CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI UMUT ORAN “DÜN AKŞAM BİR HOKUS POKUSLA HEPİMİZ BİRDEN ZENGİN OLDUK. GELİRİMİZ 2 BİN 500 DOLAR ARTTI” DEDİ
-“Türkiye’de aileyi 5 kişiden hesapladığımız zaman 12 bin 500 dolar bir ailenin geliri artmış. Bu hesaba gülmek mi, ağlamak mı gerekiyor bilemiyorum.”
-“Avrupa Birliği’ne diye yola çıktık Sayın Başbakan baktı ki olmuyor rotayı Arap Birliğine çevirdi. O da AB, bu da AB diye Avrupa Birliği’nin Şengen Vizesinin yerine Arap Birliği’nin Şengenini önerdi”
-“Türkiye en stratejik kurumunu özelleştirmede Hariri ailesine değerinin altında bir fiyatla 6 milyar 550 milyona vermeseydi ve kurumlar vergisini indirip o aileye açıktan 1 milyar dolar kazandırmasaydı acaba Sayın Başbakan Lübnan’da Sultan diye karşılanır mıydı? Bunu takdirlerinize sunuyorum.”
-“Biz CHP olarak temel sorunları çözmeyi, iş, aş temin etmeyi, yolsuzluk ve yoksullukla mücadeleyi esas alıyoruz”
-“AKP iktidarında ihracatçıyı canından bezdiren, tamamen ithalatı destekleyen politikalar uygulanıyor. Tarım ambarı dediğimiz Türkiye, tarım ithalatçısı en büyük ülkelerden biri haline geldi”
-“Hayvan varlığımız yarı yarıya azaldı. Kurban bayramında ilk defa kurbanlık hayvan ithal ettik. Helal gıda diyenler bizi elin etine, sütüne muhtaç ettiler.”
-“AKP fiyat istikrarını sadece para ve kur politikalarıyla algılıyor. Gözden kaçırdığı çok önemli bir şey var üretim. Ve yine gözden kaçırdığı çok önemli bir şey var üreten kesim. Yani çalışanıyla, işçisiyle, işvereniyle üreten kesimi AKP gözden çıkarmış durumda…”
-“Mecliste Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Perakende Sektörü Kanunu neden bekliyor? AKP muhalefet engelliyor diye dedikodu yapıyor. Dedikoduyu bıraksın ve bu kanunları getirsinler çıkaralım”
-“Biz CHP olarak ekonomiyi sıcak paraya teslim etmeyeceğiz. Ekonomiyi ekonominin gerçek aktörleri olan üreten kesime, işçisiyle, girişimcisiyle, sanayiciye ve ihracatçıya, ekonominin gerçek sahiplerine teslim etmeyi taahhüt ediyoruz”
-“Programımızda, yabancıların değil, halkın tasarruflarıyla büyüyen bir ekonomiyi taahhüt ediyoruz.”
-“İhracatçıyı kur kapanından kurtaracağız. Bir taraftan ihracatı, diğer taraftan da üretim ve istihdamı artıracak bir ekonomi politikası kurgulamayı planlıyoruz”
-“Türkiye çaresiz değildir. Türkiye çözümsüz değildir. Çözümün anahtarı sosyal devleti öne çıkaran, büyümeyi halka yansıtan, üretimi teşvik eden iktisat politikalarını tasarlamak ve bunları da cesur bir şekilde uygulamaktır”
-“Bizim yapacağımız programda en önemli 3 temel hedefimizden biri kesintisiz büyüme, ikincisi işsizliği %5’lere çekebilmek, gelir dağılımında da adaleti sağlamaktır.”
-“Vergi reformu, sosyal güvenlik reformu, kayıt dışıyla mücadele, yenilikçiliği, girişimciliği, kadınların, gençlerin girişimciliğini teşvik etmek de programımızın önemli ögelerinden biri olacak”
İletişim Koordinatörlüğü ( Ankara ) – CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran düzenlediği basın toplantısında güncel olayları değerlendirdi, CHP’nin ekonomi politikaları hakkında bilgi verdi, AKP’nin ekonomi politikasının Türkiye’yi getirdiği noktaya dikkat çekte ve gazetecilerin sorularını şöyle yanıtladı;
“Arkadaşlar, günaydın öncelikle, hepiniz hoş geldiniz. Bugün güzel haberler var, Aslında haberler sizde, onları da paylaşarak başlamak istiyorum.
