İstanbul Milletvekili, TBMM AB Uyum Komisyonu Başkanvekili ve AB – Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eş-Başkan Yardımcısı Umut Oran, Türkiye’nin AB ile ilişkileri ile ilgili olarak 6 senedir bir arpa boyu yol alınamadığı ve Türkiye’nin tam 278 insan hakkı ihlalinden mahkûm olarak bu alanda birinci olduğunu belirterek “6 senedir olan hiçbir şey yok. Hükümetin AB konusundaki genel politikası tek bir şeye dayanıyor:Her şeyi vaad et, hiçbir şey yapma” diye konuştu.
İstanbul Milletvekili Umut Oran Avrupa Birliği temsilcileri ile yaptığı görüşmeler ve AB ile müzakere sürecini değerlendirmek üzere TBMM’de basın toplantısı düzenledi. İstanbul Milletvekili Oran toplantıda “AB ile müzakerelerde 6 yılda neler olmadı” isimli broşürü de dağıttı.
İstunbul Milletvekili Oran’ın değerlendirmeleri şöyle; “Biliyorsunuz 1 Ekim tarihinde TBMM açıldı. Böylelikle 24. Yasama dönemi fiilen başlamış oldu.
Burada, ilk kez bir araya geliyoruz. Bu sebeple mutluluğumu ve burada bulunan arkadaşlara teşekkürlerimi ifade etmek isterim. Hepiniz hoş geldiniz.
Konuşmama başlamadan önce, bir noktayı ifade etmek istiyorum. Malum, Türkiye’de basın özgürlüğünün tehdit altında olduğu bir dönemdeyiz.
– Gazeteci arkadaşlarımız otosansür ve editoryal baskılardan yakınıyor. Özlük hakları açısından birçok olumsuzluk var. Sendikal hakka kavuşmuş, örgütlü bir basından yoksunuz.
– Dünyada en fazla gazetecinin tutuklu olduğu ülke Türkiye. Tam 64 gazeteci tutuklu. Bu sebeple bugün aramızda değiller. 8 milletvekili arkadaşımız da aynı sebeple Meclis faaliyetlerine katılamıyor. Türkiye, totaliter devletlerle aynı listede adının anılmasını hak etmiyor. Bu adaletsizliklerle mücadele etmeliyiz.
– Yargılamaya saygımız var. Ancak adil yargılanma ilkesi ve masumiyet karinesi gibi evrensel değerlere de saygımız var.
– Uzun tutukluluk süreleri büyük hak kayıplarına neden oluyor. Özel yetkili mahkemelerde uygulanan özel yargılama usulleri adil yargılanma ilkesini ihlal ediyor. Biliyoruz ki gecikmiş adalet adalet değildir. Nitekim Yargıtay Başkanı bile adli yılı açılış konuşmasında bu konulara değindi.
Bütün bu zor şartlar altında çalışmalarını sürdüren, basının kamuoyunu bilgilendirme görevini hakkıyla yerine getirmeye çalışan, siz değerli arkadaşlarıma ve nezdinizde tüm basın mensuplarına, bu sebeple bir kere daha teşekkürlerimi, sevgilerimi sunmak istiyorum
AB – TÜRKİYE KARMA PARLAMENTO KOMİSYONU ÇERÇEVESİNDE YAPILAN ZİYARETLER
Değerli Arkadaşlar,
Bildiğiniz gibi 27 – 29 Eylül tarihleri arasında AB – Türkiye Karma Parlamento Komisyonu faaliyetleri çerçevesinde Strasbourg’da Avrupa Paramentosu’nun çeşitli üyeleri ile bir araya geldik. Bu görüşmeler esnasında Türkiye’nin AB’ye katılım süreci ile ilgili bilgi alışverişinde bulunduk.
– Bu noktada gündeme gelen vize muafiyeti hususunda belirli, somut bir şey olmadığını söylemek isterim. Türkiye serbest dolaşım hakkını hak etmektedir, ancak gelinen nokta bu değildir. Aldığımız belirsiz, muğlak bir iyileştirme vaadidir.
