Seçim sonrası yeni siyaset

Yerel seçimde sandıktan çıkan sonuçlar, hem iktidar hem de muhalefet partilerinin kimlik, ideoloji, söylem ve hedeflerinin geleceğinin sorgulanmasını zorunlu kılıyor. 29 Mart sonucu, işte bu zorunluluğu yerine getirecek nitelikte.
Liderlerin ve partilerinin alınan sonuca ilişkin gerçekte ne düşündükleri ve hissettikleri önemli.
İktidar partisinden başlayalım…
Üst üste dördüncü seçim galibiyeti ve yüzde 38.9’luk bir performans ama yine de yenilgi duygusu hakim. ‘Mağlup sayılır bu yolda galip’ gibi bir durum.
Yüksek beklenti koydular öncelikle.
Başbakan Erdoğan yüzde 50 psikolojik sınırıyla kendisini ve teşkilatını motive etti, tahmin aralığını da yüzde 45-50 bandına yerleştirdi. 40’ın altını hiçbir şekilde beklemiyorlardı. Gerileme travmasını ilk kez tattılar. Bu nedenle derin bir sorgulama yapılacağından hiç kuşkunuz olmasın.
Böylesine güçlü biçimde iktidarda olup da 12 il belediyesini kaybetmek ve yüzde 7-8 oranında küçülmek ciddi manada ‘biz nerede hata yaptık?’ arayışını gündeme getirecektir.
Ekonomik krizden ziyade çatışma siyasetinin AKP’ye zarar verdiğini düşünüyorum. Krizin gündelik hayata etkisi ve onun sandığa olası yansıması önümüzdeki 1.5-2 yılın hikayesi olacaktır. Hep beraber göreceğiz,
iktidar gerçek bir performans testine tabi tutulacak.
Sonuçta seçmen sağduyunun
tercihini ortaya koydu. Yüzde 38.9 öyle bir yerde duruyor ki, birkaç
puan daha aşağıya gitse siyasal
kaos ve belirsizlik oluşurdu. Tam bir uyarı çıtası konulmuş gibi.
Antalya’nın AKP için beklenmedik kaybı, İzmir’de, Kadıköy ve Çankaya’da CHP’nin çok yüksek oy oranlarına ulaşması AKP için ‘Türkiye partisi’, ‘bütün kesimlerin temsil edildiği parti’, ‘uzlaşı siyasetinin adresi’ gibi tanımlamaların üzerine muğlaklık getirdi. Uzlaşı siyasetiyle, toplumun çeşitli kesimleriyle kurulacak sağlıklı ilişkilerle ve gerginlikten uzak stratejilerle tablo farklı olabilirdi.
Bence Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, partinin kimliği ile ilgili konularda uzman olan danışmanı Yalçın Akdoğan seçimin sonuçlarını bu çerçeveden yorumlayarak, ‘muhafazakar-demokrat’ kimlik üzerine yeni bir açılım yapmalı, yeni bir söylem geliştirmeli ve kitlelerin bu kimliğe bakışını merkeze alan yeni politikalar üretmelidir.
CHP açılımlar konusunda cesaret buldu
Bu seçim, irtica tartışmalarının yapılmadığı kampanyalarıyla dikkat çekti. Meydanlarda iktidar partisine yönelik bu tarz suçlamalar görülmedi. Bunun yerine toplumsal sorunlar tartışıldı, gündeme ekonomik kriz geldi ve gerçek bir siyasal mücadele yaşandı.
CHP, ilk defa en azından belli teşkilatlarda çok çalıştı, halkın içine girdi ve mesafeli durulan kesimlerle sıcak ilişkiye geçti. Seçim sonucu, CHP’yi bu açılımların devamı konusunda cesaretlendirmiş olmalı. CHP yönetimi artık hangi sularda, nasıl siyaset yapılması gerektiğini gördü. Şimdi iş, kadroları zenginleştirmekte, eldeki kıt kaynakları en iyi şekilde değerlendirmekte… Mesela, bundan sonra Kemal Kılıçdaroğlu ve Murat Karayalçın’dan yararlanmalıdır Deniz Baykal.
Onları aktif olarak partide görevlendirmeli, onurlandırmalı ve daima halkla bir arada olmalarını sağlamalıdır. Bunu yaparken, Umut Oran gibi isimleri de devreye sokmalı, iş dünyasıyla temasa geçmeli, gençlerin sempati duyacağı kadroları kendi saflarında siyaset yapmaya ikna etmelidir.
Böyle bir zemin üzerinde, gerçek bir sosyal demokrat parti gibi kent varoşlarına ulaşmalı, yoksulluk ve yolsuzluklar üzerinde amansız bir çabayla projeler üretmelidir. İstanbul modeli Baykal’ı bu anlamda umutlandırmalıdır.
AKP’ye alternatif sağdan çıkar
CHP, AKP’ye karşı etkili bir muhalefet yapabileceğini gördü, gösterdi. Sandıktan kısmi de olsa başarıyla çıkabileceğini anladı. İlk kez AKP’nin gerilediği ve kendisinin güçlendiği bir seçim sonucuyla karşılaştılar. Buna tamam ama AKP’nin zayıflamasını sağlayacak gerçek siyasal yapı sağ cenahtan çıkar. Tıpkı AKP gibi muhafazakar ve milliyetçi kesime hitap eden bir partiden…
MHP, 29 Mart’ın belki en başarılı partisi oldu. Bu, tesadüfi değil, 22 Temmuz sonrası uygulanan politikaların sonucudur. Demokrasiyi, prensiplerin en tepesine oturtan bir anlayışın yansıması…
Genç ve dinamik tabanı sokak olaylarından uzak tutmaktaki başarısını, teşkilatlarını seçim için motive etmekle sürdüren MHP yönetimi, aldığı sonuçla doğru yolda olduğunu gördü, o yol üzerinden yürüyecek.
AKP yönetimi aşırı güven ve yüksek beklenti nedeniyle şu andaki tablodan mutsuz durumda. Aday belirleme yanlışlıkları, aşırı güvenin sonucu. 29 Mart’ta bir uyarı mesajı çıktı. Başbakan Erdoğan’ın konuşması mesajın alındığını gösteriyor. Başka şansı yok, çünkü artık çok çetin bir siyasal mücadele başladı. Rakipleri bilinçli ve çok motive. Üstelik nasıl kazanacaklarını gördüler.
Bu sonuç, her şeye rağmen ülke için de AKP için de hayırlıdır demiştik ya… Düşünsenize, ya bir de kampanya Davos rüzgarıyla başlamasaydı ya da bu bir yerel seçim değil de genel seçim olsaydı ne olurdu? Hele seçim bu yılın sonlarında yapılsaydı nasıl bir sonuç çıkardı?
Sorular çok, 30 Mart, siyaset sahnesinde farklı bir perdenin açıldığı tarih oldu.
Bütün oyuncular için, yeni repliklere ihtiyaç var, iktidarıyla, muhalefetiyle buna uygun rollere soyunacaklar.
Akşam Gazetesi 31.03.2009

Print Friendly, PDF & Email