplik söz konusu. Bu ilimiz deprem bölgesi olarak 5084 sayılı düzenlemede özel korunan bölgeydi. Düzce yeni düzenleme ile bu hakkını kaybediyor. Bu bağlamda Düzce’yi temsil eden bir STK, AİHM‘ne giderek “Devletin kararlarında süreklilik esastır“ tezi ile “iptal “ davası açabilir. Bu da teşvikin kardeş illeri karşı karşıya getirmekten başka bir işe yaramadığını ortaya koyuyor.
Ayrıca, teşviğe dayanak olan parametreler AB kümelenme stratejileri ile örtüşmemekte ve AB NUTS-2 kriterleri çelişmektedir.
TEŞVİK, MEVCUT SOSYAL ADALETSİZLİKLE MÜCADELEYİ HEDEF ALMALIYDI
Bir diğer nokta da, teşvik paketinde Türkiye’nin krizle birlikte daha da derinleşen sosyal adaletsizlik sorununa çözüm niteliğinde hiçbir önerinin sunulmamasıdır. Kişi başı gelir bugünkü kur ile dikkate alındığı zaman ve AB normlarına göre güncelleme yapılmadan bakıldığı zaman neredeyse 5.000 $’lara gerilemiştir ve gelir dağılımında ciddi bir sosyal adaletsizlik mevcuttur.
ÖNCELİK MEVCUT HASSAS SEKTÖRLER OLMALIYDI
Dünya pazarlarında global oyuncu olan, katma değeri yüksek (asgari %60 tanımlı yerli girdi) emek yoğun (asgari 50 kişi) ve tarıma dayalı imalat sanayi tanımlı sektörler hassas sektör olarak tanımlanmalı ve teşvik yasası kapsamında değerlendirilmeliydi.
Hassas sektör tanımına uygun mevcut işletmelerin bölge farkı gözetilmeksizin ve ek istihdam şartı olmaksızın teşvik yasasından yararlandırılması sağlanmalıydı.
DOĞU, GÜNEYDOĞU VE GAP BÖLGESİ’NE ÖZEL TEŞVİK VERİLMELİYDİ.
Öte yandan, SEGE’ye göre en az gelişmiş 22 Doğu ve Güneydoğu Anadolu iline ise, diğer illere sağlanan avantaj ve teşviklerin oransal anlamda 2 misli gibi bir avantaj sağlanabilirdi. Böylece Güneydoğu sorununun çözümünde ekonomik açılım ve kalkınma hayata geçirilebilirdi.
GAP kapsamındaki 9 ilimizin yatırım-çekim merkezi olabilmesi için bölgeye has sektörlerdeki kümelenmeyi sağlayacak özel teşvikler verilmeliydi.
TÜRKİYE’DE KALKINMA NASIL SAĞLANIR ?
Türkiye’nin önümüzdeki çeyrek yüzyılda topyekün kalkınması ve bölgelerarası ekonomik, sosyal ve kültürel dengesizliklerin ortadan kaldırılması için; “ İSTİHDAM ODAKLI ”, “ İHRACAT HEDEFLİ ”, SEKTÖREL KÜMELENMELERLE BÖLGESEL KALKINMA STRATEJİLERİNE ihtiyacı vardır.
Bu doğrultuda bir teşvik paketi açıklamak için DPT’nin hazırladığı Sosyal ve Ekonomik Gelişmişlik Endeksi’nde (SEGE) gelişmişlik düzeyi anlamında en altta yer alan 22 Doğu ve Güneydoğu ili hariç tutularak bütün illere rekabetçi oldukları sektörlerde vergi yükleri, muafiyeti verilebilirdi. İllerde teşvik edilecek sektörler de hali hazırda DPT tarafından hazırlanmış ‘İl Gelişme Planları’ çalışmasında mevcut. AB uyum süreci kapsamında (Ön Ulusal Kalkınma Programı 2004-2006) DPT tarafından hazırlanan ‘İl Gelişme Planları’ hangi illerin hangi sektörlerde rekabetçi olduğunu, hangi ilde hangi sektörün ana istihdam kaynağı olduğunu ortaya koyuyor. Bu şekilde ilgili illerin rekabetçi olduğu 5 sektör tespit edilerek, bu sektörlerde istihdam, enerji ve vergi indirimi, muafiyeti verilmelidir. (10 yıl süre ile)
Bu proje, Türkiye’nin hem temel sorunlarının çözümünü (işsizlik; cari açık; dış ticaret açığı; borç stoğu; bölgelerarası farklılık) hem de önümüzdeki 10 yılda yurdumuzun her tarafından ve farklı alanlarda (sanayi; tarım; hayvancılık; turizm; hizmet) yeni yatırımların filizlenmesini sağlayacak bir kalkınma projesidir.
SONUÇ OLARAK;
İçerden de dışarıdan da baktığımızda Türkiye zaman kaybetmeye devam ediyor.
Hükümet havanda su dövüyor.
Başbakan AKP kongrelerinde cirit atıyor.
Yönetilemeyen Türkiye geleceğini kaybediyor.
Saygılarımla,
Umut Oran
( İş insanı; Siyasetçi )

Print Friendly, PDF & Email