Skandal mahkemeden dönünce anlaşıldı

Paralel savcı gitti ama fezlekesi kopyala-yapıştırla davaya dönüştü

CHP’li Umut Oran hakkında, kumpas olduğu ortaya çıkarak birer birer çöken davalar hakkında 2012 yılında yaptığı açıklamalar nedeniyle açılan ceza davası bir hukuk skandalına dönüştü. Milletvekili iken Umut Oran hakkında fezleke düzenleyen, ancak Paralel Devlet Yapılanması (PDY-FETÖ) üyesi olduğu için görev yeri değiştirilen ve HSYK’nın hakkında inceleme başlattığı Silivri eski Başsavcısı Ali İşgören’in hazırladığı fezlekeyi tamamıyla kopyala yapıştır yöntemiyle iddianameye dönüştüren yeni cumhuriyet savcısı Mehmet Anıl Arslanoğlu’nun, Umut Oran’ın tek satır dahi savunmasını almadan dava açtığı ortaya çıktı. Umut Oran bu skandalı ancak, Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin “Umut Oran daha milletvekili iken bile TBMM’ye başvurarak yargılanmak için dokunulmazlığının kaldırılmasını istemiş neden şimdi davayı açmadan önce savunmasını almadınız” diyerek iddianameyi iade etmesiyle öğrenebildi. Hukuk skandalıyla birlikte başlayan davanın ilk duruşması 16 Mayıs’ta Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesinde yapıldı. Savcı Ali İşgören’in eşi Zuhal İşgören de daha önce Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görev yapmış, ancak İstanbul Jandarma Alay Komutanı Albay Hüseyin Kurtoğlu’nun generalliğe terfisini önlemek için düzenlenen kumpasta yer alarak mahkumiyet kararı verdiği gerekçesiyle HSYK tarafından görevden uzaklaştırılmıştı.

BAŞBUĞ, HABERAL VE BALBAY’I ZİYARET ETTİĞİ GÜN

Tüm dünyada 160 ülke ve kurumun üyesi bulunduğu Sosyalist Enternasyonal’in Başkan Yardımcısı olan Umut Oran ile ilgili hukuki süreç 3 Şubat 2012’de Silivri cezaevinde İlker Başbuğ, Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal’ı ziyaret sonrasında Silivri İlçe Başkanlığında düzenlediği basın toplantısı nedeniyle başladı. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün artık paralel kumpas olduğu Yargıtay kararıyla da ortaya çıkan Ergenekon’un “savcısı” olduğunu söylediği günlerde, 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ 6 Ocak 2012’de tutuklanarak cezaevine konulmuştu ve Umut Oran da böyle bir ortamda “Genelkurmay Başkanı’ndan terörist olmaz. Bütün yaşamı PKK Mücadelesi ile geçmiş İlker Başbuğ terörist ise, onun amiri konumunda olan ve Yüksek Askeri Şura’ya başkanlık yaparak onun atamasını gerçekleştiren Başbakan da teröristbaşıdır. Böyle saçmalık olmaz” açıklamasını yapmıştı. Umut Oran, aynı gün TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’na da yazılı olarak başvurarak Recep Tayyip Erdoğan’ın da tanık sıfatıyla dinlemesini talep etmişti.

AKP’LİLERİN ŞİKAYETİ ÜZERİNE

Dönemin AKP Silivri İlçe Başkanı Metin Karakaş ve bugün AKP İlçe Başkan Yardımcısı olan Zeliha Atak Bozkurt’un suç duyurusu üzerine dönemin Silivri Başsavcısı Ali İşgören fezleke düzenlemişti. Savcı Umut Oran’ın “kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret” suçundan 1 yıl 2 ay ile 2 yıl 4 ay arasında hapis cezasına çarptırılması ve kamu haklarının kısıtlanması istemiyle soruşturulmasını talep etmişti. Fezlekenin TBMM’ye ulaşmasının hemen ardından Umut Oran 10 Ocak 2013’te TBMM Anayasa-Adalet Karma Komisyona başvurarak dokunulmazlığının kaldırılmasını talep etmişti.

