Küresel piyasalarda, geçtiğimiz yılın ikinci yarısında ‘subprime mortgage’ krizi olarak başlayan, ancak gerçek etkilerini ve derinliğini geçtiğimiz haftalarda algılamaya başladığımız çok önemli bir sarsıntı yaşandı. Hatta bazı ciddi analistler bu gelişmeleri, küresel bir finansal krizin ayak sesleri olarak nitelendirdi. Bu ayak sesleri, geçtiğimiz günlerde Türkiye ekonomisinde de yankılanmaya başladı. Aslında olan, Türkiye ekonomisindeki mevcut yapısal sorunların küresel piyasalardaki olumlu havanın dağılmasıyla birlikte açığa çıkmasından başka bir şey değildi. Bu nedenle, önce Türkiye ekonomisinde son beş yılı kapsayan dönemin bir değerlendirmesini, ardından da 2008 yılına dair bir projeksiyon yapmaya ihtiyaç var.
Cari açık 22 kat arttı
Genel olarak, geçtiğimiz birkaç yıla bakıldığında ekonomik karnemiz; dış ticaret açığı, cari açık, işsizlik ve yabancı sermayenin kompozisyonu açısından pek parlak değildi. Bu bağlamda 2002 yılında 1.5 milyar dolar düzeyinde seyreden cari açığımız 2007 yılında 33.5 milyar dolara tırmandı. Diğer bir hesapla aradan geçen zamanda, cari açığımız 22 kat arttı. Yine 2002’de 15 milyar olan dış ticaret açığımız 2007 yılına gelindiğinde dört misli artarak 60 milyar dolara fırladı. Öte yandan, Türkiye’nin toplam dış borcu 2002 yılındaki 130 milyar dolardan 2007’de 237 milyar dolara yükseldi. İşsizlik alanında da performansımız maalesef, pek parlak değil. Ülkemizde 2002 yılında 2 milyon 412 bin kişi olan işsiz sayısı, 2007’nin ilk 10 ayı itibarıyla 2 milyon 458 bin rakamına yükseldi. Kısacası, kaba rakamlara göre büyüyen ekonomimizin gücü işsizliği engellemeye yetmiyor.
Türkiye ekonomisinin geleceğine baktığımızda ise, yukarıdaki olumsuz verilere yenilerinin eklenmesi söz konusudur. Son 5 yılda ekonominin başarı hanesine en parlak yazılan veri ekonomik büyüme oranımız olmuştur. Ancak, 2007 yılı itibarıyla burada olumsuz bir trend başlamıştır. Bilindiği üzere, geçtiğimiz 3 yılda küresel piyasalar ve uluslararası yatırım ortamı tarihinin en parlak dönemini yaşadı. Bu olumlu ortamın da etkisiyle, Türkiye ekonomisi, son beş yılda yüksek büyüme kaydetti. Bu dönemde, diğer gelişmekte olan ülkelerle son beş yılda yakın düzeylerde büyüdüğümüz dikkate alındığında, yakaladığımız bu yüksek büyümenin Türkiye ekonomisinin özel başarısından ziyade küresel ekonomik ortamdaki olumlu koşullardan kaynaklandığı görülmektedir.
2008’de büyüme vites küçültecek
Ancak önümüzdeki aylarda açıklanması beklenen 2007 yılına dair büyüme rakamı; büyüme anlamında Türkiye ekonomisinin tıkandığını işaret etmektedir. 2008’de bu olumsuz eğilim daha somut ortaya çıkmaya başlayacak gibi görünüyor. Önümüzdeki dönemde, diğer gelişmekte olan ülkeler, yine yüksek büyüme rakamları yakalarken Türkiye büyümede, adeta vites küçültecektir. Dünyanın saygın ekonomik araştırma kurumu ‘Economist Intelligence Unit’e göre, 2006’da yüzde 6 büyüyen ekonomimiz, 2007’de yüzde 4.9 oranında, 2008’de ise yüzde 4.8 oranında büyüyecektir. Oysa Türkiye’nin her türlü ekonomik analizde kıyaslandığı gelişmekte olan ülkelerin büyüme oranı Dünya Bankası’nın öngörülerine göre yüzde 7 düzeyinde büyümeye devam edecektir.
Diğer veriler açısında da Türkiye ekonomisinin 2007 karnesi pek iç açıcı değildir. Örneğin, yine ekonomik karnemizde ‘çok başarılı’ olarak kaydedilen doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının niteliğine ve önümüzdeki yıllara dair eğilime baktığımızda da tedirgin edici bazı noktalar görülmektedir. Örneğin, 2006 yılında 20 milyar dolar ile rekor kıran yabancı sermaye girişinin 2007 yılında 18.5 milyar dolar rakamına düşmüş olması beklenmektedir. Bu rakamın bu yılın sonunda, 16 milyar dolar düzeyine düşmesi bekleniyor. Bu düşüşün ana kaynağı, Türkiye’ye gelen yabancı sermayenin yeni yatırıma değil; mevcut varlıkları, şirketleri, özelleştirme yoluyla satılan kamu şirketlerini almak amacıyla gelmesidir. Diğer bir deyişle yabancı sermaye, Türkiye’yi bir ihracat üssü olarak kullanmak için değil, iç pazardan pay almak için gelmektedir.
Sahte bahar’ın sonu!
Yabancı sermayeye dair daha detaylı rakamlara bakıldığında bu durum açığa çıkmaktadır. Örneğin, 2006 yılında imalat sanayine yatırım yapan yabancı sermayenin parasal büyüklüğü toplam yabancı sermaye yatırımlarının sadece yüzde 9’u oranında gerçekleşmiştir. 2007 yılında bu oranın yüzde 15’i aşacağı öngörülse de oran hala yetersiz düzeydedir.
Yukarıda aktarılan veriler dikkate alındığında; küresel yatırım ortamındaki olumlu havanın etkisiyle geçtiğimiz yıla kadar adeta ‘sahte bahar’ yaşayan Türkiye ekonomisinde önümüzdeki dönemde ciddi bir değişime ihtiyaç duyulduğu görülmektedir.
Türkiye’nin geçtiğimiz yıllarda izlediği, temelde uluslararası sıcak parayı çekerek borcunu çevirmeye dayalı politika artık yeterli olmamaktadır. Türkiye’nin cari açık ve işsizlik sorunlarını çözmesi için ihracat hedefli, istihdam odaklı yeni bir kalkınma modeline geçmelidir. Hz Mevlana’nın ifadelerinden yola çıkarak son söz yerine “Ekonomide dün dünle gitti; Şimdi yeni şeyler söylemek lazım” diyebiliriz.

Print Friendly, PDF & Email