27 Nisan 2012 Cuma günü, Taksim’de Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul milletvekili Umut Oran’la parlemento, önümüzdeki süreçte Türkiye’yi ve Dünya’yı bekleyen politik gelişmeler ve bu okyanusta CHP yönetimindeki bir geminin neler yapabileceğini söyleştik. Şöyleşinin bu ilk bölümünde parlementonun durumu üzerine konuştuk.
İzleyebildiğimiz kadarıyla CHP hem parlamento içinde hem parlemento dışında bir muhalefet partisi olarak çok yoğun çalışıyor. Fakat fazla bir şey yapmıyormuş gibi tam tersi bir izlenim var. Bu söyleşide, önce CHP’nin parlamento içindeki faaliyetlerini gözden geçirip faaliyetlerle izlenimler arasındaki bu kontrastın kaynağını irdeleyelim istiyorum.
Muhalefet üretiyor ve muhalefetini kayda geçiriyor
CHP’nin içinde bulunduğumuz yasama döneminde parlamentodaki yasama ve denetim faaliyetleri konusundaki istatistikler nelerdir?
Şöyle söyleyelim; yüz otuz üç milletvekili her biri ortalama on tane kanun teklifi vermiştir. Bu sayı, muhtemelen 1500 ile 2000 arasıdadır. Yine 1500 – 2000 tane araştırma önergesi vardır. Yazılı veya sözlü soru önergeleri de nereden baksanız 10 – 15 bin arasındadır. Yasama sürecinde bir muhalefet partisi olarak bu üç kanalımız var. Bir de, güven oylaması için talepte bulunup gensoru verebiliyoruz.
Açıkçası, yasama faaliyetlerinde komisyonlar dışında yapabileceğimiz çok fazla bir şey yok. Arkadaşlarımız bütün komisyonlarda görevli ve çalışmalarını yürütüyorlar. Ama orada da maalesef iktidar partisinden gelen kararlar parmak sayısına göre geçiyor. Komisyon çalışmaları da göstermelik kalıyor. Buna rağmen bütün komisyonlarda karşı görüşlerimizi, karşı oylarımızı muhalefet şerhi olarak yazıyoruz.
Muhalefetin ürettikleri değerlendirilmiyor
Vermiş olduğunuz yasa teklifleri gündeme alınıp komisyona gidip komisyonda görüşülüyor, oradan da Genel Kurul’a geliyor mu?
Beklemede kalmanın kanuni bir süresi var. Ama verdiğimiz yasa teklifleri genelde beklemeye alınıyor. Kenara itiliyor. Pazarlık usulü zorla çok az sayıda gündeme girebilenlerinse sonucu baştan belli. Bugüne kadar hiç değişmedi. İktidar partisinin oy çokluğuyla reddediliyor. Yani orada Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri hür iradelerini kullanamıyorlar. Her getirdiğimiz öneri otomatik olarak reddediliyor.
Komisyonlarda mı reddediliyor?
Komisyonlarda da reddediliyor. Yine de, komisyonda reddedilse de aşağıya, Genel Kurul’a geliyor. Genel Kurul’da hemen reddediliyor.
Aynı şey hükümetin ve iktidar partisinin getirdiği yasalar için de geçerli mi?
Onlar genelde çok hızlı geçiyor.
Reddedilmesi ya da …
Öyle bir imkan yok. Parmak hesabı. Şu anda meclisteki sandalye sayısına göre, hükümet ne isterse yüzde 99.9 geçiriyor. Muhalefet sadece süreyi uzatabiliyor. Burada muhalefet olarak yapacağınız şey bu onaylanma prosedürünü ve sürecini biraz daha uzatabilmek.
Biraz daha” ne kadarlık bir süreye karşılık geliyor?
En fazla bir hafta.
