Sevgili Dostlarım,
Bugün benim doğum günüm. Bugün, 54 yaşımı bitirdim 55’imden gün aldım; yani yarım asrı devirdim. Hâlâ annemin oğluyum ve hâlâ CHP’lilerin bana uygun gördükleri sıfatla, “Genç Umut’um” ama saçlarımdaki kırlar ve omzumdaki sorumluluklar bugün dünden daha fazla.

Bu sabah uyanınca biraz yakın geçmişi, günümüzü ve yakın geleceği düşündüm. Dünya’nın bir yanında, dev adımlarla yürüyen bir gelişme ritmi var. Öbür taraftaysa her türlü eşitsizlik, her türlü çatışma, her türlü kötü siyaset ve popülizm yükselmeye devam ediyor. Fazla değil birkaç yıl sonra, 2024 yılında, Mars‘a turist götürecek olan araç yola çıkacak. Dijital devrim, kuantum mekaniği, üç boyutlu yazıcılar ve robot teknolojisi son hızla ilerliyor. Tüm bunlar olurken bir de son hızla Ortaçağ’a giden Türkiye var!
Bugünden bakınca Ortaçağ gözünüze uzak görünmesin, sadece son 15 yılda nereden nereye gelindiğini görüyorsunuz. Elâlem Mars’ı hedeflerken Türkiye’miz geriye doğru savruldukça savruluyor. Geniş halk kesimleri açlıkla, işsizlikle, çaresizlikle esir alınıyorlar. Bugün olduğu gibi gencecik vatan evlatlarının şehit haberleri geliyor dört bir yandan. Ateşler düşüyor anaların, babaların, elleri kınalı gelinlerin yüreklerine. Memleket baştan sona kadar sorunlara, acılara, korkulara boğuluyor.
Bütün bu acılar ve çelişkiler içinde geçmişimi düşündüm. Futbol oynadığım günler ve ardından gelen 30 yıllık  iş ve sivil toplum hayatımı gözümün önünden geçirdim. Anadolu’ya kimsenin dönüp yatırım yapmak istemediği dönemlerde istihdam ve kalkınma modelleri üzerine çalıştığım, tüm yurdu baştan sona kadar dolaştığım, insanları teşvik etmek için on binlerce kilometre yol kat ettiğim zamanları hatırladım. Hiçbir şeyin olmadığı o yokluk günlerinde bile hep geleceği ve değişimi düşünerek, özel hayatımdan da fedakârlık yaparak geçen o yıllardan hiç pişmanlık duymadığımı bir kez daha teyid ettim. O günlerden bugüne kadar Anadolu’nun her karış toprağında görüştüğüm, sevgilerini ve ilgileri hissettiğim insanlarımızın o samimi gülümsemelerini, candan sarılmalarını en büyük ödülüm olarak kabul ettim. İyi ki oralara gitmişim, iyi ki Anadolu’nun her bölgesinden güzel insanlarla çalışmışım. Hepsini büyük bir sevgiyle andığımın bilinmesini isterim.

Ve elbette CHP! Atatürk’ün iki büyük eserinden biri ve bize emaneti olan bu devasa çınarı düşündüm. Güzel ülkem, büyük milletim ve altı oklu devrim bayrağı için, tamamen idealist duygularla siyasete adım attığım o ilk günleri hatırladım. Görevli olayım ya da olmayayım, bir oy fazla alalım diye son 10 seçimde Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar gittiğim zamanları gözümün önüne getirdim ve açılan sandıkların ardından ömrünü Cumhuriyet Halk Partisi’ne vermiş o güzel insanların kalplerinin nasıl kırıldığına şahit oldum.
İşte tüm bunların çok değil, sadece son 15 yılda yaşandığını hatırladıkça üzüldüm. Şimdi dünyaya bakıyorum ve Türkiye’nin dışarıda tek bir dostunun bile kalmamış olmasına isyan ediyorum. 1994’ten beri ülkemizi yurtdışında pek çok müzakerede, 1996 Gümrük Birliği görüşmelerinde, 2000’li yıllarda ABD ile yapılan ekonomik temelli toplantılarda ve 2005’de kotalar kalktığı zaman Çin’le, Asya ve Afrika ülkeleriyle dış pazarlarımızı kaybetmemek için yapılan mücadelelerde ülkemi büyük bir gururla temsil ettiğim için söyleyebiliyorum:
Dünyaya rol model olmuş Atatürk Türkiye’si maalesef bugün adeta karikatürize edilmiş ve bir nefret objesine dönüştürülmüş durumda. Çok acı ama yurtdışı toplantılarda görünen gerçek bu.