– Genel ziyaretlerin dışında, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland ile bir araya geldim. Konuşmamızda, Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlallerinden bahsettim. Basın özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, yargı bağımsızlığı gibi alanlardaki sorunları kendisine ilettim.
AB Sürecinde 6 Yılda Neler Olmadı?
Değerli Arkadaşlar,
Bugün AB ile Katılım ortaklığı müzakerelerinin başlamasının 6. Yılı. Birlikte bir değerlendirme yapalım.:
– Türkiye beklenen gelişmeyi gösterebildi mi gösteremedi mi? Bu sürece büyük umutlarla, bir genel demokratikleşme ve refah projesi olarak başladık. Peki nereye geldik?
– Türkiye ile aynı tarihte müzakerelere başlayan Hırvatistan bu yıl katılım anlaşmasını imzalayacak.
Bizde ise,
– Müzakerelere ilk etapta konu olan 33 faslın ancak 13 tanesi müzakerelere açılabildi.
– Bunlardan biri geçici olarak kapatıldı.
– Müzakerelere açılan diğer 12 fasılda ise kriterler yerine getirilse dahi bu fasılları kapatamıyoruz. Yani netice alamıyoruz.
Müzakerelere henüz açılmayan 20 fasıldan,
– 2 fasılda müzakereler pozisyonlarımızı bildirdiğimiz halde beklemede.
– 8 faslın tarama raporları Konsey tarafından onaylandı, ancak bunlardan 5’i ek protokol ambargosu nedeni ile görüşülemiyor.
– 9 faslın tarama sonu raporları henüz Konsey onayından geçmedi.
Geriye kaldı bir fasıl,
– O faslın da tarama sonu raporu hazırlanmadı bile.
– 2000 yılında müzakerelere başlayan birçok ülke 1 Mayıs 2004 tarihinde tam üye oldu.
– Bulgaristan ve Romanya ise, 2004 yılında müzakereleri tamamladılar. 2007 yılında tam üye oldular.
– Görüldüğü üzere birçok ülke müzakere sürecini çok kısa bir zaman dilimde tamamladı. Bulgaristan ve Romanya 7 senede bu işi halletti. Biz 6 seneyi bitirdik. Bütün bu manzaradan görüldüğü kadarıyla, müzakere sürecini başlatan enerjiyi Türkiye ve AB sürdürememiştir.
– Türkiye açısından, 6 senedir bir arpa boyu yol alamadık. Bir örnek verelim; diyelim ki 33 fasıl, 3 bin 169 km’lik Ankara – Brüksel kara yolu olsun. Bu ölçekte, 3 Ekim 2005 yılında Brüksel’e gitmek için yola çıkmış olsak, 6 yılda geldiğimiz nokta, sadece 96 kilometre. Yani Brüksel’e diye Ankara’dan yola çıktık, 6 yılda henüz Gerede’ye ulaşamadık.
– Bunun bir sebebi Türkiye’nin bu konuda gösterdiği yetersiz performans. Demokratikleşme konusunda hâlâ sorunlarımız var. Temel hak ve hürriyet ihlalleri devam ediyor. Basın özgürlüğü alanındaki sıkıntılardan bahsettik. Toplantı ve gösteri hürriyeti alanı belli; Hopa’da, Gerze’de yaşananları, Tekel işçilerinin maruz kaldığı uygulamaları hatırlıyoruz.
– AİHM verilerine göre, 2010 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından görülmeyi bekleyen her 100 davanın 11’i Türkiye ile ilgili. Bu alanda Rusya’dan sonra ikinciyiz.
– Türkiye tam 278 insan hakkı ihlalinden mahkûm olmuş, bu alanda birinciyiz. Sadece geçen sene yaşama hakkına yönelik ihlallerden 3 kez, adil yargılanma hakkının ihlalinden 42 kez, fikir ve ifade hürriyetinin ihlalinden 19 kez mahkûm olmuşuz. Yalnızca uzun tutukluluk sürelerinin yarattığı insan hakkı ihlali sebebiyle Türkiye 83 kez mahkûm olmuş. Türkiye’nin bir tek bu konudaki hak ihlali, Slovenya’nın tüm ihlallerinin toplamından iki kat fazla. İspanya geçen yıl toplam 13 olayda mahkûmiyet yaşamış. Biz ise tek bir başlıkta 83 kez. Türkiye bu görünümüyle demokratik bir ülke değil.
