CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, ekonomideki son gelişmelerle ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet üyelerini eleştirdi.
Oran, “Erdoğan’ın ülkeyi adım adım krize götüren inatlaşma tavrı karşısında hükümet, korktu, sessiz kalmayı tercih etti. Adım adım gelinen bu noktadan, Erdoğan kadar O’na ‘dur’ diyemeyen hükümet yetkilileri de sorumludur” dedi.
Umut Oran
Basın Açıklaması
08.3.2015 
“HİÇBİRİNİZ MASUM DEĞİLSİNİZ, HEPİNİZ ORADAYDINIZ, SORUMLUSUNUZ !..” 
– “Dolardaki artış küresel bir gelişme değildir. Kasımdan bu yana gerçekleşen yüzde 15’lik kur artışı, dünyadaki bir ekonomik krizin değil; tamamen iç siyasal itişme, çelişme ve muktedir olma mücadelesinin bir sonucudur.”
– “Ülkeyi bir finans krizinin eşiğine getiren süreçten, Merkez Bankası ile faiz kavgasına yapan Cumhurbaşkanı kadar, O’ndan korkup susan hükümet de sorumludur”…
– “İzleyen dönemde krizin yönetimi sürecindeki en büyük risk de bizatihi bu basiretsiz hükümetin varlığıdır”
Kurlarda “alarm” veren hızlı yükselişten, Merkez Bankası ile faiz kavgası yürüten 12. Cumhurbaşkanı kadar, bu süreçte korkup susan, yetkisiz kalan hükümet de sorumludur.
Doların rekor üstüne rekor kırarak 2.62 TL’yi görmesi ile birlikte bugün finansal kriz riski belirginleşmiştir. Anayasal yetkilerini aşarak özerk Merkez Bankası politikalarına sert müdahalede bulunan Recep Tayyip Erdoğan’dan korkup susan hükümet, krizi algılamada bile zafiyet içindedir. Başbakan Ahmet Davutoğlu, dolardaki hareketi “dünyadaki genel bir dalgalanmanın yansıması” diyerek “elle gelen düğün bayram” havasında görmeye çalışmaktadır. Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da bu süreçte gerekli tavrı koyamamıştır. Kurdaki yükselişten ihracat artışı bekleyen Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ve “Dövizdeki artış hane halklarını etkilemez” diyen Sanayi Bakanı Fikri Işık ise gaflet içindedir. Bu tablonun aktörlerinin her birisine şöyle seslenmek istiyorum:

  1. CUMHURBAŞKANI’NA:

Ekonomiyi sıcak para ile çevirdiniz. Fed’in basıp gelişmiş ülkelere saldığı dolarlar Borsaya, DİBS’e geldikçe çarkı kolayca çevirdin, günü kurtardın. Yatırıma değil ranta gelen bu para marifetiyle bollaşan döviz arzı, borçla tüketime dayalı hormonlu büyüme sağladı, bununla övündün; ekonomideki sahte başarı algısını oya tahvil ettin. İthalat patlaması ve cari açık rekorlarına imza attın. Ülkenin borcunu kat kat büyüttün. Değirmenin suyu hep böyle akar sandın ama Fed, sıcak para musluklarını kapatınca deniz bitti, ekonomi çakıldı. Hukuk devletini, kuvvetler ayrılığı ilkesini yok ettin; yolsuzlukların üstünü örttün; istikrarı bozdun, güveni tükettin. Sermaye girişleri durma noktasına gelirken, içerideki yerli ve yabancı sermaye çıkış eğilimine girdi. Petroldeki tarihi düşüş, enflasyonu ve cari açığı aşağı çekerek faiz indirimine zemin hazırlayacak bir şansken; durma noktasına giden ekonomiyi canlandırırım diye, koşulları oluşmadığı halde “faizi indir” diye Merkez Bankası’na saldırdın. Başlattığın kavga sermaye kaçışını hızlandırıp, dövizi fırlattı, ekonomik krizi tetikledin, kendi ülkeni ateşe attın!.. 
