“1919 Mayıs’ının 19’uncu günü”, Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’a çıktığında; millet yorgun ve fakirdi. Ordunun silahları elinden alınmıştı. Memleketin dört bir yanı, dönemin en güçlü devletleri tarafından işgal edilmişti. Az sayıdaki inançlı insan da durumun dehşet ve korkunçluğu karşısında, her yerde ve her bölgede kurtuluş çareleri düşünmeye başlamıştı. İşte büyük Türk Devrimi, 19 Mayıs’ta böylesi zor koşullar altında doğdu.

Aradan geçen zaman içinde devrimciliğini kaybedenler ve karşı devrimcilerle uzlaşma çabası içine girenler nedeniyle bugün yeniden dehşet verici şartlarla karşı karşıya bulunmaktayız. Memleketin dört bir yanında yurttaşlarımızın zihinleri işgal edilmiş, Türk Milleti her anlamda “kutuplaştırılarak birbirinden ayrı düşürülmüş”, fakirlik ve umutsuzluk sebebiyle pek çok insan geleceğe dair beklentilerini kaybetmiştir.

Bu anlamda 1919 Mayıs’ıyla 2018 Mayıs’ı birbiriyle büyük benzerlikler taşımaktadır. Elbette o gün olduğu gibi bugün de “milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”

Ancak; Mustafa Kemal Atatürk yeniden Samsun’a çıkamayacağına göre yapılması gereken ilk şey: Mustafa Kemal’e dönüşmek ve onun gibi düşünmeye, onun gibi meseleleri tahlil etmeye başlamaktır. Bu sayede bir değil milyonlarca Mustafa Kemal, aynı anda kendi zihinsel Samsun’larına çıkabilirler. Atılacak bu “ilk adım”la beraber, artık Atatürkçe düşünmek ve Atatürkçe davranmak da mümkün hale gelecektir.

O halde bugünün yol haritası bellidir: Mevzileri güçlendirmek ve tıpkı kongreler sürecinde olduğu gibi her yerde örgütlülüğü arttırmak gerekmektedir. Somut durumda önümüzde bir “Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler” olduğuna göre, yurdun dört bir yanındaki Cumhuriyet güçlerini harekete geçirmek, hepsini yeniden örgütlü mücadeleye katmak ve bir kişiyi bile unutmadan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “oy kullanmasını” sağlamak vazgeçilmez bir görevdir.

Mücadelemizde “haklı olduğumuzu ve milletin bekası için” birleşmek gerektiğini geniş kitlelere ulaştırmak için her vasıtayı kullanarak “sözümüzü yaymak” da bir başka vazifedir. Bunun anlamı; yeniden “kendi iddialarımızı” ortaya koymak ve iktidar bloğunun yanlışlarını anlatmak yerine, kendi hayallerimizi ve ulaşmak istediğimiz düzenin kodlarını korkmadan anlatmaktır.
Şartlar elbette zordur ancak 1919’daki kadar değildir! Rakipler güçlüdür ancak 1919’dakiler kadar değillerdir. O halde geriye tek bir soru kalmaktadır: “Bizler yani Cumhuriyet güçleri 1919’da Samsun’a çıkanlar kadar hazır mıyız?”

Bu soruya “evet” yanıtı verenler 1919 ruhunu doğru kavrayanlardır. 24 Haziran’ı ancak 19 Mayıs ruhuyla kazanabileceğimize inananlar da zamanımızın Mustafa Kemalleri olacaktır. Hiç şüphe yoktur ki, Gençliğe Hitabeyi ve Bursa Nutkunu “müebbet görev emri” olarak gören her yaştan Türk gençliği, kutsal emaneti korumak ve ilelebet yaşatmak için gerekli özveride bulunacaktır.

24 Haziran’ın müjdecisi olmasını temenni ettiğim 19 Mayıs kutlu olsun!

Saygılarımla,
umut oran

Print Friendly, PDF & Email