Biliyorsunuz dün akşam hepimiz zengin olduk bir gecede. Hükümet yine bir hokus pokus oyunuyla bizi bir anda 2500 dolarlık bir kişi başı geliri artırdı. Bakıyorum hepinizin yüzü gülüyor. Herhalde artık buradan çıkarken hepimizin yürüyüşü de değişecek değil mi? Yani bir anda böyle hokus pokus yine kurla, pariteyle oynayarak bu kişi başı gelirler artıyor. Herhalde bunlar sadece Türkiye’de oluyor. Fakat hokus pokuslar, bu artışlar vatandaşa yansımıyor. Bunu hepimiz biliyoruz. Hala sokakta insanlar çöp toplarken ölüyorlar. Hala gazilerimiz aç ve açıkta kalıyor. Sanayici perişan, işçi perişan. Ama baktığınız zaman büyük zaferler, yani dün akşam bir anda ben bile şaşırdım. Hesaplamaya çalıştım ne kadar büyümüşüz diye ben bile tam olarak işin içinden çıkamadım. Ama 8 senede baktığımız zaman yani 2435 dolardan bugüne nasıl geldik diye baktığımız zaman hakikaten tam bir hokus pokus. Ve bu büyüme işte hem kurla oynayarak büyüme, hem biliyorsunuz AB normlarına geçildi Birleşmiş Milletler normundan öyle bir büyüme oldu. %33 bir yeniden değerlendirme oldu. Ama baktığınız zaman sonuçta bugün artık biz yaklaşık 2500 dolar daha kişi başı büyümüş, zenginleşmiş görünüyoruz ki aileler Türkiye’de yaklaşık 5 kişiden hesapladığımız zaman 12 bin 500 dolar bir ailenin geliri artıyor. Yani inanmak mı gerekiyor, yani gülmek mi gerekiyor, ağlamak mı gerekiyor bilemiyorum.
Öbür taraftan bir başka güzel haber. Sayın Başbakan Lübnan’da biliyorsunuz bir ödül aldı, bir liderlik ödülü aldı ve sultan diye karşılandı dün. Buda bizi şaşırtıyor. Mizahı bir şey. Neden diye baktığınız zaman yani bu ekonomi politikalarında, işte ekonomi politikalarında ne yaptık? Lübnan eğer Telekom’u, Türkiye’nin bu kadar stratejik kurumunu özelleştirmede Hariri ailesine vermeseydi, 6 milyar 550 milyon bir paraya vermeseydi ve onunda üstüne üstelik kurumlar vergisini indirip yaklaşık aileye açıktan 1 milyar dolar kazandırmasaydı acaba Sayın Başbakan bugün Lübnan’da Sultan diye karşılanır mıydı? Bunu da takdirlerinize sunuyorum.
Bir başka şaşırtıcı haber; böyle iki – üç haberle başlayacağım sonra konuşmama geçeceğim. Yine bakın Ortadoğu Şengeni kuruyor Sayın Başbakan. Buda hayırlı olsun. AB diye yola çıktık şimdi Arap Birliğine doğru gidiyoruz. Evet hükümetin icraatlarını hakikaten bizlerde takip etmekten yoruluyoruz. O kadar kıvrak, o kadar farklı yönlere gidiyoruz ki, AB’den şimdi Arap Birliğine doğru gidiyoruz. Sayın Başbakan baktı ki AB olmuyor, artık Arap Birliğinin kapısını Şengen vizemizle beraber açıyor. Hayırlı olsun ülkemize, vatandaşlarımıza, halkımıza.