– Kadın hakları bakımından da uygulamada ciddi sıkıntılarımız var. Türkiye’de her 100 kadından 42’si şiddet görmüş. Bu 100 kadından 10 tanesi okuma yazma bilmiyor. Ancak 25 tanesi istihdama katılıyor.
– Engelli yurttaşlarımızın hakları bakımından büyük eksiklikler aynen devam ediyor. Şehirlerimiz engellilerin yaşamını kolaylaştıracak standartlarda değil. Kamu binaları ve kamusal kullanıma açık diğer yapılar engellilerin hayatını hala zorlaştırıyor. Denetim mekanizması kurulmadığı için kanunun öngördüğü gelişmeler sağlanamıyor. İş ve sosyal güvenceler bakımından büyük eksiklikler sürüyor. Ayrımcı bakış açısı hükümet üyelerine kadar sirayet etmiş vaziyette. En son seçim döneminde Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile engelli bir vatandaşımızın yaşadığı olay hala aklımızda.
– Bu çizdiğimiz tabloya bir bakalım: Bu demokrasi tablosu değildir. Bu defolu demokrasidir. Bunu giderecek olan şey siyasi irade ve isteklilik. Bugün eksik olan budur. Türkiye’nin bütüncül bir plana ihtiyacı var. Hükümet bu noktada gereken öngörüleri ve icraatı yapamamıştır.
– Örneğin 2005 yılında müzakereler başladığı zaman, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin üye olduğu biliniyordu. Bizim üyeliğimiz açısından onların da onayına ihtiyacımız olduğu belliydi.
– Yine 2012 Temmuz ayında Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin dönem başkanlığı yapacağı da çok önceden belliydi. Mesela 2020 Ocak ayında dönem başkanlığına Finlandiya geçecek, Ocak 2014’te Yunanistan. Her şey belli. Sürpriz yok. Biz neyi öngöremedik? Müzakereleri durma noktasına getiren Güney Kıbrıs ile ilgili yaşadığımız sorunu halledecek mekanizmaları neden kuramadık?
– Süreci tıkayan bir unsur daha var. Avrupa Birliği içerisindeki bazı etkin ülkelerin Türkiye’ye karşı aldıkları tutum. Bu ülkelerdeki bazı politikacılar, iç politik sebeplerle, birleşme sürecine engel olmakta. Türkiye eşit ve adil bir tutum hak ediyor. Avrupa Birliği’nin iki noktayı düzeltmesi lazım. Birincisi Türkiye’nin dâhil olmadığı bir Avrupa Birliği, küresel bir aktör olamaz. İkincisi, herkes bilinçaltındaki korkularla yüzleşmeli. Korku ve düşmanlık hisleri üzerinden politika yapılamaz.
Hükümet Gerçekten AB’ye Girmek İstiyor mu?
– Önümüzde uzun bir yasama dönemi var. Bu 4 yılda hem hükümet hem de AB net bir karar vermelidir. Türkiye AB’ye girmeli mi? Yanıt ‘Evet’ ise, artık oyalamayı bırakıp gereken adımları atalım.
– Ancak gelinen manzara hükümetin, AB konusunda gerçek bir isteği olmadığını gösteriyor.
Nokta nokta bakalım:
2005 yılında AB’ye girdik giriyoruz diye kutlamalar yaptık.
2006 yılında Erdoğan “AB’ye tam üyelik hedefi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesinin bir gereğidir” dedi.
2007 yılında, yine Erdoğan “Hedefimiz üyelik kriterlerini yerine getirmektir” diyordu.
Geldik 2008 yılına.