BAŞBAKAN DAVUTOĞLU’NA:
Kurdaki anormal süreci, “doların tüm dövizlere karşı değer kazanması” şeklinde, küresel bir trend gibi göstermeye çalıştınız. Sayın Başbakan, ekonomi mi bilmiyorsunuz, halkı kandırmaya mı çalışıyorsunuz? Dolar tüm dövizler karşısında bu ölçüde değer mi kazandı? Dolardaki artış küresel bir gelişme değildir. Kasımdan bu yana gerçekleşen yüzde 15’lik kur artışı; dünyadaki bir ekonomik krizin sonucu değil; tamamen iç siyasal itişme, çelişme ve muktedir olma mücadelenizin bir sonucudur!…
Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’i de yanınıza alıp uluslararası bankacı ve yatırımcıları ikna için New York’a gittiniz, ama ABD Dışişleri Sözcüsü, bu ziyareti basın mensuplarından öğrendi. Toplantılarda istenilen sonucu alamadınız. Güveni kazanamadınız. Elin boş dönüyorsunuz. Algı tamamen bozulmuş durumda. Sermaye güven ve istikrar ister. Hukukun olmadığı, tek adamın keyfine göre yönettiği, her şeye müdahale ettiği bir ülkeye sermaye gelmez.
EKONOMİDEN SORUMLU BABACAN’A:
Erdoğan, yetki alanının dışına çıkıp, “faizi düşür” baskısı yaparken, hükümetin ekonomi yönetiminde en yetkili kişi olarak neden çıkıp da kendisine “Bu, bizim bile karışamayacağımız, özerk Merkez Bankası’nın yetki alanına giren bir konudur. Sizin üzerinize vazife değil” diyemediniz? Sadece Erdoğan’ın 8 günlük Latin Amerika gezisinde diliniz çözüldü de sadece Merkez Bankası’nda gayet yetkin bir ekibimiz var, ekibimize güveniyoruz. Doğru zamanda doğru kararlar aldıklarına inanıyoruzdiyebildiniz.  Erdoğan’ın “kendine çeki düzen verin” sözleriyle şahsınızı açık hedef göstermesine de ses çıkaramadınız. Erdoğan bir yana O’na bu yanlış ekonomi tüyolarını verdiği anlaşılan “danışman”ın size yönelik ayak oyunlarına da tek kelime etmediniz. Erdoğan korkunuz, ülke sevgi ve sorumluluk duygunuzdan daha mı ağır basıyor?
Türkiye’nin döviz pozisyon açığı, tam 431 milyar dolar. Kurdaki her 1 kuruşluk artış açığı 4.3 milyar lira büyütüyor. Doların 2.32 TL’den 2.62 TL’ye çıktığı iki ayda açık 130 milyar lira büyüdü. Önümüzdeki bir yılda; Türkiye toplam 167 milyar dolar dış borç ödeyecek. Dolarda son iki aydaki 30 kuruşluk artış geri ödemelerde 50 milyar liralık bir ek fatura çıkardı. Tüm kesimler ciddi bir kur riski altında. Borç ağırlıkla özel sektöre ait diye bu süreçten kamunun etkilenmeyeceği öne sürülemez. Özel sektörün mali yapısının bozulması, vatandaş açısından işsizlik; devlet için vergi kaybı, genel ekonomi için büyük tahribat demektir.
Sayın Babacan, ekonomide ortaya çıkan riskleri yönetmek ve ağır faturayı telafi için ne gibi politikalar izleyeceksiniz? Ülke ağır bir krize doğru ilerlerken, sorumlu bakan olarak içiniz rahat mı?
EKONOMİK BAKANI ZEYBEKÇİ’YE:
Kurlardaki artış için “ihracatı destekleyen bir durumdur” dedin. Oysa, yükselen kur ihracatı artırmıyor, tersine düşürüyor. İhracatta Türkiye’ye avantaj yaratması gereken kur artışı, tersine dezavantaj yaratıyor. Neden mi? İhracat yüzde 62 oranında ithalata bağımlı. Yani 100 dolarlık ihracat yapabilmek için 62 dolarlık ara malı ithal ediliyor. Bazı sektörlerde üretimde kullanılan ithal girdilerin payı, ihracatın yüzde 80’ine yaklaşıyor. Döviz arttıkça, üretim maliyeti ve ihracat birim fiyatı yükseliyor, dış pazarda rekabet gücü azalıyor. Bunun sonucunda ihracat ithalattan da hızlı düşüyor. Kurlarda hızlı yükselişin devam ettiği Şubat’ta yaşanan yüzde 13’lük ihracat düşüşü de bunun bir sonucu. Dolar yükselişe devam ederse, Türkiye ihraçlık ürünlerin üretiminde kullanılan girdileri dahi ithal edemeyecek bir noktaya gelebilir. Aylık ortalama dolar kurunun 2.46 TL olduğu Şubat ayında ihracattaki şok düşüş dikkate alındığında, doların 3 TL’ye çıkması bu anlamda kritik eşik olabilir.