Evet değerli basın mensupları, ben açıkçası size bugün ekonomiyle ilgili değerlendirmeler yapmak için bir arada olduk bugün. Bundan sonra Cumhuriyet Halk Partisi özellikle daha reaktif, daha proaktif, daha projektif ve çok sesli bir şekilde Türkiye’nin gündemiyle ilgili, AKP’nin uygulamalarıyla ilgili, halkın öncelikleriyle ilgili sizi daha sık bilgilendirecek. Genel Başkan Yardımcısı arkadaşlarımız bundan sonraki süreçte kendi alanlarıyla ilgili sizleri bilgilendirecekler. Önerilerini ortaya koyacaklar, görüşlerini sizlerle daha sık paylaşacaklar.
Bende bugün özellikle ekonomideki değerlendirmeleri sizlerle paylaşmak istedim. Ve içinde de yani yapacağım konuşmanın içinde de hem biraz Türkiye ekonomisini masaya yatıracağız sizlerle beraber. Geçen hafta yine Sosyalist Enternasyonalde biliyorsunuz Paris’te toplantılara katıldık, oradaki gelişmeleri sizlere paylaşacağım. Biraz küresel krizi ve bu küresel kriz ve Türkiye’deki krizi sizlerle yine değerlendirmeye çalışacağım. Özellikle sıcak para ayağını sizlerle paylaşacağım. Birde neler yapılmalı, yani acil neler yapılmalı. Biran evvel vakit kaybetmeden. Sanalda bir takım gelişmeler yapılıyor ama reel de neler yapılmalı onları sizinle paylaşacağım. En sonda partimizin, Cumhuriyet Halk Partisinin ekonomi programıyla ilgili yapacağı çalışmalarla ilgili kısaca sizleri bilgilendirmeye çalışacağım.
Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin temel sorunları iş, aş temin etmeyi, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele etmeyi biliyorsunuz biz parti olarak son derece önemsiyoruz. Ve şunu da çok açıkça ifade etmemiz gerekiyor ki dünyada kriz hala devam ediyor. Ve Türkiye’de de hala kriz devam ediyor. Kriz bitmedi. AKP her ne kadar bu ekonomik krizi dikkate ve ciddiye almasa da, Sayın Başbakan işsizliği dikkate ve ciddiye almasa da dünyanın en önemli gündem maddesi ekonomik kriz, küresel kriz ve dünyanın en önemli öncelikli konusu da işsizlik.
Şimdi biz tabi bu konulara dediğim gibi Sayın Başbakan bu konuyu dikkate almadı. Ama baktığımız zaman AKP iktidarında özellikle ihracatçıyı kayıt dışına, sınır dışına yok eden politikalar uygulanıyor. Tamamen ithalatı destekleyen politikalar uygulanıyor. Ve yine tarım ambarı dediğimiz Türkiye bugün tarım ithalatçısı en büyük ülkelerden biri haline geldi. Pamuk ithal ediyoruz, pamuk ülkesi Türkiye Yunanistan’dan, ekonomik problemler yaşayan Yunanistan’dan pamuk ithal eder hale geldi. Hayvan varlığımız yarı yarıya azaldı. Geçen hafta kurban bayramında neredeyse kesecek kurbanlık hayvan bulamadık. Ve ilk defa kurbanlık hayvan ithal ettik Türkiye olarak. Ve helal gıda diye söylemlerde bulunanlar bizi maalesef elin etine, sütüne muhtaç etti. AKP yani baktığımız zaman, ekonomi dediğimiz zaman fiyat istikrarını sadece para ve kur politikalarıyla algılıyor. Yani halbuki gözden kaçırdığı çok önemli bir şey var üretim. Ve yine gözden kaçırdığı çok önemli bir şey var üreten kesim. Yani çalışanıyla, işçisiyle, işvereniyle üreten kesimi AKP gözden kaçırmış durumda. Ve ekonomiyle ilgili hepimiz çok iyi biliyoruz ki bu sıcak para bizim için çok büyük bir sorun. Çok büyük bir tehlike. Ve bu sıcak parayla beraber ekonomiye baktığımız zamanda şunu görüyoruz. Türkiye’de reel ekonomi para kazanmıyor. Türkiye’de reel ekonomi yok oluyor. Yani yatırım, üretim, istihdam yerine Türkiye’de tek kazanan var borsa. Şimdi borsa, neden borsa kazanıyor, nasıl borsa kazanıyor? Bakın bu senenin ilk 10 ayında IMKB 100 endeksine baktığınız zaman %32,5’luk bir artış sözkonusu. Ve bugün Türkiye borsası dünyadaki en çok kazandıran üç borsadan bir tanesi. Bunlardan Tayland ve Endonezya’dan sonra Türkiye geliyor.