Temsil dengesiz ve çarpık
Yarı yarıya oy almış bir parti var; her yasa teklifi olduğu gibi bire bir geçiyor. Oyların dörte birini almış bir parti var; hem yasalaşma oranı, hem de geçen yasalara görüşlerini yansıtma oranı çok düşük.
Sıfır. Yüzdelik en küçük bir olasılık yok.
Örneğin bu hafta başı gerekçelerini ortaya koyup Van’la ilgili bir yasa teklifi önerdik. Van’da depremden sonra altı ay boyunca elektrik faturası kesilmemiş. Sonra altı aylık fatura toptan kesilmiş. Fakat bu toptan yapılan kesintiye bakıyorsunuz; bir eve gidiyorsunuz, ev yıkık, ama ona altı aylık fatura gelmiş; dükkân, bakıyorsunuz hiç çalışmamış ama ona altı aylık fatura gelmiş. Dedik ki bu altı aylık dönem, deprem süreci olduğu için depremzedelerden elektrik parası almayın; devlet bunu bütçesinden karşılasın. Teklifimizi verdik; ama otomatik olarak reddedildi.
Parlamento doğrudan ya da dolaylı olarak bypass ediliyor
Böyle bir sistem işliyor parlamentoda. %49 dışında milletin iradesi tecelli etmiyor. Esasında amaç, sürekli olarak parlamentoyu bypass etmek. Biz zaten yirmi dördüncü döneme başladığımızda yaklaşık altı ay süreyle hiç bir kanun teklifimiz parlamentoya gelmedi. Kanun Hükmünde Kararnamelerle parlamentoyu doğrudan bypass ederek yasa çıkardılar.
Parlamento açıldıktan sonra da…
Seçim öncesindeki bir ayla seçim sonrasındaki bir ay için olağanüstü durumlar olabileceği gerekçe olarak sunularak geçen sene seçim öncesinde bu kararı aldılar. Böyle uzun bir süre talep etmemeleri lazımdı; ama altı aylık aldılar.
Demokrasi, milletin bir kısmının desteğini alan muhalefetin yok sayıldığı bir rejim olamaz.
Söylediğiniz gibi parlamentoda milli iradenin tecellisi mümkün olmuyorsa, bu konuda bir zafiyet varsa muhalefet partilerindeki milletvekillerimizin bu kadar gayreti bu kadar meşakkatli çalışması boşu boşuna mıdır?
Parlamentonun işleyiş biçimi sorunlu. Demokrasinin yeniden tanımlanması gerekiyor. Çoğunluk partisi çoğulculuğu reddetmemeli. Yani %49 ile iktidar olundu diye “Ben ne dersem o olur” “Benim dediğim olacak” “Ben bilirim” mantığını dengeleyecek farklı bir sisteme ihtiyaç var. Biz bunu özellikle bu “Arap Baharı” adı altında arap dünyasındaki gelişmelerle ilgili de gözlemliyoruz. Orada da bir parti iktidar oluyor. Otoriter bir yönetim anlayışı benimsiyor. Muhalefeti yok sayıyor.
Demokrasi yeniden tanımlanmalı. Tek başına anayasanın değişmesinden ziyade siyasi partiler yasası ve seçim yasasının da değişmesi lazım.
Yasama ve yargı, yürütmenin giderek yalnızca Başbakanın kontrolünde
Son anayasa değişikliğinden önce, muhalefet yasama süreçlerinde katkıda bulunurken ya da yürütmeyi denetlerken karşılaştığı sorunları yargıya götürüyordu ve zaman zaman sonuç alıyordu. Siyasi partiler yasası ve seçim yasasının yanı sıra, güçler ayrılığı konusundaki zayıflamanın da parlamentonun işleyişinin sorunlu olmasında etkisi olmuş olabilir.