YENİ SAVCIDAN HUKUK SKANDALI

7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde aday gösterilmediği için artık milletvekili olmayan Umut Oran’a bu fezleke ile ilgili olarak savcılıktan herhangi bir bildirimde bulunulmazken Silivri’nin yeni savcısı Mehmet Anıl Arslanoğlu’nun kendisinden tek satır dahi savunma almadan Umut Oran hakkında 15 Ekim 2015’te iddianame düzenlediği ortaya çıktı. Böylece, paralel devlet yapılanması (PDY-FETÖ) üyesi olduğu için başsavcılıktan alınıp düz savcı olarak atanan ilk savcının düzenlediği fezleke olduğu gibi kopyala, kes, yapıştır yapılarak iddianame düzenlenildiği anlaşıldı.

MAHKEME SKANDAL İDDİANAMEYİ SAVCIYA İADE ETTİ

Savcının hukuk skandalı Silivri 2. Asliye ceza mahkemesinin, CMK’ya aykırı düzenlendiği gerekçesiyle iddianameyi savcıya iade etmesiyle ortaya çıktı. Mahkemenin iade kararında; savcının sadece sanığın aleyhine değil lehine olan hususları da toplaması gerektiği, Yargıtay içtihatlarına göre adil yargılama için şüphelinin kendisine yöneltilen suçlamalardan haberdar edilmesi, savunmasının alınması, şüphelinin lehine olan kanıtların toplanmaması nedeniyle yargılama aşamasında sürenin uzayacağı bu durumun da AİHS’ye aykırı olacağı, üstelik Umut Oran’ın fezleke TBMM’ye ulaşır ulaşmaz daha milletvekili iken yargılanmak için dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle TBMM’ye başvurmasına ilişkin dilekçesinin dosyada bulunduğuna da işaret edilmesi dikkat çekti.

Mahkemenin iade kararı üzerine ancak haberdar edilen umut oran, avukatı Turgut kazan ile birlikte 3.3.2016 tarihinde, paralelci olduğu ortaya çıkan eski savcının hazırladığı fezlekeyi olduğu gibi kopyalayarak iddianame hazırlayan savcı Mehmet Anıl Arslanoğlu’na ifade verdi.

TURGUT KAZAN: MÜVEKKİLİM İRONİ YAPMIŞTI!

Yazılı olarak da verilen savunmada Turgut Kazan şunları kaydetti:

Müvekkilim Ana Muhalefet Partisi Genel Başkan Yardımcılığı yapmış bir politikacıdır. Bu sıfatıyla ve milletvekili olarak, 03.02.2012 günü Silivri Cezaevi’nde, Pensilvanya öyle istediği için tutuklanan, eski Genelkurmay Başkanı İlker BAŞBUĞ ile Mehmet HABERAL ve Mustafa BALBAY’ı ziyaret ettikten sonra, Silivri CHP ilçe merkezinde görüşlerini açıklamıştır. Söylediği sözler, yargı faaliyeti adı altında yapılan apaçık bir haksızlığın ve zulmün teşhirinden ibarettir. Örneğin, terörle mücadele veren bir ülkede, TSK ile Genelkurmay Başkanının “terörist” sayılarak içeri alınmasının DÜŞMANLIK olduğunu söylemiştir. Ve Genelkurmay Başkanının Başbakana bağlı olduğuna vurgu yaparak, “onun da ifade vermesi gerekir” demiştir. Böylece, ironi olarak tanımladığı bir yöntemle, Silivri’deki yargılamalara karşı çıkmıştır. Açıklamasında kullandığı yönteme, mantık biliminde “koşullu önerme” denir. İki basit önerme “İSE” bağlacıyla birleştirilerek yapılır. Art bileşende dile getirilen yargı, ön bileşendeki yargıya bağlanır. Bunlardan biri doğru değilse, diğerinin de doğru olamayacağı sonucu çıkar. Dolayısıyla, İlker BAŞBUĞ’un terörist olamayacağı vurgulandığına göre, Başbakana terörist denilmiş olamaz. Ama o tarihteki tarafsız/bağımsız yargının, daha sonra başbakanı da tutuklamaya soyunduğu unutulmamalıdır. Demek oluyor ki savcı o yargılamaları “tarafsız/bağımsız yargı faaliyeti” ve bu nedenle İlker BAŞBUĞ’u terörist saydığı için, art bileşendeki önermeyi suç saymıştır.