Şimdi borsada kimler kazanıyor birde ona baktığımız zaman. Yani borsa kazanıyor, borsa artıyor. IMKB’deki artışlar kime yarıyor? Yurtdışına yarıyor. Neden yurtdışına yarıyor, nasıl yurtdışına yarıyor? Kaynak transferi oluyor. Yani borsanın şunu biliyoruz ki %68.3’ü yabancıların elinde. Ve sonuç itibariyle de o paralar bir şekilde vergi bile alınmadan tamamen yurtdışına kaynak transferi olarak kayıyor.
İşte yani baktığınız zaman Türkiye’de ekonomi bu şekilde ilerliyor. Fakat dünyada gündem yine ekonomik kriz, küresel kriz ve işsizlik. Geçen hafta sizlerden de bazı arkadaşlarımızla beraber bayram tatilinizde sizlerde bizlere eşlik ettiniz. Burada arkadaşlarımızda bizleri izlediler, kamuoyunu bilgilendirdiler teşekkür ediyoruz. Biz Sosyalist Enternasyonal toplantılarına katıldık, Paris’teydik biliyorsunuz. OECD’nin ev sahipliğinde yaklaşık 400 delegeyle Genel Başkanımızın da katılımıyla çok verimli iki günlük bir toplantı yapıldı. Yaklaşık 115 uluslararası Sosyalist Enternasyonale üye partilerin katıldığı bir toplantı oldu.
Bu toplantıda özetle bütün katılımcılar şunu vurguladılar. Küresel kriz devam ediyor bir kere. Yani dünyanın gündeminde yine küresel kriz var. Ve son iki yılda küresel krizin sonuçları itibariyle 30 milyon kişi daha işsiz kaldı ve toplam işsiz sayısı 210 milyon kişiye çıktı. Küresel kriz ve işsizlik birbiriyle paralel. Ve işsizliğin dışında başka bir kesim oluştu yoksullaşan bir toplum. Ve çalışan yoksullar adı altında yeni bir toplumla karşı karşıyayız. İnsanlar çalışıyor ama gelirleri artmıyor, giderleri artıyor, tüketimleri artıyor ve yoksullaşan bir çalışan kesimle artık dünya karşı karşıya. Ve maalesef krizin maliyeti gelişmekte olan ülkelere doğru yansıyor, yıkılmak isteniyor. Her ne kadar kar özel olmakla beraber krizin maliyetleri sosyalleştiriyor, tabana yayılıyor. Tabi yani bütün bunlar ortaya çıkan sonuçlar ama baktığınız zaman burada en önemli etken, en önemli konu refah devleti ve refah toplumu. Yani küresel krizin devam etmesi ama en önemli şeyin refah devleti ve refah toplumunun olduğu ortaya çıktı. İnsan odaklı ve çevreye duyarlı bir ekonomi kavramı esasında Sosyalist Enternasyonalde damgasını vurdu. Yeşil ekonomi, üreten bir toplum, refah toplumu ve dediğim gibi insan odaklı ve çevre duyarlı ekonomi gündeme çıktı.
Şunu gördük çok yakın olarak. Sosyalist Enternasyonalin gündemiyle Türkiye’nin gerçekleri aynı. Fakat Sosyalist Enternasyonalin öncelikleriyle ve çözümleriyle AKP hükümetinin öncelikleri ve çözümleri birbiriyle örtüşmüyor. Yani doğru teşhis edilemiyor, doğru tanılar konulamıyor ve doğru tedavide edilemiyor. Zaten tedavi edilemediği zamanda hastalık sürüp devam ediyor.