İşte bu olumsuz tablonun olabileceğini yıllar öncesinden gördüğüm için, Türkiye’de bir benzeri olmadığı halde, 10 yıl önce tüm ekonomik faaliyetlerimi çalışanlarıma devredip siyasete adım attım.

Kimse beni farklı bir kimlikle tanımlamasın diye 10 yıl önce görev aldığım bütün STÖ’lerinden ayrıldım. 10 yıl önce siyasete, siyaseti baştan aşağıya değiştirmek, halk için işleyen bir demokrasi inşa etmek için atıldım.

10 yıl önce daha katılımcı, çoğulcu, uzlaşmacı, barışçı, saydam, hesap verebilir, ulaşılabilir, yenilikçi, girişimci, insan için ve yaşanılan çevre için yeni bir siyaset anlayışı mümkün diyebilmek için yola çıktım.
10 yıl önce “İktidar için CHP’de değişim”, “CHP için umut” diye yürümeye başladım.
Elbette CHP’de siyaset yapmanın çok zor olduğunu biliyordum ama geçen zaman içinde bu büyük ailenin bir parçası olduğum için tek bir saniye bile mutsuz ve umutsuz olmadım.
Zira CHP’ye de Türk Milletine de inancımı hiç kaybetmedim. Bugün, hiçbir unvanım olmamasına rağmen aralıksız mücadele edebilmemin sebebi de bu inançtır. Haktan, adaletten, doğrudan ve halktan yana olmak için unvanlara değil büyük ideallere sahip olmanın gereğinden hiç şüphe duymadım. En büyük unvanın Türk Milletinin sevgisine ve ilgisine mazhar olmak olduğunu tüm yaşamım boyunca gördüm. Siyasetçiler için makamların geçici ve önemsiz halkın gözündeki itibarınsa vazgeçilmez olduğunu bizzat deneyimledim. Bu yüzden siyasete girdiğim ilk gün ne yapıyorsam, unvan sahibi olduğum zamanlar ne yapıyorsam hala aynı şeyi yapmaya ve Türk Milletine hizmet etmeye çalışıyorum.

Düşüncelerimin yanlış olmadığını ve en büyük makamın milletimizin kalbi olduğunu çok iyi biliyorum. Ve Anadolu’nun güzel insanlarından aldığım o güçle diyorum ki “Daha iyi bir Türkiye hâlâ mümkün!” Türk milleti her şeyin daha iyisine, daha fazla adalete, daha fazla barışa, daha fazla zenginliğe ve daha fazla mutluluğa layık.

Bu hedefe ulaşmak için yapmamız gereken tek şey daha çok çalışmak. Türkiye’yi muasır medeniyetlerin ötesine taşımak için birleşeceğimiz yerse CHP. İnanıyorum ki Cumhuriyet Halk Partililerin hiçbir makama, hiçbir unvana ihtiyaçları yoktur. Büyük Türkiye hedefine ulaşmak için mücadele eden bir sıra neferi olmak yeterince büyük bir onurdur. Muhtaç olduğumuz söz; Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilkelerindedir. Muhtaç olunan kadrolar, Cumhuriyetçilerin oluşturduğu büyük insan denizindedir. Ve muhtaç olunan kudret; şan ve şeref dolu tarihimizde gizlidir.

Zihinlerimizi değişime, kalplerimizi değişime ve ruhumuzu değişime odakladığımızda bu kötü günler de geçecektir. Güzel günler her zamankinden yakındır.

İnancım da isteğim de ”her anlamda daha iyi bir Türkiye’yi” yaratmaktır. Doğum günümde yüce Allah’tan dileğim de budur!
Bu vesileyle doğum günümde yanımda olan aileme, özellikle iyi günde ve kötü günde desteğini esirgemeyen sevgili eşim Tuna’ya, dostlarıma, telefon açan, mesaj yollayan ya da kalbinden bir iyilik geçiren tüm arkadaşlarıma ve siz yoldaşlarıma sahip olduğum güzellikleri hatırlattığınız ve her defasında durup, dingin bir şekilde düşünmeme fırsat verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Umarım dünyamız “iyiler ve masumlar” için çok daha yaşanabilir bir hâl alır. Umarım savaşların ve zalimliğin dili değil barışın, kardeşliğin ve dayanışmanın dili hâkim olur.

Yolumuz açık, mücadelemiz başarılı olsun.
Saygılarımla,
umut oran


Print Friendly, PDF & Email