Ali Babacan “Bu yıl AB yılı olacak, şaşıracaksınız” diye müjdeyi verdi.
Kimse bir şeye şaşırmayınca, 2009 yılında Başbakan Erdoğan “Bu yıl AB açısından çok farklı olacak” diye belirtti.
Farklı olan hiçbir şey yoktu,
2010 yılında Egemen Bağış, “2010 yılı AB sürecinin hızlandırılması açısından önemli bir yıl olacak” diye noktayı koydu.
– 6 senedir olan hiçbir şey yok. Hükümetin AB konusundaki genel politikası tek bir şeye dayanıyor: Her şeyi vaad et, hiçbir şey yapma.
– 2004 yılında Güney Kıbrıs Rum Kesimi tam üye olduktan sonra yaşanabilecek sorunlar belliydi. Hükümet ya bu sorunları öngörememiştir, ki bu çok büyük hatadır ya da hükümet kasıtlı olarak bu sürecin böyle gitmesini istemiştir. Çünkü mevcut şartlarda hükümet hem AB’ye girmek ister gibi gözüküp hem de hiçbir şey yapmıyor.
– Sayın Egemen Bağış, AB ile müzakerelerin yürütülmesinden sorumlu. Ama ortada yürüyen bir müzakere yok. AB Bakanlığı internet sitesi etkinlikler bölümüne bakılırsa 1 Temmuz ila 21 Eylül 2011 arasında, 82 günde sadece 2 kere yurt dışına gitmiş. Bir kere Brüksel, bir kere Belgrad. Daha net anlaşılsın diye söylüyorum: Avrupa – Türkiye Muz Bağlantısı Projesi için Alanya’ya bir kere giden Bakan, AB Türkiye Müzakereleri için de bir kere Brüksel’e gitmiş.
– AB İLE MÜZAKERELER ANKARA’DA OTURARAK YÜRÜMEZ. AB İLE MÜZAKERELER ANKARA’DA MÜSTEŞARLA KONUŞARAK DA İLERLEMEZ.
– Brüksel’e daha sık gitmek, AB liderlerini ziyaret etmek, süreci hızlandırmak için inisiyatif almak gerekir. Egemen bey, hükümetin AB perspektifinin vücut bulmuş halidir. Hem AB ile ilişkiler devam ediyormuş gibi gözükelim, hem de hiçbir şey yapmayalım… Hem iftarı yapalım, hem de oruç tutmayalım. Hükümetin politikası budur.
NE LAZIM?
Değerleri Arkadaşlarım,
Bütün bu sorunlar çözümsüz sorunlar değildir. Bunlar için bazı temel şartların varlığı gerekir.
1. Demokrasinin geliştirilmesi, İnsan haklarının korunması, işleyen bir adalet mekanizması gibi alanlarda gereken desteği sunacağız.
2. Türkiye – AB müzakere sürecinin bütün tarafları şunu anlamalıdır: Türkiye – AB ilişkileri bölgenin ve dünyanın aort damarıdır. Bu damar yırtılırsa, kriz kaçınılmaz olur.
3. Hükümet bazı konuları siyaset üstü kabul etmek zorundadır. Anayasa, terör, ekonomik kriz ve AB Konusu Türkiye’nin temel konularıdır. Hepimizin hayatını ilgilendiren bu konularda, siyasal iradeyi toplumsal mutabakat ile buluşturacak ulusal bir platform oluşturulmalıdır.
4. Bir küçük tavsiyem de Egemen Beye, sırtınızda küfe var, evden dışarı çıkmıyorsunuz. Artık sizin ikametgâhınızı Brüksel’e almanın vakti geldi de geçiyor bile. Egemen beyin muhtara gitmesine de gerek yok, haftanın yarısını AB ülkelerinde geçirsin, o da yeter!
6 yılda geldiğimiz nokta ne yazık ki budur, ancak bunu değiştirebiliriz.
Bu 3 Ekim’de bunu bilerek şöyle diyelim:
2012 Türkiye – AB ilişkileri için artık iyi bir yıl olsun.”

Print Friendly, PDF & Email