Bugün temel soruna baktığımız zaman yine dediğim sıcak para. Sosyalist Enternasyonalde de en önemli vurgulardan bir tanesi sıcak paraydı ve bütün üye ülkeler ve partiler sıcak para, bu özellikle uluslararası mali işlem vergisi %0,5 oranında alınması konusunda bir görüş birliğinde bulundular. Bu geliştirilecek. Yaklaşık bundan 400 milyar dolarlık bir kaynak elde edilmesi planlanıyor ve bu kaynağında özellikle işsizliğe ve mesleki eğitime aktarılması ve onun teşvik edilmesinde kullanılması planlıyor.
Şimdi buradan baktığımız zaman, Türkiye’ye geldiğimiz zaman, yani bu yurtdışının gündemi ve önceliklerinden Türkiye’ye döndüğümüz zaman Türkiye’de işte kriz Türkiye’yi teğet geçmediğini görüyoruz. Krizin esasında delip geçtiğini görüyoruz. Fakat büyümenin halkı teğet geçtiğini görüyoruz. Yani hatırlarsanız Sayın Başbakan hep şunu söylüyordu. İşte kriz Türkiye’yi teğet geçmiştir diyordu. Biz görüyoruz ki verilere baktığımız zaman sanal değil reel de Türkiye’yi kriz delip geçmiş. Dünyanın da en önemli konularından bir tanesi. Fakat büyüme halkı teğet geçmiş. Yani ne demek istiyorum. Halkın hissetmediği, halka yansımayan, halka dokunmayan bir büyümeyle Türkiye karşı karşıya ve şöyle bir şey var. Bu sene %7 bile büyüsek, yani 2010 yılında biz eğer %7 büyürsek bile son 3 yıl büyüme ortalamamız %1. Yani bu esasında büyümenin de çok ciddi bir ekonomiye etkisinin olmadığını görüyoruz. Kaldı ki krize rağmen özellikle BRHÇ dediğimiz Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin gibi ülkeler bu kriz sürecinde de büyümelerine devam ettiler.
Türkiye’de bu özellikle 2002 yılından sonra sıcak para girişi sürekli olarak devam ediyor ve ekonomiyi olumsuz etkiliyor. Esasında Türkiye sıcak parayla bağımlı hale geldi. Özellikle bu sıcak para bir müptela haline geldi. Yani bugün Türkiye şunu açıkça vurgulamak gerekir. Halka dokunmayan bir büyüme ve sıcak parayla bir sıcak para müptelası haline geldi. Sıcak paranın İngilizce işte hot biliyorsunuz hem acı veriyor, hem sıcak veriyor. Yani hem acının fazlası, hem sıcağın fazlası ne halka, ne topluma hiçbir şekilde faydası yok. Tabi sıcak parayla beraber cari açık artıyor, dış ticaret açığı artıyor, borçlanmamız artıyor ve ekonomimiz sonuç itibariyle büyüyor görünse de esasında son derece olumsuz bir şekilde yoluna devam ediyor.
Ben sonuç olarak şunu söylemeye çalışıyorum. Maalesef krizi ve işsizliği dikkate ve ciddiye almayan bir hükümetle karşı karşıya bugün Türkiye. Yine halkı delip geçen krizi teğet geçti zanneden bir Başbakanla Türkiye karşı karşıya ve ithalata dayalı ve yabancı ülkelerin hissettiği bir büyümeyle ve çok tehlikeli bir sıcak para müptelası bir Türkiye tablosu çıkıyor önümüze.
