Mustafa Kemal Atatürk diyor ki: “”İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?”

AKP döneminde kadınların siyasete, sivil toplum kuruluşlarına ve genel olarak karar alma süreçlerine katılımı durdu. Ülke nüfusunun yarısını kadınlar oluştururken, kadın milletvekili oranı yüzde 14.4’te kalıyor.  Türkiye’de 2013 itibariyle kadın bakan sayısı sadece 1 ve kabinede kadın bakan oranı olarak yüzde 4’e denk geliyor.

2013 itibariyle kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 30.8’le, 1990’lı yıllardakinin altında bulunuyor. Türkiye, kadının iş gücüne katılımında OECD ülkeleri içinde son; dünyada ise 127. sırada yer alıyor.

Bugün Türkiye’de okuma yazma bilmeyen 2.8 milyon kişinin yüzde 83’ünü kadınlar oluşturuyor. Okur yazar olmayan her beş kişiden dördü kadın.

Dünya Cinsiyet Ayrımcılığı Raporu’na göre Türkiye’nin 136 ülke arasında 120. sırada bulunuyor. Sıralamada Türkiye’den hemen sonra gelen ülkeler ise Gana, Tanzanya, Katar gibi ülkeler…

Geçtiğimiz 10 yıldaysa kadına karşı şiddet yüzde 1400 gibi rekor bir ölçekte arttı, kadınlar sosyal, maddi ve manevi şiddetin öznesi olmak zorunda kaldı.

Bu rakamlar bize yalnızca içinde yaşadığımız gerçekliği göstermiyor aynı zamanda bu rakamların oluşmasına sebebiyet veren hakim zihniyeti de gösteriyor. Kadınlar siyasette, ekonomide ve toplumsal yaşamda yeteri kadar yer alamıyor, sistematik olarak ayrımcılığa uğruyorsa bunun sebebi iktidar zihniyetinin bu durumu bir sorun olarak görmemesi hatta teşvik etmesi.

Nitekim Recep Tayyip Erdoğan “ben zaten kadın – erkek eşitliğine inanmıyorum” diyor, “kadına karşı şiddet abartılıyor” diye açıklamada bulunuyor,  eski sağlık bakanı “tecavüze uğrayan doğursun gerekirse devlet bakar” diye tecavüzü normalleştiriyor, Ankara Belediye Başkanı “anası tecavüze uğruyorsa çocuk neden ölsün, anası ölsün” diyebiliyor.

Kadınlarla erkeklerin eşit olduğu inancına sahip olmayan, kadının çalışmasını istemeyen, kadını ikinci sınıf bir insan olarak gören bir zihniyet ile kadın haklarının gelişmesi, ilerlemesi ve kadınların toplumda hak ettikleri yeri alabilmesi mümkün değil.

Kadının haklarını korumayan ve kadına ikinci sınıf bir statü veren hiçbir ülke ilerleyemez, gelişemez. Toplumun yarısının ayrımcılığa uğradığı, her tür adaletsizliğin reva görüldüğü, ekonomik ve sosyal hayattan yasaklandığı, haklarının alıkonulduğu bir ülkenin insanlarına özgürlük ve refah sağlaması da mümkün değildir.

Amacı Türkiye’yi çağdaş uygarlık seviyesinin bile üstüne çıkarmak olan CHP olarak biz, kadın haklarının tam olarak korunduğu, kadının sosyal yaşamdaki yerinin garanti altına alındığı, ekonomik ve sosyal hayata güçlü bir şekilde katıldığı, özgürlüklerinin korunduğu bir toplumsal düzen istiyoruz.

Biz toplumun yarısının ayaklarından yere zincirlenmesini asla kabul etmeyecek, insan özgürlüğüne yönelik bu büyük haksızlıkla da mücadelemize devam edeceğiz.

Gelecek yıllarda kadının toplumda hak ettiği yere kavuştuğu, kadına yönelik ayrımcılığın da tam olarak ortadan kalktığı günler göreceğimize inanıyor, bu duygu ve düşüncelerle tüm kadınlarımızın 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’nü içten bir şekilde kutluyor, başta Ulu Önder Atatürk olmak üzere ülkemizde kadın hakları için çalışan tüm insan hakları savunucularını da şükranla anıyorum.

Saygı, sevgi ve dostlukla,
Umut Oran

Print Friendly, PDF & Email