ALBAY HÜSEYİN KURTOĞLU DAVASINDA ETKİN İSİMDİ

Oysa fezlekeyi hazırlayan Başsavcı Ali İŞGÖREN başta olmak üzere, Pensilvanya suç örgütünün yargı formatıyla ne oyunlar oynadığı açıklanmıştır, kanıtlanmıştır. Örneğin, Silivri’de Jandarma Albay Hüseyin KURTOĞLU’na yapılanlar, vicdanlara sığmayan, çok acı ve korkunç bir “yargı faaliyeti” tuzağıdır. Dolayısıyla, kurulan kumpaslar bu kadar ortaya dökülmüşken, iddianameyi yazan Savcının, Başsavcı Ali İŞGÖREN’in fezlekesini kopyalayarak, TSK’nin ve Genelkurmay Başkanı İlker BAŞBUĞ’un tutuklanıp yargılanmasını,  “bağımsız ve tarafsız yargı faaliyeti” sayıp müvekkilimizi suçlaması olacak şey değildir. Tam ibretlik bir yaklaşımdır, asla kabul edilemez. Dolayısıyla, müvekkilimizin kullandığı yöntemin, bu gerçeklerle birlikte düşünülüp değerlendirilmesi gerekir.”
FEZLEKEYİ HAZIRLAYAN SAVCI KİMDİ?

Eski Silivri Başsavcısı Ali İşgören, Silivri Cezaevi’ni toplama kampına benzeten ve Ergenekon davasına bakan mahkeme heyeti hakkında ”Onlara yargıç demeyi içime sindiremiyorum” diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında da “Mahkeme üyelerine hakaret ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” iddiasıyla fezleke düzenlemişti.

Ali İşgören’in sorumlu olduğu Silivri cezaevinin kötü koşulları TBMM Cezaevi İzleme Komisyonu raporuna da yansımıştı. Silivri’deki mahkumların günlük sadece 5-6 dakika su kullanabildiği şikayeti üzerine Ali İşgören, “Yaşanan sıkıntılar, suyun kötü niyet veya ihmal edilerek kullanımından kaynaklanmaktadır” demiş, CHP’li Malik Ejder Özdemir’e de “Tutuklular sırf devlete zarar olsun diye suyu boşa akıtıyorlar” yanıtını vermesi tutanaklara yansımıştı.

ERDOĞAN DA TUTUKLAMAYI ELEŞTİRMİŞTİ

Dönemin Başbakanı Erdoğan da 5 Ağustos 2012’de Başbuğ’un tutuklanmasını eleştirmiş, “İlker paşamızla alakalı olarak ben yapılan benzetmeleri ve yakıştırmaları asla doğru bulmuyorum. Yani bir örgüt elemanıymış, bir örgütün mensubuymuş gibi bu tür yaklaşımları kesinlikle çok çok çirkin buluyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde Genelkurmay Başkanlığı makamına gelmiş bir insan için bu tür bir yakıştırmanın, bu tür bir benzetmenin doğru olmadığını ve insaf dışı olduğunu kesinlikle düşünüyorum” açıklamasını yapmıştı.

ERDOĞAN’IN AVUKATLARI DA İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SAVUNUYOR!

Öte yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sarf ettiği; “Alçak, zalim, kapkaranlık, cahil, tiksinti verici, vatan haini, lümpen, terör örgütünün maşası, ahlaksız, mandacı artığı, ruhu kirlenmiş” sözleri nedeniyle kendisi aleyhine açılan bir tazminat davasında avukatlarının geçen ay mahkemeye sunduğu savunmada, “(İfade özgürlüğü) Devletin veya nüfusun bir bölümü için saldırgan, şoke edici veya rahatsız edici bilgiler ve düşünceler için de geçerlidir ve bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz” demesi de dikkat çekmişti.

Print Friendly, PDF & Email