Burada ne yapmak gerekir? Yani bu işin ne yapmak gerekir diye baktığınız zaman tabi AKP’nin eski programına yenisini koymadığını görüyoruz. 2002’den beri aynı şeyi devam ediyor. 2002’den beri izlenen politika ithalata dayalı kuru düşük tutan, öbür taraftan faizi yüksek tutan bir politika anlayışı. Orta vadeli programı ve mali kuralı bu tür önemli denetim mekanizmalarını geç çalıştıran ve etkisizleştiren bir anlayış sözkonusu ve ülkenin esas kendi kaynaklarını harekete geçirmiyor bu tür çalışmalar. Bu haftada, daha evvelki haftada sizlerde takip ediyorsunuz. İşte sanayi odaları, sendikalar, TÜSİAD’ı, TOBB, sürekli olarak Türkiye İhracatçılar Meclisi bunları gündeme getiriyor. Hatta yani bu konudaki sıkıntıyı hükümetin içerisindeki bakanlarda farklı dile getiriyor. Sanayi bakanı, dış ticaretten sorumlu bakan özellikle bundan önceki sanayi bakanı şuanda da dış ticaretten sorumlu bakan Sayın Çağlayan bu konuda ciddi olarak eleştiriyor hükümetin politikalarını, özellikle değerli Türk lirası, özellikle yüksek faiz ve düşük kurun ihracatı son derece olumsuz etkilediğini söylüyor ama dediğim gibi yapılan hareket yok. İşte hokus pokusla gün kurtarılmaya çalışılıyor.
Şimdi ne yapmak gerekir? Yani biraz onu söyleyelim isterseniz çok da süreyi aşmadan. Çünkü sizlerinde mutlaka soruları vardır. Bir kere şunu yapmamız gerekir. Bir kere Türkiye’nin yeni bir büyüme hikayesine ihtiyacı var. Onu ortaya koymamız lazım. Yani Türkiye’nin yeni bir paradigmaya ihtiyacı var. Yeni bir büyüme hikayesine ihtiyacı var. Bu şekilde bu iş devam etmiyor. Bunun sürdürülemez olduğu çok net olarak ortada. Dolayısıyla burada bu yeni büyüme hikayesinde ekonominin %99’unu ellerinde bulunduran kobilerin bu yeni büyüme hikayesinin ana omurgası olması gerekir. Küçük, orta boy işletmeler, esnaf bu büyüme hikayesinin ana omurgası olması lazım. Ve yabancı sermayenin sesi kadar üreticinin, sanayicinin ve ihracatçının da sesi dikkate alınması gerekiyor. Ve burada kısa vade palyatif çözümlerle değil, orta ve uzun vadede kalıcı gerekli siyasi ve kurumsal altyapının da hazırlanması gerekiyor.
Şimdi mesela şunu ben sormak istiyorum. Burada da Sayın Başbakana, Sayın hükümete sormak istiyorum. Bu mecliste Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Perakende Sektörü Kanunu neden bekliyor? Şimdi ben şunu da görüyorum. AKP burada dedikodu yapıyor. AKP diyor ki, işte muhalefet bizi engelliyor. Sayın Başbakan diyor ki, Cumhuriyet Halk Partisi engelliyor diyor. Şimdi biz hiçbir şeyi engellemiyoruz değerli arkadaşlar. Bu konuda açık olarak ben şunu ifade etmek istiyorum. Biz her türlü bu kanunların çıkması ve biran evvel üretimin önünün açılması için biz her türlü işbirliğine hazırız. Hodri meydan diyoruz. Getirsin Sayın Başbakan, getirsin hükümet hemen meclisten bu kanunları geçirelim. Ama dedikodu yapmasınlar, arkamızdan konuşmasınlar. Yüzümüze getirsinler biz bu konuda bunu ben özellikle sendikalarımızı da, sivil toplum örgütlerimizi de göreve çağırıyorum. Yani gelsinler ve bu konuya el atsınlar. Ve bu konuda da AKP’ye su duyurusunda bulunuyorum. Dedikodu yapmasınlar, icraatlar yapsınlar. Biz bu konuda her türlü işbirliğine ve her türlü desteğe hazırız. Hemen getirsinler meclise. Seçimden sonraya bırakmasınlar. Türk Ticaret Kanununu hemen düzeltelim. Yine Borçlar Kanunu hemen düzeltelim. Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Perakende Kanununu hemen biz düzeltme konusunda hazırız, her türlü çalışmaya bu konuda size buradan taahhüt ediyorum.