SANAYİ BAKANI IŞIK’A
Döviz kurlarındaki hareket kamuoyu ve hane halklarını etkilemiyor” dedin ama bundan etkilenmeyeceklerin hangi haneler olduğunu belirtmedin. Petroldeki tarihi ucuzlama akaryakıta yansımazken, kur artışı anında fiyata bindi. Kur artışının hızlandığı Ocak ayı ortasından bu yana akaryakıta yapılan kümülatif zam yüzde 10’a yaklaştı. Akaryakıt ekonomide temel girdi. Bu zamlar, zincirleme biçimde tüm sektörlerde maliyetleri artırıcı, ekonomik faaliyetleri ve talebi kısıcı etki yapacak. Bu etki tüm sektörlere yansıyarak, bir zam dalgası başlatacak. Zamlar enflasyonu körükleyecek, dar ve sabit gelirli kesimin gelirleri hızla aşınacak. Hane halklarının kur artışından etkilenmeyeceğini söylemek en hafif deyimle basiretsizliktir. Sayın Bakan! Hane halklarımız ısınmak için tezek kullanıp, işe yürüyerek ya da atla mı gidiyor ki dövizdeki bu anormal artıştan etkilenmesin?
Reel sektörün Türkiye’deki bankalardan kullandığı döviz kredisi 152.6 milyar dolar. Yılbaşında 2,32 TL’lik kur düzeyinde 354 milyar lira olan bu borcun TL karşılığı iki ay gibi bir sürede 46 milyar lira artarak 400 milyar liraya çıktı. Bu artış, şirketlerin bilançolarına kambiyo zararı olarak yansıyacak ve bilançoları ciddi biçimde bozacak. Bankalara döviz borcu bulunan KOBİ’lerin sayısı 23 bini aşmış bulunuyor. Kurdaki yükseliş, firmaların bilançolarının bozulması, iflaslar, işten çıkarmalar, iğneden ipliğe zam dalgası ve ekonomide küçülme olarak 77 milyona fatura olacaktır. KOBİ’ler için bir önleminiz var mı?
“HÜKÜMET BU KRİZİ YÖNETMEKTEN ACİZDİR”
“Erdoğan’ın ülkeyi adım adım krize götüren inatlaşma tavrı karşısında hükümet, korktu, sessiz kalmayı tercih etti. Adım adım gelinen bu noktadan, Erdoğan kadar O’na ‘dur’ diyemeyen hükümet yetkilileri de sorumludur. Şimdi yaşanan türbülansta, halka kriz yokmuş gibi göstermeye çalışan hükümet yetkilileri çözüm konusunda da zafiyet içindedir. İzleyen dönemde krizin yönetimi sürecinde de en büyük risk de bizatihi bu hükümetin kendisidir. Bu noktaya gelinmesine engel olamayan hükümet bu krizi yönetme, ekonomiyi istikrara kavuşturma konusunda da acizdir. Ekonomi yönetilemiyor, Türkiye güvende değildir.”
SONSÖZ
İstikrar sürsün Türkiye büyüsün sanal algı hem yurt içinde hem yurt dışında artık bitmiştir, hükümet artık kimseye güven ve umut vermemektedir. Bunun içindir ki 2014 yabancı sermaye girişinde şok düşüş ve yerli sermaye kaçışında müthiş patlama yaşanmaktadır. Türkiye’nin acilen normalleşmeye ihtiyacı vardır. Bu normalleşme ancak ve ancak bir iktidar değişimiyle gerçekleşir. Tüm yurttaşlarımı yaşatılan, dayatılan tüm bu olumsuzlukları dikkate alarak ülkemizin yarınları çocuklarımızın geleceği için yapay, anlamsız ayrıntılara takılıp kalmadan Atatürk, Cumhuriyet, Demokrasi, Ne Ezilen Ne Ezen İnsanca Hakça Düzen’de birleşmeye ve 7 Haziran’da oylarını CHP’ye 4 yıllığına emanet etmeleri çağrısında bulunuyorum. Evimiz CHP, Hedefimiz iktidar.
Basın Açıklaması:
ORANDAN-SARAY-VE-HUKUMETE-DOLAR-SESLENISI-2-1
 

Print Friendly, PDF & Email