12 Eylül anayasa halk oylamasında anayasadaki bazı maddelerin değiştirilmesiyle yargı bağımsızlığını biraz daha kaybetti. Şu anda yargı yürütmenin kontrolünde. Eskiden de Adalet Bakanı, Hakimler Savcılar Yüksek Kuruluna başkanlık ediyordu ve biz bunun olmaması gerektiğini söylüyorduk. Şu andaysa Adalet Bakanın yanı sıra, Adalet Bakanlığı müsteşarı ve Adalet Bakanlığındaki Adalet Akademisinin müdürü olmak üzere iki tane daha Adalet Bakanlığı bürokratı Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunda. Hakimleri bu heyet değerlendirip, bu heyet atıyor.
Yasama ve yargı, yürütmenin kontrolünde. Yürütme yasamayı bloke etmiş durumda. Bugün meclis başkanı tarafsız değil. Başbakanın iki dudağının arasına bakıyor. Komisyonlar yine Başbakanın iki dudağına bakıyor. Başbakan zaten parlamentoyu ciddiye almıyor. Türkiye’nin, halkın iradesi, sayısal bakımdan gerçekleşmiyor, icra anlamında gerçekleşmiyor. Bugün biz, halkın gündemi ve önceliklerinin çok dışında gündemi olan bir parlamento çalışmasına tanıklık etmiş oluyoruz.
İktidar partisinde de karamsarlık girdabına kapılanlar var
Bu durum, sizi “Bu kadar uğraşıyorum. Ben artık ne teklif vereyim. Bunları bir kenara bırakayım diye karamsarlığa sürüklüyor mu?
Esasında yeni siyasete girmiş arkadaşlarımız veya parlamentonun işleyişini yeni görmüş arkadaşlarımız büyük bir umutsuzluğa ve karamsarlığa düşüyorlar.
Doğrudan bana sorduğunuz için söylüyorum; ben zaten siyasete girerken siyasetteki bu sistemsizliği biliyordum. Siyasetin, parlamentonun işleyişiyle, siyasi partiler yasasıyla, seçim yasasıyla bu şekilde bir düzensizlik içerisinde olduğunu biliyordum. Yani bunu bile bile girdim. Girme amacım da bu siyaset sistemini tepeden tırnağa değiştirmekti ve şu anki tek hedefim bu. Dolayısıyla beni çok etkilemiyor. Buradan oluşan moralsizliği sokağa çıkarak, Anadolu’ya giderek, toplumun farklı kesimleriyle bir araya gelerek, zaman zaman yurt dışına bir elimi uzatarak aşıyorum. Ama iktidar partisinden dahi bir çok milletvekili -sayısı yüzde yetmişlerdedir- bu girdabın içinde “Benim burada ne işim var” diyor.
Muhalefetin bu gayretleri de olmasa halimiz ne olurdu?” diye düşünmüyor değilim. Perdelenmeye çalışılsa da muhalefet çalışıyor ve çok daha kötü olabilecek koşulları engellemiş durumdadır. Bir de, bunlar bir sürecin evreleridir. Örneğin, bir gensoru bu dönemde parlamentoda kabul görmüyor diye ileride Yüce Divan’ın yolunu açmayacak anlamına gelmiyor. Bu dönemde yapılan eğitim yasasındaki değişiklikle ilgili eleştirilere kulak tıkanması bunların zamanla değerlendirilmeye alınmayacağı anlamına gelmiyor. Var olan koşullar içinde de olsa çalışan bir muhalefetin bulunduğunun ve yaşadıklarımızın nihai hal değil inişli çıkışlı devam eden bir sürecin evreleri olduğunun fark edilmesi kanımca karamsarlığın dağılması için yeterlidir.
Tabii. Muhalefet daha organize olabilir, daha etkin muhalefet yapabilir. Bu ayrı bir tartışma konusu. Temeldeyse bir sistemsizlik sorunu var ve bu, baskı ve korkuyla topluma da sirayet etmiş durumda.
Sürecek
(Devamı 2 Mayıs 2012 Çarşamba günü)

Print Friendly, PDF & Email