Bu arada tabi biz boş durmuyoruz. Yani biz uzun bir süredir diyelim, göreve geldiğimizden beri yeni bir ekonomi programıyla ilgili çalışmalara devam ediyoruz. Bu yeni ekonomi programında önemli şey üreteni özellikle dikkate ve ciddiye alan, hatta üreteni seven bir yaklaşımla bu çalışmaları yapıyoruz. Yeni bir büyüme hikayesi yaratmaya çalışıyoruz. Tabi bunu nasıl yapacaksınız derseniz. Yeni programda ekonomimizi sıcak paraya teslim etmeyeceğiz bir kere. Bu konuda kararlıyız. Asla ekonomiyi sıcak paraya teslim etmeyeceğiz. Ama ekonomiyi ekonominin gerçek aktörleri olan üreten kesime, işçisiyle, girişimcisiyle, sanayiciye ve ihracatçıya teslim edeceğiz. AKP gibi biz ekonomiyi sıcak paraya teslim etmeyeceğiz. Ekonominin gerçek sahiplerine teslim etmeyi burada size taahhüt ediyoruz. Ve yabancıların değil halkın tasarruflarıyla büyüyen bir ekonomi size bu programın içerisinde yer alacağını taahhüt ediyoruz. Ve ihracatçıyı kur kapanından kurtaracağız. Yazıktır yani ihracatçı 8 yıldır anlata anlata bakanları dahil olmak üzere bir yere gelemedi. Bu kur kapanından ihracatçıyı kurtarmak lazım. Rekabetçi bir kur ortamı oluşturmak lazım ve Türkiye ihracatıyla, sanayisiyle büyümesi lazım. O zaman işte halka dokunacak o büyüme, halkın hissedeceği bir büyüme olacak. Bir taraftan ihracatı, diğer taraftan da üretim ve istihdamı artıracak bir ekonomi politikası kurgulamayı planlıyoruz.
Her sorunun bir çözümü var arkadaşlar. Yani Türkiye çaresiz değildir. Türkiye çözümsüz değildir. Çözümün anahtarı sosyal devleti öne çıkaran, büyümeyi halka yansıtan, üretimi teşvik eden iktisat politikalarını tasarlamak ve bunları da cesur bir şekilde uygulamaktır. Bizim yapacağımız programda en önemli 3 tane temel hedeflerimizden bir tanesi kesintisiz büyüme. En az %7 kesintisiz büyüme. Ve ikinci en önemli önceliğimizde işsizliği %5’lere çekebilmek. İki haneli rakamlardan işsizliği çözebilmek ve çıkartabilmek ve gelir dağılımındaki adalet. Tabi bununla beraber vergi ve reformu çok önemli. Yine bununla beraber sosyal güvenlik reformu çok önemli. Yine bununla beraber kayıt dışıyla mücadele çok önemli ve yenilikçiliği, girişimciliği, kadınların girişimciliğini, gençlerin girişimciliğini de teşvik etmek çok önemli. Enerji politikalarıyla beraber yeni teşvik politikalarında sektörel ve bölgesel gerçek anlamda ortaya koymak son derece önemli.
Dediğim gibi bizim iktidarımızda ortaya koyacağımız seçim bildirgesinde de yer alacak. Bunu herhalde Genel Başkanımız 2011 yılının ilk çeyrek dilimi içerisinde açıklayacaktır. Ama yeni bir paradigma anlayışı vardır, yeni bir ekonomik modeli ve yeni bir büyüme hikayesi yer alacaktır.
Biz Türkiye ekonomisini kendi kaderine bırakmayacağız değerli arkadaşlar. Değişimle beraber yeni paradigmayı getireceğiz. Bu konuda kendimize güveniyoruz, kadrolarımıza güveniyoruz, kendimize inanıyoruz, inançlıyız. Ve umutluyuz. Mutlu bir Türkiye yaratma konusunda kararlıyız ve inançlıyız.
Değerli arkadaşlar, beni dinlediğiniz için, buraya geldiğiniz için bir kere teşekkür ediyorum. Sorularınız varsa da kısa olarak sorularınıza cevap vermeye çalışacağım. Teşekkür ederim.
Soru: Hükümetin meclis gündemine getirdiği bir torba yasa var. O torba yasaya şimdi Merkez Bankasının ve kamu bankalarının da eklenmesi düşünülüyormuş. Sizin görüşünüz?
