Bu yılın geçirdiğimiz yaklaşık iki ayına, türban başta olmak üzere yine siyasal konular damgasını vurdu. Zaten 2007 yılını, siyasal tartışmalarla kaybetmiş olan iş ve ekonomi dünyasının, 2008’e dair ümitleri de her geçen gün azalıyor. En temel ekonomik göstergeler, adeta ekonomideki feryadı gözler önüne seriyor. Ama bu ses türban tartışmaları arasında duyulmuyor. Geçtiğimiz günlerde açıklanan üç ekonomik veri, maalesef bu kötümserliği destekler nitelikte… Buna göre, 2007 yılının Aralık ayında cari açık bir önceki yılın aynı dönemine göre rekor bir yükselişle yüzde 71 oranında arttı. Bu artışla 2007 yılı cari açık rakamı 37 milyar 996 milyon dolara ulaştı. Bu, bir önceki yıla göre cari açığın yüzde 18 oranında arttığı anlamına geliyor. IMF başta olmak üzere yerli yabancı bütün kurumlar cari açığın çok büyük bir kırılganlık faktörü olduğunu vurguluyor ama karar vericiler, bu durumu önemsememekte direniyor. Yine geçtiğimiz günlerde 2007 yılı Kasım ayına dair işsizlik verileri açıklandı. İşsizlik oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre 0.5 puan artarak yüzde 10.1’e yükseldi. Uzmanlar, bu yıl tek haneli isşizlik oranlarının hayal olduğunu işaret ediyor. Üretim ve sanayi ayağında açıklan son veriler de, bu kötümser yaklaşımı destekliyor. Buna göre sanayi üretimi geçtiğimiz yılın son ayında yüzde 1.4 oranında düştü. Böylece, Ocak 2006’dan beri ilk defa sanayi üretiminde düşüş görüldü. Bu üç veri dahi ekonomimizin uçurma doğru gittiğini ortaya koyuyor ama yine de hükümetin gündemde türban tartışması kadar yer bulamıyor.
İş dünyasına kulaklar kapalı
Bütün bu gerçekleri, iş dünyasında en yetkin isimler de gündeme getiriyor. Özellikle, ihracatçı iş adamlarımızın son günlerdeki uyarıları dahi, ekonominin hangi noktalarda tıkandığını işaret ediyor. Örneğin, Zorlu Holding Eş Başkanı Zeki Zorlu; Çin, Hindistan ve gibi rakip ülkelerin yol açtığı tehdide ancak güçlü yatırımcıların direnebildiğini ifade ediyor. Zorlu bir de öneri getiriyor: “Yatırımlar Mısır yerine Doğu’ya yönelmeli.” Malatya’da faaliyet gösteren Anateks’in başkanı Mahmut Çalık da, başbakana mektup yazarak tekstil sektörünün sıkıntılarına dikkat çekti, acil önlem alınmasını istedi. Çalık, “2 bin işçimi ücretsiz izne çıkardım. 500 personelle çalışıyoruz. Ayda 2 milyon dolar zararımız var. Böyle giderse işletmelerimi kapatmak zorunda kalacağım” diyor. Bir eleştiri de Anadolu’nun duayen işadamlarında Abdülkadir Konukoğlu’ndan geliyor. Konukoğlu, kurun çok düşük olduğunu, Türkiye’nin ithalat bombardımanı altında olduğunu vurguluyor. Deneyimli iş adamı, bir de öneri getiriyor: “Gelin tekstili Güneydoğu’ya taşıyalım.” Ancak, ne yazık ki hükümetin bütün bu uyarılara kulaklarının tıkandığı görülüyor.
Direksiyon kırma zamanı
Bugüne kadar, hükümetin bu uyarılar karşısından verdiği en ciddi yanıt, “Yakında gerekli ekonomik adımları atacağız” oldu. Ancak, hükümetin kurulmasının üzerinden geçen yedi ayda bu ‘gerekli adımlar’ bir türlü atılamadı. Ama bu süreçte artık, üreticinin ihracatçını adım atmak bir yana ayakta kalacak gücü kalmadı. Aslında, hükümetin bu noktaki çıkmaz çok açık. İzlenilen ekonomik starteji günü kurtarmaya yetse de Türkiye’nin yapısal sorunlarını şöymeye yetmiyor. Bu otomobil yolda gidiyor diye, direksiyon kırmadan uçuruma giden yolda ilerlemeye devam etmeye benziyor. Oysa yapılması gereken, en genel ifadesiyle, “yüksek faiz, düşük kur” politikasından vazgeçmek. Bir anlamda ekonomi politikalarında direksiyon kırmak. Elbette, bu politika değişikliğinin ilk dönemlerde bir takım sıkıntıları olacaktı, ancak en azından orta vadede ekonomi kalıcı bir şekilde düzlüğe çıkacaktır.
Sonuç: Bugün Türkiyemizin, toplumu kucaklayan, din ve devlet işlerini birbirine karıştırmayan, toplumsal refahı hedefleyen, halkı için siyaset yapan ve gerektiğinde direksiyonu kırabilen cesur, fedakar siyasi iradeye ihtiyacı vardır. Eğer mevcut siyasi irade direksiyonu kırmazsa, Türkiye uçuruma doğru hızlı yol almaya devam edecektir.

Print Friendly, PDF & Email