Umut ORAN- Bu konuda henüz bu yasa, torba yasa meclise gelmedi. Meclise geldiği zaman bununla ilgili görüşlerimizi ortaya koyarız. Daha evvel bununla ilgili görüşlerimizi ortaya koymuştuk. Taşınmasıyla ilgili olumlu bakmadığımızı. Ama yeniden geliş içeriğiyle beraber tekrar değerlendiririz.
Soru; Kürt sorunuyla ilgili çalışmalarınız hangi aşamada?
Umut ORAN- Bu konuyla ilgili bir çalışma grubumuz var biliyorsunuz. Mayıs sonunda kurduğumuz bir çalışma grubumuz var. O çalışma grubumuzla beraber planladığımız şekilde yürütüyoruz. Bugüne kadar 8 ile gittik. Önümüzdeki kısa bir süreçte 3 ile daha gideceğiz. 11 ili tamamlamış olacağız. Programımız 20 ili tamamlamak. Biliyorsunuz bu çalışmalarımızda bölgeye gidiyoruz, oradaki sivil toplum örgütlerini, sendikaları dinliyoruz. Onların bu konudaki görüşlerini alıyoruz. Ayrıca halkın nabzını tutmaya çalışıyoruz. Ve daha sonrada bunları bölgedeki üniversitelerle tekrar ele alacağız, değerlendireceğiz. Sonra Türkiye genelinde çalışma düzenleyeceğiz. Sonrada bunu MYK’ya getireceğiz. Daha sonra Parti Meclisine getireceğiz. Bu takvim herhalde seçim sonuna kadar sürecektir diye düşünüyorum. Yani seçim sürecine kadar. Demek ki yani ilk çeyrek, ikinci çeyrek arasında bu çalışma tamamlanmış olacak.
Soru: Ay olarak söyleyebilir misiniz?
Umut ORAN- Herhalde yine bu Mayıs sonlarını bulacaktır.
Soru: Yeni dönemde Parti Meclisinin yenilenip yenilenmeyeceği tartışmaları bir yandan devam ediyor. Kurultayla ilgili tartışmalar var. Açıklama yapar mısınız?
Umut ORAN- Bütün organlarımız, örgütlerimiz, il örgütlerimiz, ilçe örgütlerimiz, parlamento, milletvekillerimiz bu konuda Genel Başkanımıza tam bir güven içerisinde yetki verdiler. Bu konuda Genel Başkanımız son kararı verecek.
Soru: İptal edilen Bursa gezisi yapılacak mı?
Umut ORAN- Bursa gezisi iptal olmadı, ertelenmedi şuan için. Genel Başkanımızın ameliyatla ilgili bir plan ve program içerisinde yapıldı. Ve o süreçte de bizim önümüzdeki planda 1’i itibariyle Bursa programımız var. Genel Başkanımızda Pazartesi itibariyle görevinin başında olacak. Pazartesi günü MYK toplantımızda olacak. Dolayısıyla biz planladığımız şekilde yolumuza devam ediyoruz. Bursa şuanda gündemimizde.
Soru: Efendim iki sorum olacak. Birincisi; Başbakan dün aramış galiba, İkinci olarak da, eğer kurultay ihtimali varsa blok listemi, yoksa çarşaf listemi tercih edilir yeni MYK tarafından?
Umut ORAN- Şimdi Sayın Başbakanın aradığı doğrudur. Fakat konunun içeriğiyle ilgili benim bilgim yok. Biz bu dinlemeyle ilgili biliyorsunuz telefon dinlemeleri falan biz o konuda bir şeyimiz yok. Konuyu bilmiyoruz. Öyle bir alışkanlığımızda olmadığı için.
Diğer konuyla ilgilide blok mu, çarşaf mı olacak. Ona yönetim karar verecektir. Genel Başkanımızın vereceği karar doğrultusunda yönetim tekrardan değerlendirilecektir. Şuanda bende o konuyla ilgili bir şey söyleyemiyorum.
Teşekkür ederiz, sağolun, iyi günler size”.

Print Friendly, PDF & Email